Herhangi bir insanı tek bir sıfat veya unvanla tanımlamak mümkün müdür? Yönetici, uzun boylu, bekâr, kedi sever, müzisyen, şakacı… Aynı özelliğe sahip olan herkesin hikayesi aynı mıdır? Dünyada milyonlarca insan, sadece bir özelliği nedeniyle ayrımcılığa ve önyargıya maruz kalıyor. Sürekli olarak ayrımcılıkla karşılaşan bireylerin öz saygıları, sağlıkları, karşılarına çıkan fırsatlar, refahları ve hayata katılımları olumsuz etkileniyor.

Önyargının panzehiri ise öğrenmek. Bu da dinleyerek veya okuyarak mümkün oluyor. Kopenhag (Danimarka) merkezli “The Human Library” (insan kütüphanesi/yaşayan kütüphane), karşılıklı konuşma aracılığıyla kalıp yargılara ve önyargılara meydan okuma amacıyla oluşturulmuş. Bu yenilikçi kütüphanenin okuyucuları, diledikleri gerçek insanları “okuma” imkanına sahip oluyorlar. Okullar, kütüphaneler, üniversiteler, konferanslar, festivaller ve kamusal alanlarda düzenlenen etkinliklerde, toplumda damgalanmış bir grubu temsil eden, kendini açık bir kitap olarak sunan gönüllülerle sohbet ederek onlara soru sorabiliyor, hikayelerini öğrenebiliyorlar.

Kütüphanenin “kataloğunda” İşsiz, HIV+, Evsiz, Alkolik, Vegan, Otistik, Din Değiştirmiş, Genç Anne, Asker, Eşcinsel, Engelli Dansçı gibi başlıklarda “kitaplar” yer alıyor. Okuyucular diledikleri kitabı bir süreliğine ödünç alıp okuyorlar. Örneğin, Evsiz başlığındaki yaşayan kitap, dünyadaki yaklaşık 100 milyon evsizden biri. Evsizler tüm dünyada sözlü tacize ve nefret suçlarına maruz kalıyor. Birçok kişi, evsizlerin kendi hataları veya kötü alışkanlıkları yüzünden o durumda olduğunu varsayıyor. Oysa yoksulluk, barınma fiyatlarının yüksekliği, işsizlik, ağır travma, akıl hastalığı, fiziksel engeller ve kişisel krizler, evsizliğe neden olan etkenler arasında. Kötü alışkanlıklar ise genellikle evsizliğin sebebi değil, sonucu olarak ortaya çıkıyor.

Kopenhag’daki bir müzik festivalinde tohumları atıldıktan sonra kâr amacı gütmeyen bir uluslararası kuruluş olarak 2000 yılında faaliyete başlayan The Human Library, bugün 6 kıtada 80’den fazla ülkede varlık gösteriyor. Bu öğrenme platformu, kültürel, dini, sosyal ve etnik farklılıklara kapsayıcı bir tavırla yaklaşılmasına yardımcı oluyor. Microsoft, eBay, Daimler, IKEA, Dünya Bankası ve IMF gibi dev kuruluşlara da çeşitlilik ve sosyal içerme çabalarında destek veriyor.

İlk etkinlik, 50 farklı başlıkta kitapla, günde 8 saat olmak üzere 4 gün sürmüş. Beklentileri aşan bir şekilde, binden fazla okuyucunun katılımıyla gerçekleşmiş.

The Human Library’nin resmi internet sitesinde, Türkiye’de iş birliği yapılan iki oluşum görünüyor; ikisi de İstanbul’dan: BarışaRock Festivali ve Sabancı Üniversitesi. Sitede kayıtlı olmasa da Koç Üniversitesi, Toplum Gönüllüleri Vakfı, İstanbul Bilgi Üniversitesi ile Avrupa Genç Hukukçular Derneği ve Genç Engelliler Gençlik ve Spor Kulübü Derneği gibi kuruluşlar da etkinlikler düzenlemiş. Norveç Helsinki Komitesi Avrasya Sivil Toplum Programı desteğiyle ülkemizde başlatılan Çevrimiçi Yaşayan Kütüphane projesinde, farklı illerde okuyan üniversite öğrencileri ile bu yıl 4 ayrı etkinlik planlanmış.

Benzer bir konsept, Kopenhag’daki aynı müzik festivalinden esinlenerek “The Living Library” (Yaşayan Kütüphane) başlığıyla 2003 yılında bir Avrupa Konseyi girişimi olarak hayata geçirilmiş. Konsey, insan haklarının sadece yasal metinlerle savunulamayacağı ve teşvik edilemeyeceği düşüncesiyle Yaşayan Kütüphane’yi programına dahil etmiş.

Tabuların açıkça konuşulabileceği güvenli platformlar yaratan bu konsept, başka türlü hiçbir zaman karşılıklı konuşmayacak insanlara diyalog ortamı sağlıyor. Açık, dürüst ve dostane sohbetlerin, toplumlara anlayış, kabullenme ve sosyal içerme getirebileceğini savunuyor.

The Human Library’nin bir okuyucusu şöyle diyor: “Sonuçta, kişilerin yetenekleri/ engelleri, inançları, felsefeleri, vesaire ne olursa olsun, hepimiz insanız – sadece hisleri olan insanlar. Ve bugün yeni perspektifler duymak, çok ilginç olduğu gibi bunun da kanıtı.”

Gönüllü kitap, okuyucu veya kütüphane olmak için The Human Library’nin internet sitesinden (https://humanlibrary.org) başvuru yapmak mümkün.

Kendisi de önyargıya maruz kalabileceği niteliklere sahip olan Amerikalı yazar ve konuşmacı Fran Lebowitz’in tavsiyesine uyarak konuşmadan önce düşünmek, düşünmeden önce okumakta yarar var.