Su yaşamın temelidir. Su olmadan bu gezegenin üzerinde insan dahil hiçbir varlık yaşamını sürdüremez.
Yaşamsal gereksinimimiz olan temiz suyu ve su kaynaklarını korumak için daha neyi bekliyoruz? İklim krizi, kuraklık, ormansızlaşma gibi durumlara karşı etkin önlemler almalı; doğru tarım, sanayi ve maden politikaları oluşturmalıyız ama maalesef bunların hiçbirini yapmıyoruz!
Ülkemizi yönetenler “su” konusunu pek de önemsiyor gibi görünmüyor.
*
Mesela İzmir’de barajların hali içler acısı. Kent genelinde sık sık, zorunlu su kesintileri yaşanıyor; vatandaşlara suyu tasarruflu kullanmaları çağrısı yapılıyor.
Uşak’ta su neredeyse bitmiş durumda; halka su sadece belli saatlerde dağıtılabiliyor. Uşak’taki bu durumun altın madeni ile olan ilişkisi ise günlerdir sosyal medyanın gündeminde. Kimi uzmanlar altın madeninin kullandığı su nedeniyle şu an koca şehrin susuz kaldığını savunuyor.
Bursa Nilüfer barajının son görüntüsünde su yok; kahverengi toprak var!
Trakya’da da birçok baraj %1’in altını görmüş durumda.
Sadece barajlar değil can çekişen. Göllerimiz de kuruyor.
Şu bir gerçek ki; son 60 yılda Türkiye’deki 240 doğal gölün 186’sı tamamen kurudu. Geriye kalanlar ise kuraklık ve kirlilik ile boğuşuyor.
Son haberlere göre Konya'da 10 milyon yıldır varlığını sürdüren; yazın suyu pembe renge dönüşen meşhur Meyil Obruk Gölü de artık tamamen kurumuş durumda.
Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nde ise artık sudan çok toprak görülüyor. Öyle ki Beyşehir Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Hasan Kurt “Beyşehir Gölü vefat etmiştir, tüm Türkiye'nin başı sağ olsun” yorumunu yapmış.
*
Bakın durum gerçekten çok ciddi.
Türkiye’nin en büyük tatlı su gölünde artık su yok. Barajlar nüfusun ihtiyacını karşılamaya yetmiyor; kuraklık etkisini yoğun bir şekilde gösteriyor. Yeraltı sularımız azalıyor. Ülke olarak birçok krizle boğuşuyoruz ama şu anda gerekli adımları atamazsak su krizini öyle kolay kolay atlatamayız. Temiz su olmadan yaşayamayız!
Türkiye su politikasını hemen bugün güncellemeli! Acil eylem planı oluşturularak ayakları yere basan kısa, orta ve uzun vadeli adımlarla yaklaşan felakete karşı gerekli önlemler alınmalı.
Göletler, göller ve sulak alanlarda restorasyon çalışmaları başlatılmalı.
Kaçak kuyular tespit edilmeli; yeraltı sularının disiplin altına alınması gerekli.
Gelişmiş ülkeler yıllardır tarımı damlama sulamayla yapıyor. Bizim de ülke çapında artık tarımda damlama sulamaya geçmemiz şart. Yine tarımda gece sulaması ile rüzgâr ve buharlaşma kaybını azaltarak suyu daha verimli kullanmak mümkün. Ekildiği bölgeye uygun olmayan ve çok yoğun su isteyen ürünlerden vazgeçilmeli.
Rezidanslarda, otellerde, villalarda artık gereksiz sayıda havuz yapılmasına izin verilmemeli.Örneğin İzmir’de su kalmadı ama bazı yeni projelerde her dairenin terasına havuz yapma duyarsızlığı gösterilmiş!
Kamuda ve özel sektörde bahçe ve park alanlarında sulama alışkanlıklarını değiştirmeliyiz. Çok su isteyen çim alanlar yerine daha az su isteyen modellere geçiş yapmalıyız.
Ülke genelinde kayıp-kaçakların önüne geçmeliyiz.
Yetkililerin su krizini öncelik listesinin başına koyması şart! Yoksa sonumuz kötü.
HAYTAP: Avcılık suçu da köpeklerin üzerine yüklenebilir!
Hayvan Hakları Federasyonu - HAYTAP Türkiye’de sisteme kayıtlı 300 bin avcı bulunduğunu ve her yıl av turizmi adı altında ortalama bin turiste para karşılığı yaban hayvanlarını öldürme izni verildiğini açıkladı. Yaban hayatını tehlikeye soktuklarıgerekçesiyle sahipsiz köpeklerin katledilmesi kararını verenlere tepki gösteren federasyon sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı:
“Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; sadece 2021 yılında 398 erkek yaban keçisi, 25 boynuzlu şelek yaban keçisi, 45 dişi yaban keçisi, 12 melez yaban keçisi, 39 çengel boynuzlu dağ keçisi, 9 Anadolu yaban koyunu, 14 ceylan, 89 kızıl geyik, 167 karaca ve yüzlerce yaban domuzunun para karşılığı av turizmi adı altında öldürülmesine izin veren kimdir?
Türkiye’de av turizmine konu olan türler arasında bulunan karaca, geyik, çengel boynuzlu dağ keçisi, ceylan, yaban koyununda popülasyon kaybı % 90’ın üzerindedir; Alageyik için bu oran % 99’a varmıştır. Bu popülasyon kaybının sebebi de köpekler midir?”
Plastik Anlaşması başka bahara kaldı
Plastik kirliliği her yıl artarak küresel bir tehdit olmayı sürdürüyor. Verilere göre dünya genelinde her yıl 460 milyon metrik tondan fazla plastik üretiliyor ve bunun 20 milyon tonu direkt olarak çevre kirliliğine yol açıyor. Denizler, okyanuslar ve tatlı su kaynakları plastik atıklarından en çok etkilenen doğal alanların başında geliyor. Bu durumun çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) öncülüğünde yapılan görüşmeler 2024'te sonuçsuz kalmıştı. Plastik kirliliğini kontrol altına alacak dünyanın ilk Plastik Anlaşması’nı hazırlamak üzere yeni görüşmeler 5-14 Ağustos tarihleri arasında Cenevre’de yapıldı. Bu seferki müzakerelerden yasal olarak bağlayıcı olacak tarihi anlaşmanın yapılması bekleniyordu ancak beklentiler yine karşılanmadı.
Cenevre’deki son görüşmede özellikle petrol ihracatçısı ülkeler ile endüstri devlerinin karşı durması nedeniyle Birleşmiş Milletler Plastik Anlaşması üzerinde uzlaşma sağlanamadı.
Çevreciler tarafında hayal kırıklığı yaratan gelişmelerle ilgili Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ndan (UNEP) yapılan açıklamada görüşmelerin oldukça zorlu bir küresel ortamda gerçekleştiğinin altı çizilerek beklenen Plastik Anlaşması’nın gerçekleşmemesinin üzücü olduğu belirtildi. UNEP İcra Direktörü Inger Andersen ise müzakerelerde en azından tüm ülkelerin plastik kirliliğini sona erdirmek istediğinin net bir şekilde görüldüğünü kaydetti.
UNEP, bilim insanları, atık toplayıcıları, yerli halk grupları, iş dünyası, gençler ve sivil toplumla birlikte plastik kirliliği ile mücadeleye devam edeceklerini duyurdu.
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
“Doğa, cömertçe verir ama insan bencilce alır."
— Jacques-Yves Cousteau / Okyanus uzmanı, yönetmen