Yenifoça'dayım. Attila İlhan der ya;
"bir deniz kıyısında otur
gemiler sensiz gitsin bırak", o durumdayım. 
Sebo dostumun demlediği çayı yudumluyorum.
Alargada gemiler gidiyor dumanları tüte tüte.
Pancar motorlular pat pat!
Turkuaz denizi, Can Yücel'in "yaramaz çocukları" martıları seyrediyorum, büyük keyifle...
Sonra...
Yüreğime sığdırdığım sevdiklerimi/sevenlerimi düşünüyorum tek tek.
"İyi ki varlar" diyorum.
Onların sevgisini hissetmek, yaşamı kucaklayan güneş gibi gelir!..
Ya yitirdiklerimiz!
Aykut Poturoğlu Usta'mın "ölüm son söz değildir; yorgunluk gidermektir belki sadece’’siyle anıyorum hepsini!

***
‘’Haziran ölümsüzlerini’’; örneğin Orhan Kemal, Ahmed Arif, Nazım Hikmet, Cahit Külebi’yi, Kazım Koyuncu’yu usuma getiriyorum.
Orhan Kemâl'in ''Oyuncu Kadın"daki sözlerini anımsıyorum gülümseyerek;
"Ulan enayi, bu dünya fani bir dünya. 
Bu dünyada yiyip içtiğin, bir de sevip sevildiğin kâr kalır. 
Kime kalmış bu dünya?"
Çayımın son damlasında da ünlü sözünü mırıldanıyorum;
"Bir gün oturup çay içelim seninle/
Çaylar benden olur, manzara senden"i...
Dünyayı sevgi kurtaracak. Saygıyla anısına.

***
Şiirin ‘’sıradan gariban namus işçisi’’, hasretinden prangalar eskiten Ahmed Arif diyorum...
Oğlunun doğumundaki duygularını aynen yaşamıştım;
"Filinta dünyaya geldi. Yaşamımda en büyük sevinci, baba olduğum gün duydum. Tam iki yıl oğlumun nüfus cüzdanını cebimde taşıdım. Cebimdeki, sanki dünyanın en zengin cüzdanıydı. Oğlum, dünyanın en güzel güvercini, Dünyanın en güçlü silahı!”
Haberin var mı? Terketmedi sevdan bizi korkusuzluğun ozanı!

***

Ses Bayrağımız Türkçe’nin Büyük Şair’i Nazım Hikmet!
“Seni düşünmek güzel şey ümitli şey dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...”i yazdı.
Birbirinden efsane umut, kavga, sevda, hayata dair şiirleri seçkilere sığmayan.
Bu dünyaya ‘’iyi ki gelen ama asla gitmeyen’’.
‘’Kocaman bir elma gibi, Sıcacık bir ekmek somunu gibi, Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar, Bir günlük de olsa  öğrensin dünya arkadaşlığı’’ diye o dünyayı çocuklara veren, Kurtuluş Savaşımız’ı destanlaştıran ozan; Mavi Gözlü Dev!
“Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine!” gibi her dizen mıh gibi kazındı yüreğimize.
Çok sevdik seni çok!

***
Haziran’ın Gezi’sinde yürek yakanlar; Ali İsmail Korkmaz ve arkadaşları.
Telefonumun ekranında da Anne Emel’in Eskişehir’deki anmada ‘’Ah Alim.. Alim’’ feryatları.
İçim acıyor, yüreğim yanıyor.
Kalkıyorum masadan ekmek kırıntılarını avucuma alıp.
Martılara atıyorum ve haykırıyorum;
‘’Hepiniz yüreklerimizde açan ve solmayacak olan birer gülsünüz o elleri kırılası hayınlarca öldürülenler!;
Seviyorum -sizi- 
ekmeği tuza banıp yer gibi 
Geceleyin ateşler içinde uyanarak 
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi 
Ağır posta paketini 
neyin nesi belirsiz 
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi 
Seviyorum -sizi- 
denizi ilk defa uçakla geçer gibi 
İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık 
içimde kımıldayan birşeyler gibi 
Seviyorum -sizi-
Yaşıyoruz çok şükür der gibi...’’

***

Bugün bayram!
5 yıl önceki Bekir Coşkun Ustam’ın yazısından alıntılayayım;
‘’Söylenmemiş sevgiler, anlatılmamış özlemlerle, onurunla yastığa baş koymak bayramdır.
Gururundur, yüzüne vurur. Şereftir, açık alın, eğilmeyen baş, temiz elindir!
Bugünlerde hele, utanmadan insanların yüzüne bakabilmektedir bayram.
Kimi sadece iki damladır, yanaklarından yuvarlanır.
Sevgi pınarından geliyorsa silme! O’dur işte..O bayramdır…’’
Her gün şehit cenazeleriyle sarsılan.
Kadınların öldürüldüğü, çocuklara tecavüz edildiği. 
Gazeteci dövenlerin kahraman yapıldığı. 
Şairlerinin, yazarlarının kelepçelenip zindana atıldığı.
Kitapların yakıldığı, türkülerin tiyatronun yasaklandığı.
Yalan talan iftiralı, kirli dilli siyasetle ayrışmış bu ülkede ne kadar olursa artık!
Bayramınız kutlu olsun!..
Şiirle, sevgiyle, güzellikle esenlikle!..