Milattan Önce 1200’ler...

Truva Savaşı’nın ünlü komutanı Agamemnon’u bilirsiniz hani kızının yüzü ve vücudu bir anda yaralarla kaplanan komutan.

Tarihin en büyük savaşlarından birine hükümdarlık ederken kızına da çare arıyor.

Komutan Agamemnon’a kızını yüzlerce kilometre ötede büyülü sularıyla bilinen diyara götürmesi öğütleniyor. Kız o sularda yıkanarak iyileşirken daha da güzelleşiyor. Komutan, bu kez 10 yıl süren savaşta yaralanan askerlerini aynı şifalı sulara gönderiyor.

Suların eşsiz gücü keşfedildikçe zamanla hamamlar, kapalı hücreler, mikroptan arınma yapıları, çamur ve su havuzları yapılıyor ve komutanın adıyla bu şifa diyarı; Agamemnon Kaplıcaları...

***

Asırlar boyunca bilinen en iyi şifa kaynağı, 1980’li yıllarda modern banyolar ve havuzlar yapılarak Balçova Termal Tesisleri adını aldı. Sonrasını biz İzmirliler iyi biliriz.

Kaplıca ve kür merkezi, oteli, bir yanda sayısız toplantı ve düğünlerin gerçekleştiği salonuyla kentin övünç kaynaklarından biriydi.

Son yıllarda eklenen Aqua Parkla bizlerin ilgisi artarken, termal tesislerin keyfini en iyi Norveçliler sürdü.

***

23 yıl boyunca Norveçliler sihirli sularda tedavi gördü. Ardından yönetimsel hatalar, il özel idareleri kapatılınca yaşanan değişim ve işbilmezlik Norveçlileri kaçırdı. İzmir, merkezinde tek düzenli yabancı turist çekebildiği bu potansiyeli kaybetti. Yazın aqua park ve tesisin halka açık havuzu dışında, tedaviye yönelik hizmetleri yok oldu.

***

Termal tesisler amacından uzaklaştı ve o kadar boş kaldı ki bir süre önce İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener’in dikkatini çekti. Başkan burada kongre turizmini burada canlandırmak için tesislere talip oldu.

O konuda henüz bir gelişme yok ve bu şifalı suların tedavi edici gücü artık boşa akıyor.

***

Şimdi dünya Kovid-19 salgının ezici etkisiyle boğuşuyor ve İzmir Türkiye’nin salgından en yoğun etkilenen ikinci kenti.

Salgının artma ihtimaline karşı Gaziemir Fuar izmir olmak üzere birçok alan Sağlık Bakanlığı’nın tahsisine açıldı. Başka alanlar da alternatif olarak belirlendi.

Ancak İzmir’in merkezinde, içinde şifalı banyoları da olan 408 yatak kapasiteli, tedavi ve kür merkezi hazır, engelliler için özel dizaynı olan tesisler gündeme getirilmedi.

Oysa o bölgenin, göz alabildiğine yeşilliğin havası dahi insanları iyileştirir.

***

Salgının İzmir’de artmaması için ilk günlerden bu yana özverili çalışmalarına tanık olduğumuz İzmir Valisi Erol Ayyıldız umarım bu konuyu dikkate alır. Belki bir süreliğine çözüm olarak görülür.

Ya da keşke salgın eğrisi düşse ve yeni yerlere ihtiyaç duyulmasa.

Yeter ki tesislerin çürümesine daha fazla göz yumulmasın ve asırların mirası Agememnon’un şifalı suları artık boşa akmasın.

EVLERİNDE EKMEK YOK

Türkiye’de 50 bin 157, İzmir’de bin 293 muhtarlık var.

Biz onları daha çok resmi evrak gerektiğinde ki o da artık dijitale kaydı, bir de Beştepeler’e davet edildiklerinde görüyoruz.

Şimdilerde salgını bahane ederek ortalardan yok olan çok da olsa aslında duyarlı olanlar, kapı kapı gezerek mahallelerindeki sıkıntıları yetkililere duyurmaya çabalayanlar da var.

Ve onların sesleri yükselmeye başladı; “Evinde yiyecek ekmeği olmayanlar var. Yoksul hane halklarının sancıları arttı.”

İyi de bizler, pandemi süreciyle birlikte sosyal yardımlar genişletildi diye biliyoruz.

İşsiz ve yoksullara gelir aktarımı talepleri, Aile ve Soysal Politikalar Bakanlığı’nın ek bin lira yardım kararı, belediyelerin destekleri vs.

Ancak muhtarların dile getirdiği gibi sosyal yardımlarda düzen oturtulamadı. Yardımlar doğru adreslere değil, ‘bulunan’ adreslere iletiliyor.

Kovid-19 ile birlikte gelen ücretsiz izinler, işten çıkarmalar, kapatılan dükkanlarla katmerlenen gelir kaybı ve yoksulluk sorunlarına karşı var olan destekler yetersiz kalıyor.

Yardıma muhtaç bir toplum yaratmanın acısı bir yana evlerinde yiyecek olmayan her insan bu ülkenin, bu sistemin, hepimizin ayıbıdır.

MESLEKTAŞLARIMIZI BEKLİYORUZ

TBMM’de Af Yasası için görüşmeler devam ediyor, süreçte sona yaklaşıldı. Kadına şiddet, cinsel istismar, terör, uyuşturucu ve cinayet suçları dışarıda bırakılırken, yaklaşık 90 bin kişi serbest bırakılacak. Ve biz gazeteciler yasanın meslektaşlarımızı kapsayıp kapsamayacağını soluğumuzu tutarak izliyoruz.

Birçok yüz kızartıcı, ahlak dışı suç işlemiş insan sokakta dolanırken, tek suçu yazdığı haber olan meslektaşlarımızın demir parmaklıklar arasında tutulacağına ihtimal vermiyoruz. Ötesi aklımızla, kalemimizle, basın mesleği ile alay etmek olur. Evet nefesimizi tuttuk, meslektaşlarımızı bekliyoruz.