Gerçi birbirlerine yardım ve yataklık yapmadan kalkışamazlar ya, moda deyişle söyleyelim, yeryüzünün neresinde olursa olsun, ister üniformalı ister sivil her türlü “darbe” ya da “darbeye teşebbüs” bir demokrasi ve insanlık suçudur. 15-16 Temmuz kalkışması, bunun kanlı, kirli, pespaye ve utanç verici örneklerinden yalnızca biridir. Hiçbir darbe, gerekçesini açıklayamamış, yarattığı korkunç sonuçların utançlarını savunamamıştır. Yeryüzünün bütün aşağılıkları gibi, hadiseyi en iğrenç argümanlarla gerekçelendirip, yaptıklarını dinle, ırkçılıkla, şovenizmle, mide bulandıracak biçimde ve asla inanmadıkları değerlerle açıklamaya çalışmıştır. Bu değerlerin başında, “demokrasi” gelir. Sözcüklerinin arasına utanmazca serpiştirdikleri “Atatürk”, “vatanın bölünmezliği”, “kardeşlik”, “birlik ve bütünlük”, “iman, kitap, mezhep” sahtekarlıklarıyla, haltlarını sıvayıp, bir de üstüne tüy dikmeye kalkarlar. Bunun yakın tarihteki örnekleri, 12 Eylül’ün “our boys” şeflerinin ağzından bolca işitilmiştir. İşkencenin ve cellatlığın bin örneğini sergilerken, keselerinin nasıl dolduğunu anlatamayan, din ve kan sömürüsünün unutulmaz figürleri olan bu insanlık müsveddeleri, “darbe” ya da teşebbüslerinin prototipidir.
Bütün “darbe” ya da teşebbüsleri gericidir, anti demokrattır, faşizmden beslenir, emperyalizmin kucağında serpilir. Karşı çıkmak, itiraz etmek ve direnmek için, ille de solcu olmak gerekmez. Köleleştirilmemiş, güruhlaştırılmamış, sürüleştirilmemiş, kısaca insanlıktan vazgeçmemiş olmak yeter. Bütün darbecilerin en önemli hedefi, insanı ve toplumu bu erdemlerden uzaklaştırmaktır. Toplum olabildiğince uzaklaşmalıdır ki, onları birer “kurtarıcı”, “mehdi”, “halife” gibi görsün, kabul etsin, peşlerinden aynı uçuruma sürüklensin.
İster sarıklı ister külahlı, ister fraklı ister silahlı, her darbeci başardığında kahraman, başaramadığında hain ilan edileceğini çok iyi bilen ruh hastasıdır. Genel olarak bir önceki darbenin mahsulü, ardılı ya da devşirmesidir. Makamı mevkisi, kısaca nimetleriyle şişerken, külfetlerini sürekli muhaliflerine yükler. Duramaz, durduğu anda düşeceğini en iyi o bilir. O nedenle, fincancı dükkanına dalmış fil gibi davranır. Toplumsal barış, kamusal düzen, ülkenin varoluş ayar ve dengeleri, beş paralık değer taşımaz. Yıkar döker savurur, toplamaya çalıştıkça çuvallar. Onun için, her gün bir “show” gerekir. Burnunun ucunu göremez ama, güruhuna sürekli hayal pompalar. Uyarılar bir kulağından girer, ötekinden çıkar. Böyle böyle, nasıl ki bir önceki darbenin mahsulüdür, yeni bir darbenin tosunlarını da bizzat peydahlamaya koyulur. Tarihin öğrettiğidir, yetişmelerine zaman ve zemin hazırladığı tosunlar hainleşecek ve ona ihanet edecektir.
Ah evet, darbeyi “başaranı” alkışlayıp methiye düzenler ile “başaramayanı” ekran manşet yerin dibine sokmaya çalışan cengaverler vardır ki, darbeciyle üç gün önce çekilmiş sarmaş dolaş fotoğrafını önüne koy, yüzsüzlüğün ve utanmazlığın bin rengini gör! Fazla konuşulmaya değmezler, geçelim.
15-16 Temmuz’da, bu ülkede çok kötü, utanç verici, kahredici şeyler yaşandı. Darbeci bu kez başaramadı. Başarsaydı neler olacaktı? Bunu en iyi bilenler, bu ülkenin darbeler yaşamış, bedel ödemiş, hayatları çalınmış insanlarıdır. Darbeler, sanıldığının ya da söylendiğinin aksine, birine ya da bir şeye karşı yapılmaz. Her darbe, tüm değerleriyle topyekun bir ülkeyi hedef alır. Bu gerçeğin unutulması, darbeye ve darbeciye karşı itiraz ve direnişi saptırır, yeni yarılmalara yol açar. Biz hangi kılıkta olursa olsun, her darbeyi ya da teşebbüsünü, çağdaş, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti mücadelemize karşı yapılmış sayıyoruz.
Sayın Başbakan, “Bunu bir fırsata çevireceğiz” dedi. Güzel, ama nasıl? Önümüzdeki yazının konusu budur.