Ege’nin topraklarına kazınmış acılardan, yarım kalmış mübadele öykülerinden biri bu kez Karaburun topraklarında canlanıyor. Yapımcı Nurdan Tekeoğlu, İki Yaka Yarım Aşk’la ilk yönetmenlik deneyimini yaşarken, platoyu özel bir yerde kurdu; Rumlar’dan kalma Ambarseki Köyü.

Röportaj / Dilek GAPPİ

DSC_7477Akılları topraklarında ölenlerdir onlar, zorunlu göçün ebedi misafirleri. İnsan değiş tokuşunun geçmiş, ama bitmemiş hikayeleri.
Mutlaka bir yerlerden kanımıza karışmış hikayelerle karşımıza çıkar mübadele acıları, yaşanmışlıkları.
Hoş 1924’te yaklaşık 1 milyon 250 bin kişinin bir topraktan diğerine iteklenerek yol alması, yakanın öte yanında binlerce roman, filme konu olurken bizde hala sınırlıdır.
Çağan Irmak’ın, 'Dedemin İnsanları' ilk akla gelenlerden. Şimdilerde mübadeleyi konu alan bir iddialı film ise yapımcılıktan yönetmenliğe el atan Nurdan Tümbek Tekeoğlu tarafından geliyor.
Tam yerinde, değiş tokuş izlerinin, evlerin yıkık duvarlarına yansıdığı Karaburun Ambarseki köyünde çekildi 'İki Yaka Yarım Aşk.'
Mekan gibi hikaye de sahici.
Tekeoğlu ile yakıcı bir Ege güneşinde söyleştik.
İletişim dünyasında tanınan bir isimdin ancak eşinle sinema seköründe yol almayı tercih ettiniz. İki Ada Yarım Aşk kaçıncı film olacak?
Film serüvenimiz 10 yıl önce Orhan’ın ilk belgeseli, Karadeniz kadınlarını anlattığı İfakat’la başladı. Ardından uzun metrajlı Öyle Sevdim Ki, Sıradışı İnsanlar’ı çektik. Rus yapımcılarla ortak İkiz Yıldızlar çok başarılı oldu. Dünya çapında takdir gören ödüller motivasyonumuzu artırdı, kopamaz olduk.
Geçmişten geleceğe dokunan hikayeler seçiyorsunuz. İki Yaka Yarım Aşk da böyle mi doğdu?
Evet dedemin hikayesi. Annesini ve babasını Balkan Harbi’nde kaybetmiş. Çocukluğu, Selanik Ağustos'daki çiftliklerinde geçmiş. İpekçilik ve meyve üretimi ile uğraşmışlar. Ancak bir gün onlara ‘gidiyorsunuz’ denmiş. 1924 mübadelesinde, binlerce mübadilin bindiği Gülcemal gemisi ile dedem 15 yaşındayken, anneannesi ve teyzesiyle İzmir Karaburun’a geliyor. Bizim öykü de öyle başlıyor.
İçinde saklı kalmış, demek ki?
Bir görüşmeye gittiğimde duvarda Gülcemal Vapuru’nun fotoğrafı asılıydı. Siyah beyaz kare, yüzler zor görünüyor ama acılar net. Dedem geldi aklıma. Onca yaşanlar, anlattıkları, anlatamayıp etrafından dinlediğim sevdaları onun gibi toprağa karışsın istemedim.
Yönetmeliğe geçiş bu etkiyle mi oldu?
Eve geldiğimde eşime, 'Mübadele filmi yapalım ama bu kez ben çekeceğim' dedim. Öyküyü ben yazdım, Orhan senaryolaştırdı ama tabii çekimlerde kendisi sağ kolum oldu.


