Günlerdir memleketin normalleşmesi sayılan açık oturum için yatıp kalktık.

Gerçi kimilerinin de umurunda değildi.

İzleyen sayısı kaçtır bilemiyorum, ancak çok da önemli değil.

Sonuçta uzun zaman sonra yapılması önemli.

***

O kazandı, öteki ezdi geçti, beriki dağıttı türünden deyimler işin aslını görmemizi engeliyor olsa da, tartışmaya yeniden başlıyor olmamız belki de tek kazancımız.

Sonuçta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylarını izledik.

İstanbullular karar versin diye yardımcı oldu ise ne güzel.

***

Tartışmanın yapılacağı pazar günü öğleden sonra, televizyonda her zamanki gibi AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan vardı.

Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin toplantısında ilgi çekici tümceler kurdu.

Bunlardan en önemlisi, tartışmaya saatler kala İstanbul seçimleri ile ilgili söyledikleriydi.

Erdoğan, “Şimdi önümüzde bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yenileme seçimi var önümüzdeki pazar. Sadece bir belediye başkanlığı, yani vitrinde bir değişiklik. Meclis'te kahir ekseriyetle zaten partimiz açık ara önde. Komisyonların tamamı partimizde. Bunun yanında yine aynı şekilde temsil noktasında vekaletler bizde. Böyle bir konum. Şimdi bu seçimde sadece bir vitrin, 39 belediyenin 25'i partimizde. Böyle bir durum. Burada 1 hafta sonra yapılacak seçimle sadece bir belediye başkanı, sadece bu seçilecek...” dedi.

***

Erdoğan özetle, İstanbul'da bu hafta sonu yapılacak seçimlerin önemli olmadığını, iş yapıcı, karar alıcı kurulların partisinde olduğunu söyledi.

Hatta 39 ilçe belediyesinden 25'inin de partisinde olduğu vurguladı.

O zaman bu koşuşturmaca niye yaşandı?

***

Bence Erdoğan, 31 Mart seçim sonuçlarının iptal edilmesiyle ortaya çıkan durumun hem kendisine hem de partisine zarar verdiğinin farkında.

Ve öyle görünüyor ki (anketleri çok sevdiği ve sık sık yaptırdığı biliniyor) masasına konan anket sonuçları pek de iç açıcı değil.

Yani bir şey olmuş bu arada ama ne olmuş onu pek kimse bilmiyor.

***

İşte Erdoğan'ın bu konuşmasının ardından, aslında adayların karşılıklı tartışmalarının hiç önemi kalmamıştı desek yanlış olmaz.

Hatta bu konuşmanın, tartışmanın da dengesini bozduğunu söyleyebiliriz.

Gündüz Erdoğan'ı dinleyenlerin büyük çoğunluluğunun akşam için salon koltuğunda ayırdığı yeri evin diğer yaşayanlarına bıraktığını bile söyleyebiliriz.

***

Benim için asıl sorun sorulardı.

Bir haftadır iki aday, belki onların danışmanları ve televizyon ekibinin kendi içinde tartıştığı ve kağıda dökülen sorular.

İki adayın performansını etkileyecek tek şey sorulardı.

Büyük bir dikkatle ve not alarak soruları kaydettim.

***

Gece yarısında benim açımdan ortaya çıkan tablo şuydu:

Adayların ne diyeceğini, nasıl yönleneceğini sorular belirledi.

Bir örnek vereyim.

Soru, Ekrem İmamoğlu'na “FETÖ okulları ile ilginiz var mı, gittiniz mi?” diye yöneldi.

Bir iki dakika sonra da aynı biçimde Binali Yıldırım'a.

Yıldırım da “YOK, YOK, YOK” dedi.

Doğru söyledi, yoktu.

Çünkü Binali Yıldırım'ın orta, lise ve üniversite öğreniminde böyle bir yapı yoktu.

Doğal olarak da olması mümkün değildi.

Oysa bakan, başbakan olarak vardı...

İşte tam da bu yüzden sorudur soru...