Seçkin KOÇ

Yıllardır kurumların, yöneticilerin ve hatta siyasetçilerin duygusal okuryazarlık geliştirebilmeleri üzerine yönderlik ve kolaylaştırıcılık desteği sunuyorum. Her birinin kendine özgü bir gelişim döngüsü oldu ve duygulara uyanmak dediğim evreye giriş yaptılar. Gözlemim o ki, her biri duygularını tanımlamayı öğrenirken, bir eşikte takılı kalıyor bir süreliğine: 

“Kendini nasıl hissediyorsun?”

“İyiyim, teşekkürler.”

İyi olmak bir duygu değildir dostlar! İyi olmak hal, durum bildirir. İçeriğinde “hoş” olarak tanımlanabilecek duygular barındırabileceği gibi, “nahoş” duygularımızın da üstünü örtme işlevi olabilir. Aslında hadise gündelik hayatta otomatik pilotta kullandığımız bir başka soruya verilen yanıt nedeniyle buralara gelmiş bana sorarsanız. Türkçeyi hızlıca ve kontrolsüzce tüketişimizin bir sonucu belki de. 

***

“Naber?”

“İyilik, senden?”

Tekrar olacak ama, iyilik (de) bir duygu değil!

Duygusal okuryazarlık geliştirebilmenin insanın nefs yolculuğuna çıkışındaki ilk eşik olduğuna inanlardanım ben. Kendine bakabilmenin ve yaşama katılabilmenin en önemli adımıdır duygulara uyanmak. Çünkü yaşam dediğimiz döngünün içerisinde akılcı olduğunu iddia ettiğiniz kararlarınız, bir kağıda yazıp artısıyla eksisiyle değerlendirdiğiniz tüm seçimleriniz, hepsi bir (ya da bazen daha fazla) duygunun çıktısı. Hani bilim insanlarının dediği gibi, neokortekse giden yol limbik sistemden geçiyor! Kültürel evrimimizin bir tarihi varsa, duygulara odaklanarak başlamak lazım.

Hal böyle iken, pandeminin göbeğinde, yapay zekanın şafağını geçmiş bir halde bekleşip dururken insanlık olarak, “nasılsın?” sorusuna otomatik pilotta verilen “iyilik” yanıtının bir duygu olmadığı üzerine tefekküre davet etmek istedim sizi bu hafta. 

***

Basmakalıp bir “iyi olma hali” çoğu zaman bir kaybı örtbas etmek için o cümlenin içindeymiş gibi geliyor bana. Tanımlamadan kaçınılan duygular için dış çevreye sunulan resmi ve standart bir evrak gibi adeta. O andaki rahatsızlığı, sıkışıp kalınan bir durum içerisindeki utancı ya da suçluluğu, hatta zevahiri kurtarmak için isteksizce “evet” denilen seçimlerin sonucunda insanın kucağında kalan çaresizliği kapatmak için kullanılıyor sanki.

Oysa otantik duygunuzun idrakına vardığınız ve onunla bağlantılı ihtiyaçlarınızı gözettiğiniz an duygusal okuryazarlık kasınızı geliştirmeye başlayacağınız eşik. Öfkeli, kaygılı, üzüntülü, çaresiz, umutsuz, durgun, hoşnutsuz, incinmiş, tembel, sabırsız, kafası karışmış, şaşkın, mahcup, yaralı ya da telaşlı HİSSEDİYOR OLABİLİRSİNİZ. Şükran dolu, heyecanlı, istekli, canlı, olgun, gevşemiş, mutlu, neşeli, keyifli, dingin ve sevinmiş HİSSETMENİZ DE OLASI. Aklıma ilk gelen bu duygular size pusula olma vazifesi taşıyan birer kutup yıldızı. Zira -hoş ya da nahoş- tüm duygularınızın ortaya çıkış sebebi karşılanan/karşılanmayan ihtiyaçlarınız. Bu nedenle, duygularınıza uyandığınızda, fiziksel, ilişkisel ya da düşünsel ihtiyaçlarınıza da uyanmış olursunuz. Yaşama katılmış olursunuz. 

Yaşama resmiyet ile değil, samimiyet ile katıldığınız bir günün anısına… Nasıl hissediyorsunuz tam da şu anda?