Birçoğumuzun bu yaz tanıştığı çevre felaketimiz müsilaj (deniz salyası), bitmeyen kabus gibi temizledikçe daha yoğun olarak denizlerimize geri gelmeye devam ediyor. Yetkililerin, vidanjör hortumları ile temizlemeye giriştiği salyaların aslında o kadar da kolay yok edilmeyeceğini öngördüklerine eminim. Ama görüntü olarak 'bir şeyler yapıyoruz' demek adına bu tür müdahaleleri yapmak zorundalar. Onlar da çok iyi biliyor ki sorun çok daha derinde, çözüm çok daha farklı bir yerde. Toprakta. Benim daha önce bu konu için yazdığım yazıda belirttiğim gibi birçok bilim adamı da sorunun temel olarak topraktan derelere, nehirlere oradan da denizlere akan sulara karışan tarım üretimi artığı azot, fosfor yoğun kimyasallar olduğunu söylemeye başladılar.

Az biraz toprak ile ilgili tüm insanlar, denizlerde azot ve fosfor artışı dendiği andan itibaren konunun inorganik gübreler ve diğer tarım kimyasalları olduğunu zaten tahmin etmiştir. Bu sorun ziraat fakültelerinde en az 50 senedir bahsedilen bir sorundur. Tarımsal üretimde, inorganik gübreler başta olmak üzere pestisitleri, tarım ilaçlarını ve diğer tüm kimyasalları aşırı ama aşırı derecede kullanıyoruz. Sorun, 35-40 sene önce temiz su kaynaklarının kirlenmesi ile baş göstermişti. Neredeyse tüm içme suyu kaynaklarımızda nitrat fazlası sorunu var. Şimdi ise sorun salya salya elle tutulacak vaziyette denizleri ve etrafımızı sarmaya başladı. Ülkemizde tarımsal üretim boyutu ne kadar artarsa kimyasal kullanımı da ondan çok daha fazla artıyor. Modern üretim tesislerinde az biraz toprak analizi yapılarak gübre kullanılmaya çalışılsa da halen birçok çiftçimiz, hektarlarca tarımsal alanda hiçbir toprak analizi yapmadan tonlarca gübreyi gereksiz olarak toprağa katıyor.

Bir üretimden verim alınması için gübre kullanımı gereklidir. Fakat öncelikle toprağın gerçekten o kimyasallara ihtiyacı var mı diye analiz edilmesi gerekir. Sadece alışkanlıktan her sene aynı miktar gübre satın alıp toprağa katmak hem ekonomik olarak devasa israf hem doğayı öldüren bir katliamdır. İnorganik gübrelerin fazlası topraktan kaynak sularına sızıyor. Sızamayanlar ise tarım toprağının birkaç metre altına katman katman topraktaki tüm canlı yaşamı öldürmek için birikmeye devam ediyor.

Ülkemizde bir çok akademisyen halen iyi niyetli şekilde çiftçilere, toprak analizi yaptırmak ve organik gübre kullanımını artırmak için çok uğraşıyorlar. Fakat alışkanlıklar, önyargılar, ekonomik zorluklar ve yanlış planlanıp yapılan tarımsal üretim tesisleri sebebi ile hala kimyasal gübreler, pestisitler, tarım ilaçları çuval çuval kullanılıyor. Organik gübre ile de inorganik gübrelerin yerini doldurmak kolay değil. Fakat en azından organik gübre kullanımı artırılmalıydı. En büyük organik gübre kaynakları da hayvancılıktan geliyor. Fakat orada da birçok tesis çok yanlış tasarlandığından çok değerli tarımsal gübre olacak materyaller israf ediliyor. Zaten tarımsal üretim tesisleri genellikle bitkisel üretim tesisi olarak düşünüldüğünden hayvancılık tesisleri bu çiftliklerde yer almıyor. Organik gübre birçok bitkisel üretim tesisi için hem bulunamıyor hem bulunsa da inorganik kadar ucuz olmuyor.

Haberlerde izledim. Bazı akademisyenler ve insanlar organik gübre kullanın demek yerine fantezi öneriler ile denizden çıkan müsilajı gübre yapmayı öneriyorlar. Fakat müsilaj denen o salyanın içinde insana ve diğer canlılara zararlı türlü türlü bakteri ve virüsleri de barındıran bir balçık olduğunu unutarak bu tür bir çözüm önerisi sunmak ne kadar sağlıklı, gerçekçi ve kabul edilebilir?

Fantezi öneriler yapmak yerine doğanın, insanın sağlıklı kalması adına tek gerçek çözüm, tarımsal üretimde büyük veya küçük demeden tüm tarımsal işletmeler için iyi tarım uygulamalarının zorunlu tutulması ve sıkı şekilde denetlenmesidir. Bunun yanında tarım kimyasalı ve ilaç satışının, kullanımının çok sıkı şartlara bağlı yapılması gerekiyor. Devlet sahayı özel firmalara teslim etmiş durumda. Özel sektör, çiftçiye tonlarca gereksiz tarım kimyasalı, ilacı, GDO’lu tohumu satmak için birbirileri ile yarışıyorlar. Gıda firmaları da çoğu çiftçinin tarlada ve depoda bir tek fire bile vermemek için hasattan bir gün önceye kadar bile aşırı tarımsal ilaç kullandığı patatesleri reklamlarda “oh mis gibi kokuyor buralar” diye satıyor. O mis gibi kokan şey muhtemelen ABD menşeili pestisit, ama olsun cehalet mutluluktur! Denizler bile bu kimyasal bombardımanından sonra salya salya kirlendi. Düşünün vücutlarımızın içi kim bilir nasıl oldu? Denizler için vidanjör tutup temizleye giriştik. Peki kendimiz için de ayda bir iki kez lavman yaptırsak, içimizdeki salyaları, kimyasalları temizleyebilir miyiz acaba? Yetkililerden önemli açıklama lütfen.