Başlık niye böyle diye sorulmasın. Meramımızı anlatalım, onu da açıklarız.
Her süreç, her dönem, her iklim yeni insan modelleri yaratır. Abdülcanbaz’dır, Zübük’tür, Ayı’dır, Müfettişler Müfettişi’dir, Murtaza’dır, Vicdani’dir adları. Dönemlerin yarattığı bu modeller, Turhan Selçuk, Aziz Nesin, Muzaffer İzgü, Orhan Kemal, Haldun Taner gibi ustalar sayesinde “ölümsüzlüğe” kavuşmuştur. Iago Shakespeare’in, Cimri Moliere’in, Don Kişot da Cervantes’in sayesinde, dünya edebiyatına kazandırılmıştır. Ülkemize dönecek olursak, “Badem”, “Dönek”, “Yandaş” günümüzden eklenen ve ufaktan yazılmaya başlanan modellerden akla ilk gelenlerdir.
Bu modeller, meslek jargonuyla söyleyecek olursak, ilk yazıldıklarında birer “karakter” yapısı sunarken, benzerlerinin özelliklerini kendilerinde topladıkları için, giderek “tip” olarak sabitlenmiştir. Burada onları yaratan toplumlar ile onları yazarak sabitleyen yazarlar arasında sıkı bir ilişki vardır. Toplumlar ve yönetim biçimleri, yarattıkları modelleri yazan sanatçılardan hiç hoşlanmazlar. Ama bu sanatın ve sanatçının umurunda olmaz. Çok zorlarsanız, örneğin Çehov’dan tokat gibi ağzınızın payını alırsınız: “Yüzünüz çarpık diye, aynaya kızmayın!”
İbiş’ten Liboş’a, yüzyıllardır bu konuda ne kadar bereketli olduğunu kanıtlayan memleketimiz, bu modellerin peşinden yürüyen, her yeni model gibi öncekilerden beslenerek ama alayına rahmet okutarak, ayağa kalmış, aramızda yaşamaya başlamıştır.
Kimi özelliklerini sayalım, siz hayattaki karşılıklarını ya da öznelerini bulun. Hep ciddi şeyler yazacak değiliz, haydi biraz eğlenelim. Belirlediğimiz en tipik özellikleri şunlar:
Şımarık. Küstah. Tembel. Ucuz.
Ne oldum budalası olduğu kadar, ne olacağım merakıyla savrulan güz yaprağı.
Bir halta yaramadan, her halta teşne.
Yetersizliğini, yeterliliğe kusarak giderdiğini, giderebileceğini sanan bir hayalperest.
Sol ayakkabıyla koşup, sağ yalağa su taşıyan şaşkın.
Bilgi kirliliğinden beslenip, bilgi kirliliğine yeni mikroplar taşıma görevlisi.
Muhalefete muhalif olmanın şaşkalozluğunu erdem sanan, sıfır risk kurnazı.
Balçık gibi, sabun gibi, yağlı direk gibi, elde tutulamaz, hesap sorulamaz, daldan dala konuveren değerler zelzelesi.
İtirazını, bilimden, akıldan, izandan ve vicdandan habersiz inşa edip pazarlayan, laf ola beri gele taşeronu.
“Ben yoksam ülke yansın / İşime yaradığın sürece cansın!” Tek şarkılık bitmez yalelli.
Sözlüğünden vefayı, saygıyı, onuru attıkça yükselen, havagazı şişirmeli balon.
Çok konuşan az aşınan, dün söylediğinden bugün cayan, günü okuduğunu “zamanın ruhu”nu yakaladığını sanan canbaz.
Üretene ve üretilene düşman.
Hiçbir şey yapmadan dolaştığı için, boş zamanını hayatları işgal etmeye tahvil etmiş arsız.
Rol kapma uzmanı.
Cahil, hem de nasıl.
Kötü, hem de nasıl.
Dünsüz, günsüz, yarınsız bir üryan.
Çıktığı yumurtayı beğenmeyen, ama neyi beğendiğini de bilmeyen, saldım çayıra mevlam kayıra harikası.
Ama her yerde, herkesle, her şeyde karşımızdadır bu model. Gülünç olduğu kadar tehlikeli, korkak olduğu kadar saldırgan, varlığını korumak için her şeyi yapan bir pervasızdan söz ediyoruz. Toplumbilimciler, ruhbilimciler, siyaset bilimciler ve sanat erbabı için ne bulunmaz bir malzeme. Nasıl tanımlanacak, merakla bekliyoruz. İdeolojisiz ideolog. Onun için, adı bulunan kadar “tip’oloji” olarak anılsın derim.
Umarım eğlenceli bir yazı okudunuz.