Memleketimizin iktidarına sahip siyasi parti olağan kongresini yaptı.

Hem de moda deyişle “lebaleb!”

Kongre salonuna ekrandan bakınca da dilimden dökülmeye başladı mısralar. Yazarı Orhan Veli’ye rahmet olsun diyerek yazayım:

“Cımbızlı Şiir

Ne atom bombası

Ne Londra Konferansı

Bir elinde cımbız,

Bir elinde ayna;

Umurunda mı dünya!"

İzmir İl Başkanı, o muhteşem tweetleriyle kaç otobüsle Ankara'ya gittiklerini de duyurdu. Sanırsın ki “fethe çıkıyorlar.” Partinin kongresi değil derdim. Derdim bu duyarsızlık, umursamazlık, empati yapamama yeteneksizliği.

Arkadaş, sen bana istediğin kadar “Herkes test oldu, içeride bir tane pozitif yok.” de. Gördüklerimiz yeter bize. O fotoğraflar yeter tansiyonumuzun çıkmasına. Siz kongre yapacaksınız diye millet olarak paranoyak olduk.

Vali Beyler buyursun dursun; “Haydi hep birlikte, maske, mesafe ve temizlikle mavi olalım!”

Pardon da siz bu “mavi” olmayı “şirinlik” mi sandınız efendiler? Ne o, “şirinler köyüne” mi döneceğiz İzmir olarak, İstanbul olarak, Türkiye olarak?

Devlet uyarı yapıyor, öyle ya da böyle adı “Bilim Kurulu” olan uyarı yapıyor, bakanı, valisi, doktoru hemşiresi uyarı yapıyor ama hastalık da gerilemiyor, ölü sayısı da azalmıyor.

Denetimlerin zaten ciddi fiyasko olduğu aşikâr, bari başta iktidar partisi empati yapsa ya!

Esnaf perişan olmuş, Konya’da lokantacılar meydana yürümüş, krediler ödenemiyor, borçlar artıyor, boşanmalar, şiddet, cinayet, intiharlar artıyor. Çocukların eğitimlerini düşünen yok ama bakıyoruz sanki sorun yok “lay lay lom” kongre havası, binlerce kişi avaz avaz haykırıyor!

El insaf, el vicdan!

Hani düşünmüyor değilim, acaba AK Parti hastalığa karşı ilaç buldu ve kullandı da bizden mi saklıyor?

Her gün belli saatte yayınlanan sayıların birine bile inanmıyorum. Söylenenlerle yaşananların bu kadar tezada düştüğü başka bir ülke yoktur sanıyorum. Söyler misiniz bu umursamazlığın nedeni nedir?

Üzülüyorum inanın, benim de arkadaşlarım, tanıdıklarım var o partide. Onların da aileleri, çocukları var. İstemem o illet hastalığa tutulsunlar. Ama madem ülkemin iktidar partisi mensupları, o halde herkese “örnek” olmak zorundalar. Bir yandan kararlar aldırıp “Ziyarete gitmeyin, bir arada olmayın, toplantı yapmayın.” deyip diğer yandan binlerce kişiyi “sonucu belli” kongreye toplamak hiç doğru gelmiyor bana. Buna belki “korona” gülüyordur ama ben gülmüyorum.

Sanırım anlaşılamayan bir gerçek de, bu salgının “çaktırmadan” ilerlediği. İlerlerken de bildiğimiz kadarıyla şan, şöhret, siyasi parti ayrımı falan yapmıyor. İşi Allah’a havale etmek de işin cahil tarafı. Zira Allah yarattığı insana, diğer yarattığı mahlûklardan farklı olarak beyin de vermiş.

Hastalığı siyasetin gerisine atmanın faturası yarınlarda siyasetçilere çıkar. Tarihte “salgını önemsemeyen, ciddiye almayan, tedbir almayan parti” damgası yemek istemiyorlarsa dikkatli olacaklar.

Dostça yazayım dedim... İş onların anlayışlarına kaldı.

***

Öyle bir kitap yayımlandı ki!

Henüz okumadım. Şartım var çünkü... Çünkü çok sevdiğim, saydığım, değer verdiğim yazarı kahvemi içmeye teşrif buyuracak ve o zaman kitabı okuyup sizlere de ayrıntılı yazacağım.

Daha önce de yazmıştım. Sevgili Ercan Doğu ve Erdoğan Baysal, “İzmir Yazarlar Kooperatifi'ni” kurdu. Muhteşem bir girişim. Fakat İzmir, bunun da farkında değil. Öyle güzel düşünceleri var ki aslında. Çankaya’da mütevazı bir ofisleri de var artık. Böylesine bir aydınlanma hareketine öncelikle Konak ve Büyükşehir belediyelerinin dikkat etmesi gerekir. Mesela ilçesindeki böyle bir adıma benim bildiğim Başkan Abdül Batur, kayıtsız kalmaz.

Ve kooperatifin yeni yayını “İzmiroğlu Cüneyd Bey, Şeyh Bedrettin, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal.” Yazarı, sevgili usta araştırmacı Mustafa Üzel. Daha önce “İzmir Mevlevihanesi” ve “Arapsaçı” kitaplarının da yazarı Üzel.

Bu eser neden önemli? Çünkü Mustafa Üzel, birincil kaynakları tarayarak, okuyarak ve büyük titizlikle bitirdi kitabını. İzmir’in aydınlık olmayan bazı süreçleri var diyorum ya, işte Cüneyd Bey’li devir de öyle. Mutlaka https://www.izyako.com/ adresine girin ve kitabı alın.

İzmir’in artık tarihinin “bir bölümüne” değil, tüm sürecine hâkim olması gerekir.