Amerika’da yaşayan ve sağlık hizmetlerinin finansiasyonuna saplantı derecesinde ilgi gösteren bir arkadaşım, Amerika’da nöropsikiatrik hastalıkların tedavisi için yıllık 150 milyar dolar harcandığından bahisle bazı ayrıntılardan bahsetti. Ben de, sohbet süremiz içinde onun, belirli aralıklarla elini yıkamak için lavaboya gitmesi ve yan masalardaki asimetrik sandalyeleri hiç üşenmeden defalarca kalkıp düzeltmesi gibi bazı davranışlarını gözlemlemem nedeni ile bu haftaki yazımı bu konuya ayırdım.

Takıntılar ile bunları kompanse etmeye yönelik davranışlar, obsesif kompulsif bozukluk adı altında, 1917 yılında Freud tarafından tanımlanmıştır. Günümüzde, en azından günlük sohbetlerde bile o kadar yaygın kullanılıyor ki, hepimizin yan masadaki bir diyaogta “obsesif misin?” cümlelerini duymuşluğu vardır. Obsesif Kompulsif Bozukluk, her ne kadar sıradan konuşmalara bile arzı endam etse de yaygınlığı bilimsel istatistik anlamında toplumda yüzde 1-2 seviyelerinin üzerinde değildir.

Değişik ülkelerde bu rakamlar farklılaşmakta, kıta Avrupasında yüzde 3’leri hafif aşarken, Uzak Doğu toplumlarında yüzde 1’in altında seyretmektedir. Son 10 yılda tanı sıklığında artış dikkat

çekmektedir. Özellikle erişkinlerde kadın erkek popülasyonu arasında anlamlı bir fark görülmemektedir. Hastalık, hastaların 2/3’ünde, 21 ila 35 yaşları arasında ortaya çıkmaktadır.

Nedenleri konusunda çalışmalar devam etmekle birlikte genetik ve serotonin dahil beyin kimyasalları (nörotransmitter) ile ilişkisine yönelik bir çok yayın vardır. Beyin görüntülenmelerinde de beynin özel bazı anatomik bölgeleri arasında nöral aktivite bağlantıları tespit edilmiştir. Bazı kuramlara göre de, bastırılımış bilinç dışı dürtülerin yarattığı aksiyete sonucu belirtiler açığa çıkmaktadır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB), terminolojisinde de görüldüğü gibi, obsesyon ve/veya

kompulsiyonları yani saplantı ve zorlamaları içerir. Obsesyon, kişide sıkıntı yaratan, saçma ve yanlış olduğunu kendisinin de bildiği, yenileyici dürtü veya imajlardır.

Kişiler, bu dürtü ve imajlara engel olmak için zorlayıcı (kompulsif) motor ya da mental eylemlere başvururlar. Çevremizde en sık görebileceğimiz profiller, aşırı temizlik ya da tekrarlayan el yıkama davranışları olarak karşımıza çıkar. Bunlar kontaminasyon obsesyonları olarak adlandırılır. Elinin ya da evlerinin mikrop ya da bir başka etkenden kirlendiği düşüncesi ile defalarca yıkama ve temizleme davranışı içine girerler. Ya da bununla kontamine olduğunu düşündükleri eşya ya da cisimden kaçarlar, temas etmezler. Daha az görülen diğer durum, kapı kilitlenmesi ya da elektrikli bir cihazın çalışır durumda bırakıldığına dair oluşan şüphe obsesyonları ve onları kontrol etmeye

dair kompulsiyonlardır. Kapı kilitlerini ya da evlerindeki ütü gibi elektrikli cihazlarının fişe takılı olup olmadığına dair kontroller için uzak ya da kısa mesafelerden defalarca evlerine dönerler. Bunların dışında değişik nesneleri “biriktirme” kompulsişyonları ile “simetri” obsesyonları da bilinen örneklerdendir. Bu vakalardan ilki, evlerini çöp ev şekline getirirken diğeri de bulundukları odalardaki asimetrik buldukları tabloları dakikalarca milimetrik düzeltmeye çalışırlar.

OKB için ayırıcı tanı aşamasında, fobiler, anksiyete, depresyon, şizofreni ve epilepsi gibi hastalıklar önem arz eder.

Hastalık sürecinde, obsesyon ile kompulsiyonun ayrı ayrı ya da birlikte olması ve kişinin özel ve sosyal yaşamına olan etkisi bağlamında tanı konularak tedavi edilir.Tedavide ilaçlar, psikoanalitik terapiler ve psikocerrahi dahil pek çok yöntem vardır ve başarı ile uygulanmaktadır.