Erkence, çilli, memecik, gülümbe, kırma, domat, çekişte, çelebi…

Bir şiirden seçilen sözcükler değil bunlar. Anadolu’dan zeytin çeşitlemeleri, adlandırmaları, güzellemeleri…

Önemi, değeri, yaşamsal özelliği, rengi, kokusu, söylenceleri, öyküleri, şiirleri ile zeytin ağacı bilgedir, tarihe tanıktır, esenliktir, ölmezliktir, kutsaldır.

Barışı simgeleyen güvercin ağzındaki zeytin dalı da usa gelir hemen, biliyorum. Ve sonra Nâzım’ın dizeleri: "Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, / yetmişinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin."

Gerence’deki evimizin bahçesinde üç eski zeytin ağacı vardı. Ben de yetmişimden sonra bir kaç zeytin ağacı diktim; Nâzım Ustanın bu dizelerini de mırıldanarak…

Şimdi onların çiçekleri açarken, taneler dallarda büyürken, renklenirken, toprağını çapalarken, meyvelerini toplarken nasıl da gönlüm güzelleşiyor, bir bilseniz.

 Zeytini anarken, elbette Bedri Rahmi’nin “sitemi”ne dokunmamak olası değil.“Önde zeytin ağaçları arkasında yâr / Sene 1946 / Mevsim / Sonbahar / Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim / Dalları neyleyim. / Yâr yoluna dökülmedik dilleri neyleyim.

***

Söz zeytine düşünce, söylenecekler de öyle yoğunlaşıyor ki… Şiir, öykü, masal, söylence, roman, anı… Kuşkusuz söz şiire düşünce ne çok şair, ne çok şiir anımsanır değil mi?

Hekim, bilim insanı, yazar, eski Kültür Bakanı Suat Çağlayan’la Vefa İstasyonu için evine gittiğimizde, kitapları arasında gözüme çarpan -biraz gecikmiş de olsam- “Şiirlerde Şarkılarda Zeytin Ağacı”na uzandım önce.

Görselliği, baskısı, sayfa düzeni ile göz alıcı kitabın şiirlerine odaklandım. İlkin Hüseyin Yurttaş’ın “Zeytin Ağacının Mektubu”yla buluştum: ”Ey insanlar / Sizden bir dileğim var, / Uzatmayacaksanız birbirinize / Kırmayın dallarımı”

Oysa ne çok zeytin ağacına kıyılıyor, dalları kırılıyor, kökleniyor, maden uğruna, çıkar uğruna bu ömürlük, yaşamsal ağaçlar yok ediliyor. Kuşkusuz ülkesini, toprağını, doğasını, ağacını seven bilinçli, aydın, yurtsever insanlar kederli, tepkili. Sanatçılar, yazarlar hele de şairler daha bir yırtınıyor.

Suat Çağlayan bu seslerden, çığlıklardan bir seçki sunuyor bize: Nâzım Hikmet, Bedri Rahmi, Cevat Çapan, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Arif Damar, Edip Cansever, Mehmet Başaran, Sezai Karakoç, Sait Maden, Hidayet Karakuş, Süreyya Berfe, Sina Akyol, Gültekin Emre, Halim Yazıcı, M.Güner Demiray… Ayrıca yabancı şairlerin şiirlerinden bestelenmiş zeytin şarkıları…

Suat Çağlayan, “Şiir ve şarkı için yola çıkınca bizi bekleyen güzelliğin ayrımındaydık. Çünkü kutsallığıyla, görkemiyle ve verdiği mesajlarla yüce bir ağaç olan zeytin ağacını, şiirin ve şarkının duygu dünyasına harç yapmanın nasıl bir coşku oluşturacağını kestiriyorduk elbette.” derken, ben de duygulandım bir kez daha.

Zeytin sevdalısı Çağlayan, 9 şiiriyle “tek tanrılı çok tanrılı tüm dinlerin kutsal ağacı zeytin” dallarından seslenirken de coşkulu.

“Bana bakıp geçmeyin, yaklaşın ve beni görün!

Çünkü ben, kökleri öpülesi zeytin ağacıyım…”

Aslında yazıma Suat Çağlayan’ın kitabını tanıtmak için başlamamıştım. Ancak konu bu akşam 41. kez gerçekleştireceğimiz Vefa İstasyonu olunca, konuğumuz da Suat Çağlayan’sa köşemi sanat, yazın, kültür, bilim, basın dostlarımla paylaşmamam olası mı?

Vefa İstasyonu’nun emekçileri, gönüldeşleri Bahri Karaduman, Muhittin Bilgin, Bekir Yurdakul, Osman Akbaşak, Ferhat İşlek, Eşref Karadağ, Hayri Oğuz, Gülşen Ersan, Zübeyde Fırat, Oğuz Tümbaş değerbilirliğin, saygının, dayanışmanın adresi olmayı sürdürüyor Aralık 2014’ten beri.

Anılacak, anlatılacak, buluşulacak nice değerli insanımızın da bulunduğunu unutmayarak…