Futbolda teknik direktörleri çoğu kez eleştiririz. Başarısızlıkta tüm takımı değiştiremeyeceğimiz için hemen faturayı onlara keseriz. Ve antrenörlük mesleğini küçümseyici soruyu sorarız; bir teknik direktörün takıma katkısı yüzde kaçtır? Özellikle ülkemizde yıldız zannedilen çaptan düşmüş futbolcuları transfer edip, kişisel performanslarla başarıya gidileceği yanılgısı, teknik direktörün sadece antrene eden kişi olduğu görüşü epey yaygındır. Buradan hemen futboldan sonra ikinci rağbet gören spor basketbola geçelim. Koçların hücum ve savunmalarda çizdiği setler, futboldaki gibi kısıtlı oyuncu değişikliği hakkının olmaması, antrenörün istediği zaman oyuna, basketbolcu sokup, mola alabilme hakkı antrenörlerin takım üzerindeki etkisini maksimuma çıkarmaktadır. Günümüz futbolunda peki durum nedir? Bir yüzde verilebilir mi? Örneklerle açıklamak gerekirse 2000 ve 2002'de Şampiyonlar Ligi'ni kazanan Real Madrid'i herkes Los Galaktikos(Yıldızlar galaksisi) lakabıyla hatırlar. Ronaldolu, Roberto Carlos'lu, Zidane'li, Raullu o kadro Vicente Del Bosque hocalığında unutulmaz başarılar yakalar. Ardından Real Madrid, Beşiktaşlılar'ın tabiriyle Yeniköy Kasabı Del Bosque'nin kurumsal markaya uygun görülmediğini düşünüp hoca değişikliğine giderler. Sonrasında öyle bir nal toplarlar ki bir sezonda 3 hoca değiştirmek zorunda kalırlar. Ne ligde ne şampiyonlar liginde başarıya ulaşamazlar. Hatta Bosque'nin öyle bir ahını alırlar ki ancak 14 yıl sonra Devler Ligi kupasını alabilirler. Bir örnek de Barcelona'dan verelim. Hollanda ligi ekibi Sparta Roterdam'ı küme düşüren Frank Rijkaard, bir kaç yıl sonra Barca'nın başına geçmiş ve Katalanlar'ın uzun yıllardır hasret kaldığı Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu zaferine ulaştırmıştı ve ondan da önemlisi Lionel Messi'yi dünya futboluyla tanıştıran, kazandıran o olmuştu. Ardından o Rijkaard, Ronaldinho ve Eto'o ile anlaşamayıp 2008'de görevinden ayrılmıştı. 1 yıl sonra ise Galatasaray'da berbat bir kariyer geçirdi ve başarısız Suudi Arabistan döneminin ardından uzur süredir boşta durumda. Peki hangi örneği doğru model olarak benimsemeli? Real Madrid'de yıldızları yönetme becerisiyle başarılı olan Del Bosque mi, Barcelona'nın gelenekselleşen total futbol sistemine çomak sokmadan sadece işleterek kupalar kazanan Frank Rijkaard mı? Futbolda başarılı olmanın yolu nedir? Öncelikle bir ekol belirlenmeli. Yıldız oyunculardan kurulu bir takım mı kurulacak, yoksa bir sistem belirlenip, altyapıya mı önem verilecek? İşte ona göre bir teknik direktör seçimi yapılmalı. Ülkemizde olduğu gibi her boşta antrenöre teklif götürülmemeli. Yönetim, transferleri yapıp, en son hocayla anlaşıp, "Al hoca, kadron bu, başarılar" şekli benimsenmemeli. Bir de futbol hocaları saha içine ne kadar müdahale edebiliyorlar o konuyu analiz edelim. Basketbolda sınırsız oyuncu değiştirme hakkı var tamam ama futbolda pandemiden sonra 3'ten 5'e yükselen futbolcu değiştirme hakkı da az değil. Takımında kötü giden bir durum varsa, neredeyse 11'in yarısını değiştirebilirsin. Ve en önemlisi futbol artık eskisi gibi spontane oynanmıyor. Çalışılan setlerle gole gidiyorsun, duran top organinzasyonuyla skoru değiştiriyorsun. Ve çalıştığın savunmayla fark yaratıyorsun. İyi bir teknik direktör, her maç aynı şekilde atttığı golle, ne kadar duran top golü attığıyla, rakibi ne kadar ofsayt taktiğine düşürdüğüyle rahatlıkla ölçülebilir. Bir diğer önemli parametre de futbolcuyla iletişim. Bunu sadece son yıllarda artık bir deyim olan "Taktik maktik yok bam bam bam" klişesiyle, yani oyunculara gaz verme ile açıklamamak gerek. Artık çağımızın futbolcuları, eski futbolcular gibi sopayı gösterince hizaya gelebilecek tipler değil. 20-21 yaşında, anne-babaları tarafından şımartılmış, sadece telefonda iletişim kurup, kendi jargonlarıyla iletişen tipler. Ülkemizdeki hocaların ya da hoca adaylarının da gençlerin dilinden konuşup, motive yollarını araması gerekir. Motivasyon ustası Mourinho, futbolcularıyle etkileşime girmek için aile yaşantılarını bilmenin önemli olduğunu söylüyor ve, "Bir oyuncunun kariyeri, hayatı ve dolayısıyla aile yaşamı üzerinde etki sahibi olmak. Bu duyguyu seviyorum. Onlara her şeylerini vermeye hazırlamanın bir yolu bu" diyor. Liverpool'u 30 yıl sonra şampiyon yapan Klopp'un sırrı da bu değil mi? Oyuncularıyla arkadaş olmak. Üstün olduğunu bir şekilde hissettirmeli zırvalıklarını bırakarak. Takımınla tam anlamıyla bütün olursan, devre arası konuşmalarında da oynanan oyun üzerinde epey etkili olabilirsin. Teknik Direktör, futbolcuları transfer eder, antrene eder, takım içi uyumu sağlamaya çalışır, başarılı olur ya da olmaz, takıma olan etkisi yüzde 99'dur. Geriye kalan yüzde bir ise şans faktörüdür.