DSC_7455

KOPARTILMA DUYGUSU

Hikaye tanıdık peki, siz seyirciyi hangi katmana ulaştırıyorsunuz?
Anneannem, Türkiye’ye geldiklerinde nasıl hayal kırıklığı yaşadığını ve onda yarattığı travmaları anlatırdı. Filmin ekseni aşka dair ama bence mühim olan yarattığınız kıvrımlar. Başka hikayeler üzerinden değil, doğrudan konuya dokunuyoruz. Film döngüsü içinde bugünün göçmenlerinin acılarıyla buluşturuyor izleyiciyi. Kopartılma duygusu ve iki tarafa sığamamak duygularıyla gelişiyor hikaye. Ve sonra günümüz gerçekleriyle yüzleşiyorsunuz.
Pahalı prodüksiyon gerektiren bir konu, nasıl başa çıktınız?
Lozan Mübadilleri Derneği çok yardımcı oldu. Müthiş zengin bir arşive sahiplr. Film, iki ayrı dönemi anlattığı için giyim-kuşam, yemek ve yaşam kültürüyle ilgili detaylara ulaştım.
Muhteşem güzel doğal plato var. Köy hala mübadeleyi yaşıyor gibi.
İstanbul’dan geldiğimizden bu yana tüm bu güzellikler nasıl görünmez diye düşünüyorum. Ege içindeki zenginliklerin farkında değil sanki. Herkes elimizden tutup bir başka hikaye anlatıyor. Birkaç değil, binlerce filmlik malzeme var bu topraklarda.
Çekimler bitti. Hangi duygularla veda ettiniz Ege’ye.
Sahnelerimiz çok güzel oldu. Karaburun limanına gelişlerinde oyuncularımız o kadar başarılıydı ki çekimde gözlerim yaşardı. Ceplerinde asma çubuklarını alıp getiriyorlar. Bugünkü göç olgusuna farklı bakabiliyor, yurtsuz bırakılmanın cinayet olduğunu görüyorsun. Filmde geçen bir replik, “Peki ölülerimiz, onları nasıl götüreceğiz?” diyor. Dünya ölülerine sahip çıkamayan kuşaklarla dolu. İnsan değiş tokuşu yer değiştiriyor, mekan değiştiriyor ama bir bellek yaratamadıkça öz değişmiyor.


DSC_7463KAVUŞMAMIZ YARİM MAHŞERE KALDI


“Beraber oyunlar oynardık, yemek yerdik hatta bazen beraber uyurduk, çok özledim arkadaşımı yarım kaldı kızım, benim bir yarım yarım kaldı.” Tüm yarım kalmışlıklar üzerine kurulu örgüde bir delikanlının aşkını bırakarak göçe zorlanmasının isyanı yatıyor. Ve o isyan filmde türküye dönüşüyor “Bir fırtına tuttu bizi, Deryaya kardı, O bizim kavuşmalarımız aa yarim/Mahşere kaldı/O bizim kavuşmalarımız aa yarim/Mahşere kaldı”...

ÜNLÜ OYUNCULAR

İki Yaka Yarım Aşk’ta tanınmış oyuncular Selda Alkor ve Sezai Aydın Rol'un yanı sıra Aylin Kumbaracıoğlu, İbrahim Raci Öksüz, Yağmur Damcıoğlu, Deniz Doğa Tegün, ….oynuyor. Karaburun’un doğasına bayıldığını dile getiren ve filmde anne rolünü üstlenen İzmir Devlet Tiyatrosu Sanatçısı Aylin Kumbaracıoğlu, ilk kez sinema filminde oynamayı kabul ettiğini, filmin büyük ilgi göreceğine inandığını söylüyor.

DSC_7437ZORLU SÜREÇ

İstanbul’da gerçekleşen sahnelerin yanı sıra Karaburun çekimleri 15 gün sürdü. Tekeoğlu, yerel yetkililerden destek gördüklerini ancak prodüksiyonların maliyetlerinin yüksek olduğunu vurguluyor. İki Yaka Yarım Aşk’ın kasım ayında seyirciyle buluşması planlanıyor.

İKİ İMZA, MİLYONLARCA SANCI

30 Ocak 1923 Lozan’da imzalanan “Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve protokol o dönemde Türkiye’de yaşayan Rumlarla Yunanistan’daki Türklerin hayatını alt üst etti. Yaklaşık 1 milyon 250 bin kişi zorunlu göçe maruz kaldı. İnönü ve Venizolos’un imzaladığı protokolle ana yurtlarından koparılan Yunanlı ve Türkler kuşaklar boyu anlatılan acılar yaşadı. Mal varlıklarından olmak kadar, her iki toprağa da sığamamanın sancısı şarkılara, romanlara, filmlere konu olmaya devam edecek.