Yazımızın kahramanıdır Teğmen Salih. Küçük yaşta öksüz kalmış, sığındığı dayısı ona kötü davranınca daha12 yaşında kaçak bindiği trenle Balkanlar’dan İstanbul’a gelmiştir. Bir tesadüf eseri dönemin Milli Eğitim Müdürü ile karşılaşınca kaderi değişmiştir. Müdür Salih'i Ankara İdadisi’ne "leyli" yani “parasız yatılı” olarak yollamıştır. İlginçtir; Salih’in sınıf arkadaşlarından biri de ünlü işadamı Vehbi Koç’tur! İdadi’yi bitiren Salih, daha sonra hayvanlara olan sevgisinden Veteriner Fakültesi’ne yazılmıştır. Kısa süre sonra da askere alınmıştır, çünkü savaş patlamıştır.

****

Salih’in bundan sonra herşeyi artık askerliktir. Osmanlı'nın son günleridir, ülke parçalanmaktadır.... Büyük hayranlık duyduğu Mustafa Kemâl Paşa da “Milli Mücadele”yi başlatan ateşi yakmıştır. Salih, yıldız takmıştır, artık Teğmen Salih’tir! Milli Kuvvetler’e katılmış, geldiği İnebolu’da da direnişi örgütleyen subaylardandır! İnebolu’da o günlerde Mustafa Kemâl’in çağrısıyla İstanbul’dan gelen dört ünlü isim vardır; “Nâzım Hikmet, Vâlâ Nureddin, Yusuf Ziya ve Faruk Nafiz!..”

Hatta Nâzım, “İki arkadaş tuttuk dağlara giden yolu, Öyle yükselmişiz ki sahilde İnebolu/ İnce sokaklarıyla ufaldıkça ufaldı/ Minareler bir çizgi, camiler nokta kaldı...” dizeleriyle başlayan meşhur 'İnebolu' şiirini yazmıştır. (O Nâzım ki Kurtuluş Savaşı’nın içeriğini bilmenin öğrenmenin edebiyatla olanaklı olduğunu “Kurtuluş Savaşı Destanı” şiiriyle, Attilâ İlhan da “Gazi Paşa” romanıyla da göstermiştir.)

****

Teğmen Salih, Sakarya Savaşı’nda yaralanır, kısa sürede iyileşir, yine cepheye koşar. "Büyük Taarruz" başlamıştır, Dumlupınar zaferle sonuçlanmıştır. Düşman arkasına bakmadan kaçmaktadır. Gazi Paşa da, Uşak’a gelmiş karargâh kullandığı Niziboğlu Konağı’nda işgalcileri denize dökmenin plânlarını yapmaktadır kurmaylarıyla. Yunan Başkomutan Trikupis Uşak’ta yakalanır. Onu esir alıp Mustafa Kemâl Paşa’ya götürenlerden biri de; Teğmen Salih’tir! Ve sonrasında 9 Eylül 1922’de “işgal edildiği gün kuruluş kurtuluş mücadelesini başlatan kent” Güzel İzmir’e ilk giren birliklerin içinde olmanın onurunu da yaşar!

****

Emperyalizme diz çöktürülmüştür, destanlar yazılmaktadır. “Mustafa Kemâl’in Askerleri”nden “Teğmen Salih”, İstiklal Madalyası ile de ödüllendirilir, yasa çıkınca da “Erce” soyadını alır. Uzun yıllar Anadolu'nun her yerinde görev yapar, Albay rütbesiyle emekli olur. Bundan 65 yıl önce de vefât eder.

****

Bir gün torunu Fırat Hıncal dedesinin anı notlarını bulur. Sararmış iki yaprak ilgisini çeker, dedesi aynen şunları yazmıştır: “Cephedeyiz. Ara ara evlerimizden mektuplar dağıtılıyor, eşlerimizden ailelerimizden, okuma yazma bilen hanım az. Çoğunlukla bilenlere yazdırılmış mektuplar. Mektubunu alan bir köşeye çekilip sessiz sessiz ağlıyor, mektup alamayanlar mahzun. Yine böyle bir gün Eskişehirli Teğmen arkadaşımız Seyfi ki, yaşça bizden büyüktü!

Gözleri yaşlı elinde eşinin mektubuyla yanımıza geldi, 'Arkadaşlar, size okumak istiyorum' dedi. Şöyle yazmış muhterem eşi; 'Seyfi, üç çocuğun yüzüne hasret, anne bizim babamız öldü mü diyorlar, seni görseler tanımayacaklar.'

Daha fazlasını okuyamadı. Dönüp, 'çocuklarımın yüzünü ben de unuttum, bir daha görebilecek miyim, ümidimi kaybettim artık' dedi. Yıllardır savaşmaktan bıkmıştık, çoluğumuza çocuğumuza hasret kalmıştık, daha ne kadar kalacağımızı da bilmiyorduk. 26 Ağustos’ta yoğun topçumuzun ilk ateşiyle alacakaranlıkta tel örgüleri atlaya atlaya, süngü döğüşü yapa yapa ilk cepheleri yardığımızda hava aydınlanıyordu. Bir onbaşı geldi, sayım yapmış: ‘Seyfi Teğmenim ve 12 er şehit düştüler komutanım’ dedi. Kahrolduk, içine doğmuştu sanki! O gündür bugündür yanarım Teğmenim Seyfi’ye yanarım!..”

****

Bu ülkeyi Ay-Yıldız’ı gırtlağına kadar dolu dolu sevenler adına; Milli Mücadele’nin isimli isimsiz kahramanlarına, Mustafa Kemâl'in Askerleri’ne, bütün şehitlerimize minnetle. Saygıyla. Rahmetle!..