Cumhuriyetin en zarif tanıklarından birinin, Ayşe Mayda'nın yaşamını yitirdiği haberi, beni üç yıl öncesine götürdü. "Cumhuriyet Bayramı röportajı" çıkmıştı o son görüşmemizden. Anısının önünde saygıyla eğilerek, o satırları yeniden paylaşmak istiyorum.

Siz hiç 102 yaşında bir genç kızla tanıştınız mı?
Cümlenin bünyesindeki oksimoronu paramparça eden bir kadına doğru, Mithatpaşa’dan Hatay’a çıkan, İzmir’in meşhur yokuşlarından birini tırmanıyorum. Bu yokuşlar her babayiğidin harcı değil, ama gideceğim genç kadınla aynı havayı solumak düşüncesi öylesine cazip ki, neredeyse uçarcasına adımlıyorum sokağı...
Yol beni eski, ama bir o kadar da alımlı bir İzmir konağına götürüyor, tıpkı sahibi gibi... Konaktan içeriye girişte, görüşmeye yalnızca benim değil, onun da özenle hazırlandığı anlaşılıyor. Siyah kıyafetinin daha da ortaya çıkardığı beyaz takıları, küpeleri ve elinde özenle tuttuğu geçmişi...
Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti, 1916 doğumlu Ayşe Mayda’yı genç yapan dimağı. Onunla memleket meselelerini derinlemesine tartışabilirsiniz. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki aydınlıkla bugünlerin karanlığı arasındaki farkı, yalnızca anlattıklarından değil, yaptığı yorumlardan anlayabilirsiniz.
Geçmişin sayfalarını, elinde tuttuğu demetten ayırıp gösterdiği fotoğraflar eşliğinde çevirmeye başlıyoruz. 9 Eylül 1922, yalnızca İzmir’in değil, Türkiye’nin kurtuluşu: “Daha 6 yaşındaydım. ‘Gazi Paşa İzmir’e gelecek’ deniyordu. Annemler, sabahlara kadar dikiş makineleriyle bayrak diktiler. Sabahlara kadar ay yıldızı kesiyor, bayrakları dikiyorlardı. Sabahleyin kalktık, bizim yanı başımızda Ardahan Oteli vardı, otelin önüne kocaman bir bayrak yukarıdan aşağıya indirdiler.”

'ATATÜRK AKILLI ADAMDI'
Sonrasında Yunan askerlerin ve İzmir’deki Rumların hikâyelerini anlatıyor Ayşe Mayda. Rumların değişen tavırlarını, “kurtuluştan sonra” kurtardıkları Rumları, İzmir yangınını... Tarihe tanıklığı mutlaka önemlidir, ama onun kişisel hikâyesi de özel. Ravzairfan ilkokulundaki anılarını, 9 Eylül törenlerine hazırlıklarını paylaşıyor:
“Babamın atlı arabaları 9 Eylül törenlerinde en önde top arabasını çekerek geçerdi. Biz Ravzairfan öğrencileri de törende melek olurduk, kanat takardık. Başımıza şapka giyerdik, sulh kızı olurduk, elimizde meşale olurdu. O zamanki törenlerde Basmane’den kalkan kortej, Kemeraltı’ndan çarşının içinden geçerdi.”
Bir yandan kardeşi piyano, o keman dersleri alırken öğrenim hayatı, onu İstanbul Üniversitesi’ne, diş hekimliği tahsiline savurmuş. “Atatürk akıllı adamdı” diye anlatıyor:
“Faşist Almanya, Yahudileri kovarken Atatürk onların profesörlerini aldı üniversitelere yerleştirdi. Prof. Kantorowicz de bunlardan biriydi. Ondan dersler aldım. Beni destekledi. Türkiye’nin ilk kadın ortodontisti oldum.”

GAYRİRESMİ CUMHURİYET TARİHİ
Bugün kendi adını taşıyan sokakta oturan Ayşe Mayda’yla konuşurken arada öyle isimler geçiyor ki insan imrenmeden geçemiyor. Konu açılınca Safiye (Ayla) diyor, namı diğer Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dan sonra söz Hasan Âli Yücel’e geliyor. Bir ara Necati Cumalı’yla tanışıklığını anlatıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarının 29 Ekim balolarının ardından sıra hastalarına gelince neredeyse Türkiye’nin gayri resmi Cumhuriyet tarihi sohbete konu oluyor.

ELİ ÖPÜLECEK KADIN
Atatürk’ü üç kez gördüğü anları anlatırken gözleri doluyor Ayşe Mayda’nın. Ama içi boş bir duygusallıktan öte, Cumhuriyetin atılım yıllarıyla bugünü en yetkin biçimde karşılaştırıyor. En önemli tespiti “İleriye değil, geriye gittik” oluyor. İstibdattan kurtulduktan sonra serbestlik döneminin geldiğini vurguluyor: “O zaman her şey serbestti. Şimdi her şey sıkı. Düşünce özgürlüğü yok. Konuşamıyorsun. Konuşanları hapse atıyorlar!”
Bir kez daha anlıyorum ki, onlar gerçekten cesur bir neslin temsilcileri.
Böyle bir kadının, tam bir Cumhuriyet kadının ancak eli öpülür...
Ben de öyle yapıyorum!