İnsanın bilimle, özgür düşünceyle, aydınlanma istenciyle, akılla değerli bir varlık olduğuna inanmamak olası değil.

Toplumsal bilincin, sorumluluğun, uygarlığın gereği olan aydınlanma, kuşkusuz insanlığın da önemli kazanımıdır. Barışın, eşitliğin, kadın ve çocuk haklarının, emeğe, doğaya ve çevreye saygının temelinde de aydınlanmacı savaşım vardır.

Bu bilinç ve sorumlulukta olan sanat, yazın emekçileri, aydınlar, bilim insanları tarihin her döneminde aydınlanma savaşımına yazıları, şiirleri, düşünsel duruşları, yapıtlarıyla katılmışlardır.

Bunlardan biri de 48 yıllık kısa yaşamıyla unutulmazımız, değerimiz, şiirimizin düşünce ve eylem anıtı Tevfik Fikret’tir. İnsana, bilime, aydınlığa, aydınlanmaya inanan…

Bu inancını şiirin soylu dizeleriyle dile getirir Fikret: “Şeytan da biziz cin de, ne şeytan ne melek var; / Dünya dönecek cennete insanla, inandım.”

“Sabah Olursa” şiirinde hem yeni kuşağın aydınlık için savaşıma çağrılmasını hem de “umut” yüklemesini gerçekleştirir. A. Kadir diliyle güncellenen şiirindeki sözleri bir kez daha anımsayalım isterseniz:

Siz ey, gelecek günlerin küçük güneşleri, / birer birer uyanmanın vakti geldi işte, / ufuklar aydınlığa öyle susadı, öyle susadı ki! / Aydınlık tek özlediğimiz şey çağımızda, / haydi silin bulutları, uğursuz gölgeleri atın, / ışıklar içinde koşun mutlu özgürlüğe doğru

Baskıya, sıkıdenetime (sansür), karanlık düşüncelere, bağnazlığa, aymazlığa karşıdır. Ülkeye özgürlük ve barış getireceğine inandığı için İttihat ve Terakki’yi destekler, 1908’de II. Meşrutiyet’in önemli savunucularından biri olur. Bir özdeyiş gibi, başat düşünce simgesi “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şair” olmayı yeğler.

Fikret’e göre aydın kişi dik durur, kula kul olmaz, yalvarmaz, el avuç ovuşturmaz, yalakalık yapmaz.
Daha gençlik yıllarından başlayan yoksullara, düşkünlere, kimsesizlere acıma duygusuyla beslenen şiirleri, yaşamındaki olgunlaşma, deneyim ve savaşımla gelişir; insancılığa, evrenselliğe yönelir; giderek akılcı, ilerici, özgürlükçü, barışçı, anlayışla toplumcu bir çizgiye ulaşır.

Yaşadığı tutucu, gerici, baskıcı dönemi düşünürsek, Tevfik Fikret'in aydınlanma savaşımını, toplumcu çizgisini, şiirindeki devinim ve eylem çığlığını ülkesine ve çağına göre ileri bir aşama saymak gerekir.

Ah bir de şiirlerini Türkçenin varsıl olanaklarıyla, anlaşılır bir dille yazsaydı Fikret diye geçer içimden. İyi ki Ahmet Muhip Dıranas’ın sadeleştirmeleri, A.Kadir’in arı-duru Türkçeyle güncellemeleri oldu da daha iyi anlayabildik onu.

Tevfik Fikret’in aydınlanmacı, özgürlükçü, bağımsızlıkçı duruşundan, deviniminden etkilenen, değerli bulan Atatürk’ün Tarih-i Kadim (Eski Çağlar Tarihi) şiirine ilişkin şu sözleri ettiği söylenir: "Tevfık Fikret'in o Tarih-i Kadim'i yok mu, işte o dünyada yapılması gereken bütün devrimlerin kaynağıdır."

Fikret, Tarih-i Kadim'de aymazlığa, tutuculuğa, adaletsizliğe, baskıya başkaldırır:

Devril, bağımsızlığın eskimiş tahtı, devril, / nice acılar verdin bütün insanlara, /inim inim inlettin bütün insanları. / Parçalan, kararmış tac, tuz buz ol, / hep senin yüzünden yoksulluğu insanların. / Göz yaşından incilerin nerde hani? / Nasıl da yosun tutmuşlar, bi görsen! / Eski çağlar nasıl kanmış size?/ Ey kan içen kargalar, / bütün karanlıklar sizinle dolu! / Artık yeter fikri susturduğunuz, / yerini hiç bir şey tutamaz bu dünyada / zincirsiz, kelepçesiz yaşamanın. / Hadi gidin tarih korusun sizi, / -haydutlara en iyi sığınaktır gece-, / gidin, yok olun siz de o mezarlıkta.


Sahi bugün 19 Ağustos. Tevfik Fikret’in ölümünün 104. yılı.