YAŞAM KAZANIMLARI

Abone Ol

Çok eskiden ellili, altmışlı hele de yetmişli yaşlara erenlere kocamış derdik!

Yaş aldıkça, yaşların yetmişlerine seksenlerine erdikçe, sayıların artışlarına çok da ihtiyar, yaşlı dememek durumuna geldik.

Elbette yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz bir şey var. Ataol Behramoğlu da bunun ayrımında olmasa bu şiire imza atar mıydı?

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

Zaman uçuyor mu? Yaş aldıkça bize mi öyle geliyor yoksa? Önemli olan yaşamanın her rengi, dokusu, sesi, soluğu, kokusu, aydınlığı, karanlığı ile öğreneceklerimizin ayrımına varmak, ders çıkarmak, sorumluluk almak…

***

Çocukken, gençken, aman bir an önce geçsin de yaş alalım, diye düşünürdük. Ama yaş sayıları arttıkça eyvah eyvah diye yakınmaya, korku duvarlarına yaslanmaya başladık!

Sık sık yaş sayılarımı anıyorum, ben de 79’umun sokaklarında geziniyorum diyorum. b enim de yaşadıklarımdan öğrendiğim, kazandığım ne çok şey var diye söyleniyorum.

Yaşamak güzel şey be kardeşim diyorum Nâzım sesiyle… Umudun, sevginin, barışın, özgürlüğün, aydınlanmanın anlamı, değeri, önemiyle..

***

Gün günden daha kaygılı, bungun, tedirgin… Gündem siyasal erk’in oyuncağı sank!

Ne var ki yine de kötücül, karanlık, karamsar zamanlara direniyoruz, umuda yelken açıyoruz.

Elbette yaşamak “güzel şey be kardeşim” diyen dünya ozanı Nâzım Hikmet’in sesine kulak vermemek olanaklı mı?

Nâzım sözü biter mi? Yeniden mırıldanıyorum Yaşamaya Dair şiirini:

yaşamak şakaya gelmez, / büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela, / yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, / yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Sabah erken kalmayı seviyorum. Gün ağarırken Çiğli’de oturduğum sitede olsun, Gerence Koyu’nda olsun önce kumrular başlıyor ötmeye. Sonra serçe sesleri… Karga sesleri de giriyor araya! Doğanın bütün kuşlarına, canlılarına bir sabah merhabası sunuyorum içimden.

Ohhhh… ne güzel bu sabah da ayaktayım, yaşamdayım, güne sevinçle dokunuyorum… diye kendimce kutluyorum günümü. Şiirlerle kucaklaşıyorum

Can Yücel’e kulak verirsek der ki “Ve aslında hayat dediğin; / Yaşayabildiğin kadar güzeldir…”

Ben de katılıyorum bu söze. Yaşamdan ne kadar kalıcı, güzel şeyler edinebiliyor, kazanım sağlıyorsak, o kadar iyiyiz.

Edip Cansever’in Masa da Masaymış Ha “Adam yaşama sevinci içinde / masaya anahtarlarını koydu” diyor ya, yaşamaya nasıl da incelikle yaklaşıyor.

Salah Birsel’e kulak verirsek, Yaşama Sevinci’ne dair şöyle söylüyor:

Yaşamak benim sevincim / Benim kanım sevgilim / Yaşam biçimidir diye / Ölümü de severim”

Yaşamak bize sunulmuş en güzel sonsuzluk… Masal gibi, yalan gibi, hayal gibi düşünsek de sonunda bu ömrün çevrimindeyiz.

SARMALÇEVRİM’DE ERAY CANBERK’İ DİNLEMEK…

Ömrün çevrimindeyken, SARMALÇEVRİM Dergisini (Eylül-Ekim 2025) anmadan geçemem. “60 Kuşağının Yazınımıza Armağanı” başlığıyla Eray Canberk’i odağına aldı bu sayısında. Yusuf Çotuksöken, Adil İzci, Aslıhan Tüylüoğlu, Şeref Bilsel, Metin Cengiz, Ömer Ateş, Nükhet Eren yazılarını, söyleşilerini, değerlendirmelerini.

Sevdiğim, saygı duyduğum şair ağabey Canberk’le buluşmak ne güzel. Bu yazıya nokta koymadan onun şu dizelerine kulak verelim mi, erken kalkmanın, günü uzun yaşamanın tadıyla:

ve sabahın derinliğinde bir gül / açılıp saçılıyor mahmur ve utana sıkıla

ilk kokusunu sunmak için armağan olarak / erken kalkana