Yüzyılın değil, yüzyılların lider portresiydi.
Neler sığdırmadı 57 yıllık kısacık ömrüne... Yedi yaşında evini terk etmiş, yaşamının hemen hemen tamamını dağlarda, savaş alanlarında, çadırlarda, toprak zeminlerde, aç-susuz, uykusuz geçirmişti.
Ata, ''Daha yapacağımız çok işler var.'' diyordu. ''Benim kişisel davamdır.'' dediği Hatay sorunu çözümlenememişti.
İngiliz Daily Telegraph Gazetesi,  28 Mayıs 1938'de Atatürk'ün ölmek üzere olduğunu, Türkiye'nin siyasi bir karar alamayacağını yazmıştı. Ata aynı gece talimatını verdi ''Yarın Mersin 'e gidiyoruz.'' Mersin'den Tarsus ve Adana'ya geçti. Ateşler içinde askeri törenleri izledi.
5 Temmuz 1938'de Türk Ordusu Hatay'daydı.
Ölümüne günler kalmıştı. Dünya Savaşı’nın çıkmasından, Türkiye'nin bu cehennemin içinde yer almasından endişe ediyordu. Almanların henüz savaşa hazır olmadıklarını, İtalyanların ise savaş durumundan şimdilik uzak olduklarını düşünüyordu. Avrupa'daki gergin havayı körükleyip duran Hitler faşizminin bütün gelişmelerini dikkatle izliyor, dünyayı bir kez daha ateşe verecek savaşın ne zaman patlayacağı üstüne düşünceler yürütüyordu.1938 yılında savaşın başlamayacağını, beklenen savaşın 1939'da patlayacağını söylüyordu.
Bu düşünceler içerisinde ölüme adım adım yaklaştığını da hissetmekteydi.
Bir sabah yatağında doğruldu. Genel Sekreter Hasan Rıza'yı çağırdı;
-Şu vasiyetname işi... Bugün yarın o işi bitirmeliyiz. İhtiyatlı olmalı. Mal olarak neyimiz varsa, bir listesini yapıp bana getir!
Bir süre sonra gelen listeyi inceledi. Ağır ağır konuştu;
''Bunları ikiye ayıracağız. Bir bölümü ölümüme kadar üzerimizde kalması gerekenlerdir. Paralar, hisse senetleri, Çankaya'daki köşk eşyası gibi. Diğerlerini yani başka yerlerdeki evleri, mülkleri Ankara'ya döner dönmez yerel belediyelere ya da başka kurumlara veririz.''
Ata daha sonra vasiyetnamesinde bazı düzenlemeler yaparak, para ve hisse senetlerini Celal Bayar'ın yönetimindeki İş Bankası’nda nemalanmaya bırakıyor, gelen paranın da Türk Tarih Kurumu ile Dil Kurumu arasında paylaşılmasını istiyordu.
Atatürk, Hasan Rıza'nın vasiyetnamenin yazılmasından pek de mutlu olmadığını, işi ağırdan aldığını anlamış müdahale etmişti;
-Hayır! Hayır! Başladık; bitirelim. Bizim şimdiye dek izlediğimiz açık ve dürüst siyaset ülkeye çok yararlı olmuştur. Arkadaşlar da buna alıştılar. Böylece sürer, gider...
Böylece sürüp gitti mi? Orası bilinmez.
Büyük Kurtarıcı'nın ölümünden iki hafta sonra yazar, şair ve yayıncı Yaşar Nabi Nayır'ın Ulus Gazetesi’nde yayınlanan  yazısının altına biz de imzamızı atarak veda edelim;
''Ebedi uykunu rahat uyu Ata'm!
Bıraktığın eser, mukaddes bir emanet gibi genç ve sağlam omuzlarda, her an biraz daha büyüyerek ebediyete kadar götürülecektir. Hayatında kendisine defalarca sadakat yemini ettiğin millet yeminlerin en kutsalıyla, namus sözüyle bunu sana vaadetmiştir...

...Sana layık olmaya çalışacağız Ata'm! Hepimiz senin çocuklarınız. Senin çocukların ve varisin olmak ağır ve sorumlu görevini taşıyarak, yolundan bir an bile ayrılmayacağımıza

tabutun başında tekrar söz verdik..''
Büyük Kurtarıcı, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 84'ücü yılında sevgi, saygı ve özlemle anıyorum...