İktidarın genel bakışında tarım arazlerini takan kim!

Bu ülke, dağ taş boşken, verimli tarım arazilerinin orta yerine apartmanlar, fabrikalar, sanayi siteleri kurmaktan vazgeçmiyor, geçmeyecek.

Tarım politikalarında o kadar çuvalladık, hala akıllar başa gelmeyecek.

Son örnek Manisa Volkswagen yatırımından.

Yatırımı ilk duyuran gazeteci olarak şöyle bir ön bilgi vermiştim:

Yatırım kararı ilk önce İzmir olarak öngörülmüştü. Ege Serbest Bölgesi’nin genişletilmesi planlanan etapları ile Aliağa OSB değerlendirildi. Firma yatırım için İzmir’i belirledi. Ancak gizli bir el yatırımı Manisa’ya çekti. Bu kararda Manisa’nın teşvik sisteminde İzmir’e göre avantajlı olmasının payı vardı ancak bu ölçekte dev yatırım için proje bazlı teşvikler zaten sağlanabilirdi.

***

Ama dedik ya talimat geldi. Yatırım ne olursa olsun Manisa’ya kaydırılacaktı. İyi de bu yatırım için 1 milyon 300 bin metrekarelik alan gerekiyordu. Manisa OSB’de yer kalmamıştı, genişleme alanı sınırlıydı. Arazinin yarısına yakını ancak bitişikteki 5.000 dekarlık alanın birleştirilmesiyle elde edilebilirdi. Bu arazinin de yaklaşık 1000 dekarında fidanlık yer alıyordu.

Alan Milli Emlak Müdürlüğü’ne oradan da Organize Sanayi Bölgesi’ne devredildi. OSB de gerekli kamulaştırma işlemleri ve elektrik, su, kanalizasyon gibi alt yapı işlerini gerçekleştirip araziyi bedelsiz olarak Volkswagen'e devretti mi henüz bilmiyoruz.

***

Haydi diyelim ‘stratejik yatırımlar’ için bu kayıp göze alınmalıydı ama Manisa kenti firmanın tek seçeneği değildi. Güzelim tarım arazilerini yok edecek olan yatırımı İzmir’den alıp Manisa’ya taşıma inadıdır mesele. Ne olacak canım, tarım arazisinin lafı mı olur?

Volkswagen CEO'su "Türkiye Suriye'de adam öldürüyor" diye açıklama yapınca şimdilerde bu yatırımdan vazgeçilecek algısı başladı ama bana göre yeni bir küresel ekonomik resesyon yaşanmadıkça o yatırım Türkiye’ye gelir.

***

Tarım arazilerinin imara açılması yalnızca büyük yatırımlar için mi geçerli? Hayır, her yerde, irili ufaklı her projede aynı bakış. Yanı başımızda Tire örneği. Şehir yamaçta büyümesi gerekirken ovalar, 5-6 katlı apartmanlara dönüşüyor. Dilimizden düşürmediğimiz yarımada, Urla’nın en yeşil bölgeleri T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın planlarıyla delik deşik imara açılıyor.

Alaçatı Ot Festivali'ymiş ne otu, etrafta ot bürüyecek bir karış arazi kalmadı. Enginar Festivali'ni Urla, bilemedin 10 yıl daha yapar.

Çiftçi Mehmet’in 25 kuruşa satamadığı ürünü, markette 7-8 liraya alıyorsak işte bu kurt gibi ülkeyi kemiren bakışın payı büyüktür. Elbette tarım politikaları çok yönlü çözümler gerektirir ama meselenin özünü artık tarım ve orman arazilerinin içini oyan bakışla, ‘dişe diş göze göz’ mücadele oluşturacak.

İzmir vekillerinin yarısı nerede?

Kent kamuoyunda 60 katlı Zorlu Gökdelen’in yapımı fırtınalar estiriyor. Karşı olanlar, karşı çıkanlara karşı çıkanlar. Mesele yalnızca bir gökdelen yapımı değil, ‘kent merkezinin yüksek katlı yapılaşmaya açılıp açılmayacağına yönelik kavramsal oluşumu. Yarısı kaybedilmiş bölgenin özgünlüğünü tümüyle yitirip yitirmeyeceği meselesi. Ya da 1 milyon metrekarelik alanda Türkiye’nin en büyük kentsel dönüşüm projesi durdu. Onlar yine yok. İzmir’in dev firmaları üst üste iflas ediyor, konkordato ilan ediyor, onları ilgilendirmiyor, işçiler alacaklarını alamıyor aylardır grevde olanlar var yanlarında 1-2 kişi vekil ancak görebilirsin. Onu da bırakın siyasete roman vatandaşlarımızın koşullarını iyileştireceğiz vaatleriyle sıçrayanlar kendi yaşam tarzlarını değiştirme derdinde.

Haydi biz İzmir’in hangi vekillerini ortalarda göremiyoruz onları yazalım. Kalanlar yine de karınca kararınca çaba harcıyor demektir.

Ortalarda görünmeyenler;

Konjonktüre bağlı İzmir’e geliş gidişlerini artıran Binali Yıldırım’ı şimdilerde ara ki göresin. Haydi diyelim ki o üst siyaset peşinde... Mardin’den İzmir’e transfer olan Ceyda Bölünmez Çankırı adayken her yerde sözler veriyordu. Hangi sözünü gerçekleştirdiğini öğrenecek kadar bile göremiyoruz. AKP’den vekil olan Cemal Bekle sözünü ettiğimiz roman vatandaşların temsilcisi olarak Meclis’e girdi. Henüz onları hangi hakları açıdan temsil ettiğini bilemiyoruz. Kendisi Londra’dayken Meclis’te oy kullanan Fehmi Alpay Özalan, Ankara’ya ne zaman geldi bilinmez ama İzmir’e seçimlerden sonra hiç uğramadığı kesin. Yaşar Kırkpınar da ha keza. Kentte varlığı yokluğu bir olan isimlerden.

MHP’den Hasan Kalyoncu ve Tamer Osmanağaoğlu’nun kent sorunları ile ilgilendiğini gören var mı meçhul ama bizim yolda görsek tanıyamayacağımız kesin. CHP’den Mehmet Ali Çelebi de yok hükmünde olanlardan. Özcan Purçu deseniz Roman vatandaşlar açısından hayal kırıklığı. Parti içi çekişmeler, kurultaylar kongreler olmasa Ednan Arslan ismini de duyamayacağız. Selin Sayek Böke ise tam bir karabatak. Ne zaman kimi siyasi çalışmaları varsa fırtına halinde gelip konsantre ziyaretler yapıyor ardından İzmir hayatından tümüyle çıkıyor.

HDP’nin iki isminden biri olan Serpil Kemalbay Pekgözegü’nün soyadını yazmakta zorlanıyoruz, o kadar uzak kalmış İzmir’e. Murat Çepni’yi fotoğrafını görünce tanıyoruz ki çoğunlukla ulusal siyasete dair açıklamalarıyla.

Kalanların da birkaç isim dışında hakkıyla mücadele ettiğini söylemek zor ama hiç olmazsa varlar, bu kentin sokaklarında görünüyorlar. Kentin geleceği, sorunları, beklentileri vekillerinin yarısının umurunda değil. Genel Seçim sürecinde Ankara’da koltuklarından ithal adayları pompalayanların peki umurunda mı bu durum? Haydi canım sende. Vekil dediğin genel merkezin sözünden çıkmasın yeter!