Yaz bitti; çarşı-pazarda yeniden “zam furyası” başladı…

Daha doğrusu zamlar tur üstüne tur bindiriyor…

Tatilciler evlerine döndü; elektrik, su, doğalgaz sayaçları “çarkıfelek” misali fırıl fırıl dönmeye, faturalara zam üstüne zamlı rakamları döşemeye başladı…

Okullar açıldı ya, veliler çıldırdı!

İki “Cihan” ve de bir “Kurtuluş Savaşı” geçiren bizim neslin insanları çocuklarını aç ve açıkta okula göndermemek için çarşı-pazarı fır dönüp, ucuza “don, tişört, fanila” arama rekortmeni oldu!

Tabii ki, kimileri çarşıda 50 liraya aldığı bir okul tişörtünü pazarda 5 liraya görünce çılgına döndü!

Gazete ve televizyonlarda görmüşsünüzdür; İstanbul Beşiktaş Hattat Tahsin sokağında bir anne, 50 liraya aldığı 5 liralık tişörtü elinde sallayarak çılgınlar gibi “Yeter uyumayın!” diye nasıl bağırıyordu!

Türkiye’nin pek çok yerinde buna benzer, içimizi parçalayan manzaralar yaşandı. Aslında bu, halkımızın zam canavarı ile nasıl terbiye edildiğini gösteren küçük bir ayrıntı sayılır!

Evet, içinden geçtiğimiz sıkıntı ve enflasyon tünelinde göz gözü görmediğine göre, doğalgaz misali 'bu zam paniğinde kimin donlu, kimin donsuz olduğuna bakan yok mu acaba?' diye bağıracağı geliyor insanların!..

* * *

Rakamlarla sabit; yolsuzluklar, soysuzluklar, hırsızlıklar ve de nitelikli-niteliksiz dolandırıcılıklar da hep böyle dönemlerde hortlar! Eskilerin deyimi ile “savaş zenginleri” de böyle dönemlerde ortaya çıkar… Asrın iki silah satıcısı ABD ve Rusya’nın da Ortadoğu’da sergilediği de bu değil mi? Biri üzerine (F), diğeri (SU) yazıp, yanına da rakamları sıralayarak sözde “güvenliğimiz” için silâh satışı yapma peşinde değil mi? Sonra da bizim güvenliğimiz yerine PKK’nın eline tutuşturduğu kendi savaş artığı silahlarla hedef olarak bizi göstermiyor mu?

* * *

Yukarıda rakamlarla sabit deyip; yolsuzluklar, soysuzluklar, hırsızlıklar ve de nitelikli- niteliksiz dolandırıcılıklar da hep böyle dönemlerde hortlar şeklinde süren cümlemi de boşuna anlattığımı sanmayın!

İki hafta öncesiydi. Günlerden pazartesi, saat 15 45...

… numaralı telefonum meçhul kişi ve kişiler tarafından arandı. Adam! Kendini “Urla Emniyet amiri” olarak tanıttıktan sonra kimliğimden isim ve sayılar sıralayıp sordu: “Bunlar size ait mi? FETÖ’ye para gönderiyorsunuz! Hangi bankalarda, hangi hesaplarınız var biliyoruz! Ama, bunları sizin söyleminizi istiyoruz! Sonra biz sizin sicilinizi çok iyi biliyoruz! Vatansever olduğunuzu da biliyoruz! Hadi söyle; hesaplarınız hangi bankalarda, hangi gişeye, hangi görevliye sıraya girerek mi, girmeden mi ödüyorsunuz?”

Güldüm!

Sözde amir! “Ne gülüyorsunuz? Devletle alay mı ediyorsunuz?” dedi.

Tabi 62 yıllık gazeteci olarak karşımdaki kişilerin kimler olduğunu neyin peşinde olduklarını anladım!

“Sizinle görüşmek istiyoruz!”dan sonra; “Tabi, hemen görüşelim; Nerede? Kiminle?” dedim!

Sözde beni diğer amirine! bağladı. Amir’i de İ.K. olarak kendini tanıttı ve sicil numarasının da …/… olduğunu ifade edip, yutkunmadan sorguya devam etti.

Ben de, sözde amire bahsedilen adresin karşısında olduğumu, hemen geleceğimi ifade edince, derin seslik başladı! Ve klasik taktik replikleri devreye girdi: “Siz devletle alay edemezsiniz. İsterseniz konuştuğunuz telefonu kapatmadan hemen 155'i arayın ve benim kim olduğumu sorun!” dedi.

Ben de isteklerinin aksine konuştuğum değil, diğer telefondan 155'i arayınca, sözde polis ve emniyet amirleri! panikleyip telefonu kapattılar..

Durumu saat 13.55’de polis imdata, 155'e bildirdim…

Görevli, nezaket ve görev bilinci ile “maalesef bunlar tekrar yaşlılara saldırmaya başladı. Teşekkür ederim” dedi.

Ertesi gün gazeteler Çeşme’de bu tip bir dolandırıcının yakalandığını yazdı… Zaten Emniyet teşkilatı da bu konuları vatandaşlara duyurup, dikkatli olmalarını istemiyor mu?

Diyeceğim o ki, kurtlar hep dumanlı havaları sever ve toplumların zaaflarından faydalanır.

* * *

“Aslında ülkenin en en pahalı eşyalarla donatılan, en pahalı yapısında çürük sandalyenin ne işi var?” diye yazıma başlayacaktım. Onu da Nasrettin Hocası ve fıkralarına bayılan siz değerli okurlarıma bırakıyorum. Eeee kolay değil; attan düşenin halinden koltuktan düşen anlar denilmek istenmiş ama! Bu defa yalancının şahidi, bozacı olmamış diye düşünmek istiyorum…