Yine başa döndük! Spor müsabakalarının başlangıç tarihleri yeniden tartışılmaya başlandı. Hatta daha ileri gidilerek; oynanacağı kesinmiş gibi, yer ve şekil artık dillendiriliyor ülkemizde… Daha çok futbol konuşuluyor elbette… En paralısı o çünkü…

Dünyanın içerisine düştüğü salgın sorunu henüz sonlanmamışken ve daha kötüsü, bulaşma riskinin devam etmesi bir yana, bu virüsün aşısı bile yokken futboldan nemalanan kesim halk sağlığını hiçe sayarak planlarını yapmaya başladılar bile…

Avrupa’daki dev liglerden birine sahip olan Hollanda, liglerini iptal ettiğini duyurdu. Şampiyonlukmuş, ligden düşmeymiş, kazanan, kaybedenmiş… Hepsini bir kalemde siliverdi. Sağlık her şeyden daha önemli ama değil mi?

Ardından Fransa aynı kararı aldı. Şampiyonunu belli ederek liglerini bitirdiğini ilan etti. Belçika oynatırız falan diyordu ligleri… Baktılar ki, pabuç pahalı, daha karar vermedik, düşünüyoruza çevirdiler işi… Muhtemeldir ki onlardan da iptal kararı gelecek. Fransa ve Hollanda, Avrupa liglerine katılımı da, mevcut sıralamaya göre yapacaklarmış. Dahası var; Avrupa gelirlerinin tamamını da tüm lige paylaştıracaklarmış.

Diyelim ki, onlar bize uzaklar. Ve hatta diyelim ki biz on yüz bin milyon kat daha fazla virüs geçirmeziz. Gelin şu sorulara beraber kafa yoralım;

Normalde yani geçen yıllarda, virüsün hiç semtimize uğramadığı zamanlarda, bizim liglerimiz ne zaman biterdi? Mayıs sonunda… Takımlar ne zaman top başı yapardı? Haziran sonunda… Yani yaklaşık olarak dört hafta tatil yapardı takımlar.

Peki, liglerimiz ne zaman başlardı? Ağustos’un ilk haftası… Haziran’ın son haftasından Ağustos’un ilk haftasına tam altı hafta hazırlık dönemi geçirirdi sporcu… 4 hafta tatil ve 6 hafta hazırlık kampı…

Bizim içerisinde bulunduğumuz duruma göre sporcu şu anda 7 haftadır tatilde… Ve en az 6 haftalık bir kampa ihtiyaçları var ki, bugün karar verseniz; en erken 15 Haziran’da ligleri başlatabilirsiniz.

Devam edelim; liglerden kalan 8 maçlık seriyi 8 günde oynatacak değilsiniz. Ne kadar sıkıştırırsanız sıkıştırın, en iyi ihtimalle 5 haftada sona erer. Senaryo bu ya; 15 Haziran’da başlasanız oynamaya, 20 Temmuz’dan önce bitmez.

En can alıcı soru; siz daha önce, ülkemizde 15 Haziran, 15 Temmuz arasında bırakın maçı, kamp yapan takım gördünüz mü? Belki birkaçı 3-5 gün için Batı Karadeniz bölgemizi tercih etmiş olabilirler. Ama sonrası, ver elini Almanya, Hollanda, Avusturya… Neden? Hava orada serin, burada aşırı sıcak…

Kamp yapmaya bile elverişli bulmadığınız iklimde, hızlandırılmış lig planlıyorsunuz!

Ayrıca, sporu seyircisiz yapmak da neymiş? Amatör müsabakalar bile birkaç yüz seyirci ile kalitesinde artış gösteriyor. Kaldı ki, binlere oynayan profesyoneller… Siz hiç seyircisiz, boşluktan tüm seslerin her köşesinde yankılandığı bir tiyatro oyunu ve boş salona oynayan bir tiyatro topluluğu izlediniz mi? Ne anlamı var oncanın, değil mi ama? Tiyatro demişken, tarihlerimizin bir 29 Nisan’ında yitirdiğimiz, Türk tiyatrosunun mihenk taşlarından Muhsin Ertuğrul’un, “yeryüzünde tiyatronun bin bir derde deva olduğuna inandım bir kez” sözünü hatırlayalım ustayı anarak. Sporun da bu manada farksız olmadığını yineleyelim.

Ha, bir de, kalan tüm maçların tamamını aynı kentte oynatma hikâyesi var ki, sormayın gitsin! On sekiz takımı, yazın alnında bir şehre kapayacaklar. Hakemler, saha komiserleri, gözlemciler, temsilciler, sağlıkçılar, özel güvenlikler, emniyet ve diğer tüm bileşenler… Tam bir karnavala dönüşecektir o şehirde yaşam!

Son olarak, hatırlatmam gereken bir tükürük olayı var! Sporcunun, müsabaka içerisinde tükürük bezlerinin aşırı çalışması ile ağızlarında birikeni bir an önce dışarı atma isteği, özellikle de bizim futbolcularımızda biraz daha fazlaca… Kameralara da yansıyor bazen. Çıplak gözle de şahit olmuşuzdur tribünden çokça… Artık sağlık sorunu mu, kültürel bir eksiklik mi, orası ayrı bir tartışma konusu… Ne var ki, bu tükürük hadisesi bile virüsün yayılmasına yeter de artar bile…

Dipnot; “Zorluklar hayatta kaçınılmaz, yenilmek ise sizin seçiminizdir.” Roger Crawford.