VEFA Bozacısı: Bir Bardak Bozanın Ardındaki Asırlık Hikâyesi

Abone Ol

Kışa yaklaşırken, içimizi ısıtan bir hikâyeyi paylaşmak istedim. Sadece bir içecek değil, bir gelenek, bir İstanbul hatırası: VEFA Bozacısı.

1870 yılında, Arnavutluk’un dağlık şehri Prizren’den İstanbul’a gelen Hacı Sadık Bey’le başlıyor. İlahiyat ve edebiyat mezunu, 35 yaşında hacı olmuş, Kur’an tefsiri yapmış bir bilge. Hikâyesi sadece kitaplarla değil, sokaklarla da yazılmış. Yaşadığı evin altında gündüz boza üretip, akşamları saray yakınlarında sokak sokak dolaşarak satmış. O dönem İstanbul’da boza, ekşi ve ayran kıvamında tüketiliyormuş. Sadık Bey ise darı kullanarak daha yoğun kıvamlı ve lezzetli bir boza üretmeye karar vermiş. “Mısır kolay işlenir ama darı sabır ister; asıl lezzet de işte o sabırdan doğar.” diye düşünmüş.

Sadık Bey’in bozası, açık sarı renkli, koyu kıvamlı ve hafif ekşimsi tadıyla kısa sürede fark yaratır. Evinde eşe dosta tattırır, mahalle aralarında güğümle satmaya başlar. Altı yıl boyunca kış geceleri, bakır güğümlerle saray çevresinde dolaşır. Her köşe başında onu beklerler. Ve nihayet, 1876 Eylül’ünde İstanbul’un semtlerinden Vefa’da, bozanın ilk resmi işyerini açar. Böylece “Vefa Bozacısı” markası doğar.

Hacı Sadık Bey, bozanın kıvamını ve lezzetini korumak için yıllarca üretimi kendi elleriyle sürdürmüş. Sonra oğlu İsmail Hakkı Vefa’yı yanına almış. İsmail Hakkı Bey, Osmanlı ordusuyla Balkan Savaşları’na ve Birinci Dünya Savaşı’na katılmış. Savaş dönüşü, semtte çıkan yangınla harabeye dönen dükkânı görünce yıkılmış ama babasına yardımcı olmuş. Vefa Bozacısı yeniden ayağa kalkmış. Küllerinden tekrar doğmuş diyebiliriz.

1931 yılında, taklitleri çıkınca Sadık Bey gazeteye ilan vermiş:
“Muhterem Ankaralılara, gördüğüm lüzum üzerine Ankara’da şube açmadığımı ve kimsenin namımdan istifade edemeyeceğini beyan eylerim.”

1933’te Sadık Bey’in vefatından sonra işi oğlu İsmail Hakkı Vefa devralmış. 1930’lardan itibaren Vefa Bozacısı, İstanbul’un vazgeçilmezlerinden biri olmuş. Atatürk’ün Başyaveri Salih Bozok’un anlatımına göre, Mustafa Kemal Atatürk de Vefa’ya uğrarmış. Hatta boza içtiği bardak hâlâ saklanıyormuş.

Soyadı Kanunu’yla aile VEFA soyadını almış. Marka değeri İsmail Hakkı Vefa’nın yönetiminde daha da büyümüş. Bu gelenek oradan da dördüncü Nesil’e miras kalmış. Onca felakete rağmen ilk adresini koruyan Vefa Bozacısı, aynı ruhla hizmet veriyor. Devlet adamlarının, şairlerin, turistlerin uğrak noktası olmaya devam ediyor.

Bu yazıyı hazırlarken, Yüzyıllık Markalar Derneği’nin kaynaklarından ve çeşitli röportajlardan faydalandım. Araştırmalarıma göre, Vefa Bozacısı yalnızca bir içecek değil; İstanbul’un belleğinde yer etmiş, kuşaktan kuşağa aktarılan bir kültür mirası. Bazı markalar sadece ürün satmaz, zaman satar, hatıra satar, ruh satar. Vefa Bozacısı işte tam da böyle bir marka.

Bir bardak boza ile İstanbul’a iz bırakan bir ömür… Hacı Sadık Bey’e minnet ve saygıyla.

İyi okumalar dilerim.