Hakem düdüğü çaldı, kazanan takımı ilan etti.

Fakat yenilen takımın oyuncuları yenilgiyi kabul etmeyip maçı tekrarlayalım, diye sahada mızıkçılık yapıyorlar.
İşte İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yerel Seçimleri'nin durumu maalesef buna benziyor.
AKP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim yenilgisini kabul etmiyor.
YSK’nın kendi iradesi dışında, baskı altında aldığı kararlar, tarihe not düşecek kadar vahim.
İktidar emrettikçe YSK, oyları saydıkça saydı.

İstanbul Maltepe’deki tüm sayımlar da bitti.
Ekrem İmamoğlu rakibine 13 bin 794 oy fark attı.

Ekrem İmamoğlu artık İstanbul’un yeni başkanı…
Seçim Kanunu’nun 130. maddesi açık ve net.

AKP’nin seçimin iptali ve yenilenmesi başvurusu nafile…
Özellikle İstanbul Büyük Şehir Belediyesi, AKP’nin yemliği haline getirilmiş devasa bir kurum.
Bütün sorun da zaten bu devasa kentte seçimi kaybetmek…
Bu yemliği kaybetmek demek, AKP’nin yandaş sosyolojisini besleyen tüm kesimlerin
ana damarlarının kesilmesi demek.
Onun için “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” demişlerdi.
Hâlbuki seçimlerde yenilmek de kazanmak da demokrasinin gereğidir.
Yenmek de yenilmek de, yenilgiyi içine sindirmek de bir erdemdir.
Seçimler artık geride kaldı.

Şimdi ülkenin derin sorunlarına eğilme zamanı.
Şimdi iktidarıyla, muhalefetiyle diyalog zamanı, uzlaşı zamanıdır.

Öyle değil mi?
Höt zöt siyaset dilini bırakma, galiz sözlerle rakiplerinizi ve sizden olmayanları aşağılamama, ayrıştırıcı ve kırıcı sözcükleri artık siyaset dilinizden çıkarma zamanı geldi.

Bu dilin hiç kimseye faydası olmaz.
Millet artık bu siyasi üsluptan bıktı, usandı.
Milletin o kadar sorunu var ki…
Millet, artık o sorunlarına çözüm üretecek birilerini görmek istiyor.
Ülkemizin dörtte üçü korkunç şartlarda yaşamakta…

Enflasyon, fukaralık, sefalet, inanılmaz pahalılık...
Gençlerimiz işsiz.

İşsiz sayısı 4.5-5 milyon arasında.
Gençlerimiz, fiziki ve manevi açıdan giderek yozlaşmakta.
Ürettiğiniz siyaset, toplumu o kadar gerdi ki bu gerginlik her yerde yansımasını gösteriyor.
Bakın size bir şey söyleyeyim: Eğer politikacılar projelerini yarıştıracak yerde birbirine çirkin sözlerle yüklenip o oranda taraf topluyor, alkış alıyorsa toplum bilimciler, o toplumun çatışmalı bir toplum olduğunu söylüyor.
Bu travmatik bir durumdur, bu normal bir durum değildir diyorlar.
Enerjinin boşa harcanması, ülkenin omurgasının çökmesidir diyorlar.
Siyasette ayrıştırıcı dil kullanmak çok tehlikeli bir durumdur diyorlar.
Bütün insanlar, bütün ülke bundan büyük zarar görür diyorlar.
Bir ülkede en büyük ihtiyaç siyasi ve toplumsal uzlaşıdır hoşgörüdür.
Bu ülkede her şeyden çok daha önemlisi hukuka ve adalete güven duygusunun var olmasıdır.
Bunu yapması gerekenler, en başta siyasetçilerdir.
Siyasetçiler, haklı olsa bile öfkeye yenik düşmemelidir.
Siyasetçiler, seçimle gelip seçimle gitmeyi bilmelidir.
Makamı yeri, sosyal konumu ne olursa olsun insan, hoşgörü sahibi olmak zorundadır.
Hoşgörülü olmak, tatlı dile sahip olmak, insana dokunmak insan olmanın bir göstergesidir.
Siyasetçilere yakışacak olan da budur.
İstanbul’da Ekrem İmamoğlu gibi…