Latince 'putrefacere' sözcüğü, 'kokuşmak', 'çürümek' anlamında, 'puter' fiilinden kök alır. 'Puter' de 'irin', 'cerahat', 'çürüme' anlamına gelir. Fransızca ve İngilizce putrefaction olarak kullanılır.
Tıp da ise, biyolojik bir tanımlama olarak bakteri etkenli 'kokuşma' sürecini tanımlar. Büyük moleküllü organik maddeler daha küçük organik maddeler örneğin protein, karbonhidrat ve yağlar aminoasit, monosakkarit ve yağ asidine dönüşürler, bakteriler de bu aşamada devreye girer ve onları daha da küçük hidrojen sülfür ve karbondioksit gibi mikro yapılara yani yaşamın temel yapı taşlarına dönüştürür. Bu yapı taşlarından karbon atomu, benzersiz özelliği ile karmaşık yapılar meydana getirir ve farklı işlevlere sahiptir. Yani her çürüme, bir anlamda, radikal bir dönüşümün habercisidir, nitekim toprağın asitliğinin nötralize edilmesi ve oksijenizasyonu için çürümüş talaşın kullanılması, tarım ile uğraşanların yüzyıllardır uyguladığı yöntemlerden birisidir.
Son zamanlarda, tıp terminolojisi birçok bilim dalı ve disiplinde sıklıkla kullanılmaya başlandı. Ekonomide 'toksik varlıklar', sosyolojide de 'toplum çürümesi' örneğinde olduğu gibi. İkincisinde, yani toplum çürümesinde 'bakteri', herhalde 'etik değerler' anlamına gelmekte. Yani, sosyal yaşamdan devlet yönetimine kadar birçok katmanda ahlak ve etik değerlerden yoksun bir tarz, toplumu kilitlerken genel olarak sosyolojik dokuyu bir sis perdesine iten verimsiz bir depresif hale sokuyor.
Gerçi bu konu üzerinde yayınlar çok eskidir. Fikirleri ile bir anlamda Fransız Devriminin teorik temellerini oluşturan, en büyük kişisel travması olarak da, kendi doğumundan sadece dokuz gün sonra doğuma bağlı bir enfeksiyon nedeni ile annesini kaybetmiş olmasını tarihe kaydeden Jean-Jacques Rousseau, Cem Yayınlarınca Sabahattin Eyüpoğlu çevirisi ile basılan 'Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev: Seçme Düşünceler' kitabında (), bilim ve sanatta kaydedilen gelişmeler, genel olarak ahlakın düzelmesine mi yoksa bozulmasına mı yol açar içeriğindeki soruya net yanıt verir: Tüm bu ilerlemeler, ahlakımızı bozdu! Gerçi, J.J.Rousseau bu yanıtı ile bir anlamda düşünsel olarak toplumda bir provakatif çıkış yapmak isteğindedir, nitekim bu konu, 'İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Nedeni ' kitabında irdelenir: Soruya olumsuz yanıt vermesi, yerleşik kanılara sahip geniş kitleler tarafından hoş karşılanmayacağını düşünerek cüretkâr bir yanıt verme isteği ile ilintilidir. Bu kadar Rousseau atıfı yaptıktan sonra, bu ünlü filozofun babası Isaac Rousseau'nun bir dönem Topkapı Sarayında saat tamircisi olarak çalıştığını da burada paylaşıp, onun ölümsüz eseri Toplum Sözleşmesini okunmak için, siz okuyucularımıza bir vesile olma ümidimi belirtmiş olayım(*).
Rousseau'dan yaklaşık yüz yıl sonra, bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marks da, modern toplumlarda doğası gereği görülecek yoksulluk, sosyal adaletsizlik, eşitsizlikle birlikte iktidar erkinin baskı ve tehditleri sonrası oluşacak sosyal çürümenin, düzenin yeniden tesis edilmesi için devrimci bir sıçramaya yol açacağı, dolayısı ile sosyalizme geçileceği düşüncesini kaleme alır. F. Engels ile deklare ettikleri Komünist Manifesto'da bunu ilginç bir metafor ile dile getirir: Burjuvazi, kendi mezarın mezar kazıcısıdır!(**).
Bu bağlamda, savaşların, aşırı sağ politik referanslı hükümetlerin ve ekonomik krizlerin sarmalındaki bireylerin depresif atmosferindeki Avrupa için sanki iki yüzyıl öncesinden bugüne, o unutulmaz giriş cümlesini tarihe not düşerler: ''Avrupa’da bir dehşet hüküm sürüyor!''. Trump sonrası artık tüm dünyada!
Kuşkusuz toplumdaki sosyal çürüme tek bir perspektif ile açıklanacak bir konu değil, ancak toplumun bekası ve geleceği için çok ciddi bir tehlike olduğunda herkes hemfikirdir. Etik değerler, toplum ilişkilerinin düzenlenmesinde önemli bir rol oynadığından, çürüme ya da korezyon durumunda yeniden yapılanması zorunludur. Buna yol açan temel sorun, enflasyon, ekonomik sorunlar ve sosyal adaletinin manuple ettiği sosyal kriz olduğuna göre, çözüm de bunların çözümünde yatmaktadır. Bir iktidar iradesi, ekonomik, sosyal ve demokratik reformlarla sosyal çürümeyi engelleyebilir. Elbette, hukukun üstünlüğü, demokrasi ve evrensel hukuk kuralları referansında kişisel haklar ve düşünce özgürlüklerinin öncelendiği bir temel yaklaşımdan şaşmadan...
Çağdaş ülkelerin birçoğunda izlediğimiz politik, kültürel, ekonomik ve etik değerlere dair çürüme emareleri, bir yandan da bunların yeniden yapılanmasını sağlayacak radikal değişimin umutlarını arttırmakta. İnsanların yaratıcı doğası, tüm sorunları geride bırakmak ve sosyal düzenlerini yeniden kurgulamak için yeterli, ancak maturasyon yani sosyal dokunun olgunlaşarak bu olumlu değişikliklere yol açması için zamana ihtiyaç var gibi görünüyor!
Konu ile ilgili olarak son bir okuma olarak, okuyucularıma Ertan Eğribel'in aşağıdaki makalesini öneririm(5*).
(*) Jean-Jacques Rousseau, Cem Yayınları, çev. Sabahattin Eyüpoğlu 'Bilimler ve Sanatlar Üstüne Söylev: Seçme Düşünceler'..
(**) Jean-Jacques Rousseau, İnsanlar Arasında Eşitsizliğin Nedeni, İdea Yayınevi, İstanbul.
(**) Jean-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Araf Yayınları.
(*) K. Marx, F. Engels, Komünist Manifesto, Yordam Yayınları. İstanbul.
(5*) Küresel Barbarlık Ahlakı ve Modern Kökenleri: Toplumsal Çözülme, Çürüme ve Açmazın Müzminleşmesi (Global Barbarism Morality And Modern Bases: Obstinacy Of Social Disintegration, Corruption And Dilemma). Ertan Eğribel. Sosyologca.org.