7 yıl önce "sararmış bir Eylül'de"  bugün aramızdan  ayrılmıştı Usta...

Benim İnsana 

Olan Umudum 

Hiç Kaybolmadı.

Kaybolmayacak! 

(Tuncel Kurtiz)

O; inandıklarının peşinde koşan, her zeminde sıkı

muhalifliğini dile getiren, tutkularıyla yaşayan bir cesurdu...

O;

"Sömürü ve işgal varsa;

Ya İstiklâl Ya ölüm diyen de vardır." sözünün sahibi yurtseverdir.

"Kadının yüzünde bir gülüş ol yeter.

O, kalbinin ortasına senin heykelini diker!"

Bu sözün de patenti onundur!

"Ne kadar değişirsen değiş, 

nerede mutlu olduysan; hep oraya çevirirsin kafanı."nın da!..

****

Portresinin yanında yazdığı gibi koca bir çınardır!

Yüzündeki her çizgiye binlerce anlam yüklemiştir.

Dokunmasa da ellerinin sıcaklığı gözlerinden

hissedilen paslanmaz bir yürektir!..

“Hocaların Hocası” Şadan Gökovalı’nın ifadesi ile;

“Gençlik yıllarında tanıştığı ve bir daha vazgeçemediği

Edremit’i çok seviyordu.

Oksijen deposu mitolojinin İda’sını (Kaz Dağı), mesken tutmuştu!”

Tıpkı, şimdi huzur içinde yattığı İda’daki yaşamını

anlattığı şiirli belgeselinde Sabahattin Ali’nin

‘Benim Meskenim Dağlardır Dağlar’ındaki gibi!

****

Yedi yıl olmuş gideli.

Sanki dün gibi dün!

Sararmış 27 Eylül'dü kaybettiğimizde Tuncel Kurtiz Usta’yı...

Yeni kuşağın bir TV dizisindeki tiplemesi ‘Ramiz Dayı’ ile

ilk kez keşfettiğini sandığı...

‘Yeğen’ diye başlayan replikleri ile ünlü…

Kiminde, “Bazen hayat seni öyle zorlar ki yeğenim,

yolun başında kimdin, unutursun…”,

bazen de “Mesele ölmek değil, dost bildiğin en güvendiğin

adamın eliyle ölmekmiş mesele” diyen Kurtiz’i!..

Oysa; ömründen 54 yıl vermişti tiyatromuza, sinemamıza, şiire…

Tuncel Baba gökten zembille inmemişti ki!..

****

1960’lardan itibaren sinemamızın önemli yapıtlarına

imza atmış, önemli tiyatro oyunlarında üstün performans göstermişti.

TV dizilerindeki başarısı da olgunluk yıllarına denk gelmişti.

Çünkü;

okuyor,

okutuyordu durmaksızın…

Okumaz/Okumayı sevmez toplumumuzda “bilginin güç olduğuna”

hep inanmış Usta’nın setlerde; senaristlere bile okuduğu kitapları verdiğini,

bazı replikleri önerdiğini öğreniyoruz meslektâşlarından.

****

Yılmaz Özdil ölümünde yazmıştı...

"Hayatını yazmış, kitap yapmış, teee 2004 senesinde

piyasaya çıkarmış, adı 'Bölük Pörçük',

sadece iki bin adet basılmış, 2013 senesinde hâlâ bitmemiş o iki bin kitap iyi mi...

Üstelik 'çoğunu ben sattım' diye gülüyordu."

Röportajı yapan gazeteci 'Ezel dizisinden sonra da satılmadı mı?' diye sorunca, şu acı cevabı veriyordu:

'Ramiz Dayı' diye kitap çıkarmıyorum ki!”

****

Bir anekdot Sıddık Akbayır'dan..

Gençlik yıllarında İstanbul'da İETT'de çalışır.

Kurumun başında ünlü yazar Orhan Hançerlioğlu vardır.

Tuncel Kurtiz'i işe almıştır.

Görevi de Bebek semtinde gece yanmayan sokak lâmbalarını rapor etmektir.

Her gece sokaklarda "başı hep yukarıda" dolaşmaktadır(!)

Öyle bir köşebaşında lâmba vardır ki iki günde bir tamir edilse de kontrola gittiğinde bozuktur.

Araştırır ve öğrenir; o köşe aşıkların buluşma noktasıdır!

Aşıklar kırıyordur loş olsun diye...

Ama rapor etmesi de şarttır lâmbayı.

Bir süre sonra bakar, lâmba hep yanmaktadır.

Anlar aşkın hep karanlıkları sevdiğini...

Tutar yerden bir taş alır o kırar ampulu!...

Çünkü o da aşık olmuştur!..

****

Bir TV röportajındandır şu sözleri;

“Ben solcuyum.

Doğa, çevre dostuyum arkadaş!

Özdemir Asaf, Kenterler, Münir Özkul, Cahit Irgat’la

Yürüdüm; yol aldım…

Yılmaz Güney ile Tarabya’daki bodrum katında

dostluğa temel attık, ölünceye kadar hiç ayrılmadık.

‘Halk için Sanattır rotam!…”

****

KAFA Dergisi'n kapağındaki şu ifadeler nasıl unutulur?; 

"Hayat ve iman, 

Emek ve şiir, 

Devrim ve aşk, 

Sanat ve eylem, 

İsyan ve insan birbirinden ayrılabilir mi? 

Peki, hepsi bir insanda bulunabilir mi? 

Buyurun size bir avuç serinlik; büyük;

Tuncel Kurtiz!.."

****

Bir tv söyleşisinde çok yakışan

tok sesiyle şöyle demişti Büyük Usta;

‘’Belki bahar ülkesine açılan kapıdır ölüm!’’

Baharda veda etmedi, aşık olduğu güzün en güzel ayında yüreğimizi yaktı.  

Çok sevdiği Cemâl Süreya dizeleriyle selâmlıyorum 

adı unutulmaz, yeri asla dolmazı...

Özlem ve saygıyla;

Cemâl Süreyâ dizeleri ile -ayağa kalkarak-

selamlıyorum Tuncel Baba'yı:

“Şelaleye 

Düşmüştür 

Zeytinin Dalı,

Celaliyim-

Celalisin-

Celali...”