“Halk İçinde mutaber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

(Muhibbi: Kanuni Sultan Süleyman)

Hastalıkları iyileştirmek, hafifletmek veya önlemek amacıyla başvurulan teknik ve bilimsel çalışmaların tümüne “Tıp” diyoruz. Arapça çıkışlı olan bu sözcüğün özgün biçimi “tıbb”. Bunun yerine Türkçe bir sözcük bulunamamış. Dilimizde “otacı”, ”otamak” kelimeleri varsa da bunlar, çeşitli bitkilerle tedavi uygulayan kişiler için halk arasında “hekim” veya “eczacı” anlamında kullanılan bir unvanlar.

Tıp biliminin kurucu olarak, sıfırdan önce V.II’da komşumuz Kos’ta (İstanköy) yaşamış olan Hippokrates kabul ediliyor. Kendisi Hekim Heraklides’in oğlu olup, mesleği ondan öğrenmiş, İonia’yı (Batı Anaddolu) gezerek yeni bilgilerle donanmış. Meslekteki temel ilkesi “Primum non nocere” (önce zarar verme) idi. Çağdaşı Platon (Eflatun) onun, öğrencilerine para ile ders verdiğini, bu yolla heykeltraş Phidies ve Polykleitos kadar üne kavuştuğunu yazar. Yine o, “sınamaya dayalı tıbbın öncüsü” sayılıyor. Yani o, hastaya elinde hazır bulunan ilaçları sırayla veriyor, buna karşılık, “Bergama’nın büyük evladı Calinus (Galen) Hekim, tanıya (teşhis) dayalı doktorluğun öncüsü sayılıyor. O kadar ki; boynunda, “Romanın imparatorundan hekimlerin imparatoruna” yazılı altın kolye taşıyordu. Bizim kültürümüzdeki Lokman Hekim’in, Hekim Galen olduğu yolunda görüşler vardır.

Bugün hekimler mesleğe ilk adım atarken “ Hipokrat Andı” içerler. Bu yemin, mitolojinin tanrı ve tanrıçalarını yüceltir. Şöyle başlar: “Hakim Apollon Assculapius, Hygia Pancea ile bütün tanrı ve tanrıçalar adına and içerim…”

Hekimlerimizin, üç yıl öncesine dek, ettikleri yemin; “Tıp fakültesinden aldığım bu diplomanın bana kazandırdığı statü, hak ve yetkileri kötüye kullanmayacağıma, hayatımı insanlık hizmetine adayacağıma, hastalarımı memnun edeceğime, insan hayatına mutlak saygı göstereceğime...” sözleriyle başlıyordu.

Dünya Tabipler Birliğinin aldığı değişiklik kararı, Türk Tabipler Birliği’nin Ekim 2017’de yapılan 68. Genel Kurul toplantısında kabul edildi. Yeni metin şöyle başlıyor:

Hekimlik mesleğinin bir üyesi olarak, yaşamımı insanlığın hizmetine her zaman öncelik vereceğime, Hastamın sağlığına ve esenliğine her zaman öncelik vereceğime…”

Hayli uzunca olan yemin, şu sözlerle bitiyor: “Hizmeti en yüksekte tutabilmek için kendi sağlığımı, esenliğimi ve mesleki yetkinliğimi korumaya dikkat edeceğime, Tehdit ediliyor olsam bile, tıbbi bilgimi, insan haklarını ve bireysel özgürlükleri çiğnemek için kullanmayacağıma, ant içerim.”

Günümüzde pek çok meslek, ilişki ve konu hakkında özel günler belirlenip değerlendiriliyor. Bazı mağdur durumdakiler için dikkat çekiliyor. Kimi zaman sevgi gösterileri yapılıyor. Bizde tıp eğitiminin başlangıcı, II. Mahmut döneminde dayandırılıyor. Onun zamanında, Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle, ilk cerrahhanenin, Şehzadebaşı Tulumbacıbaşı Konağında başladığı 14 Mart 1827, modern tıp eğitiminin başladığı tarih olarak kabul edildi.

İlk tıp bayramı ise, 1919 yılı 14 Mart günü kutlandı. Halen bu tarihte değerlendirilmekte olan tıp bayramının amacı; hayatımızı kendilerine emanet ettiğimiz sağlık personelinin sorunlarına dikkat çekmek, bir anlamda onlara moral desteği vermek. Büyük Atatürk’ün, “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” özlü sözünü unutmayalım ve doktorlarımızın ve tüm mensuplarımızın daha güvenli ve gönençli günlere kavuşmalarını dileyelim.

Dileriz böyle olsun.

Ağır Hasta

Üfleme bana anneciğim korkuyorum,

Dua edip, geceleri.

Hastayım ama ne kadar güzel

Gidiyor yüzer gibi, vücudumun bir yeri.

Niçin böyle örtmüşler üstümü

Çok muntazam, ki bana hüzün verir.

Ağarırken uzak rüzgarlar içinde

Oyuncaklar gibi şehir.

Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum

Ağlıyorsun, nur gibi

Beraber duyuyoruz yavaş ve tenha

Duvardaki resimlerle, nasibi.

Anneciğim, büyüyorum ben şimdi,

Büyüyor göllerde kamış.

Fakat değnekten atım nerde

Kardeşim su versin ona, susamış.

Fazıl Hüsnü Dağlarca