Tarih 1960, yer Dominik Cumhuriyeti. 1930’da ülke yönetimini ele geçiren Rafael Trujillo diktatörlük yönetimini sürdürüyordu. Mirabal Kardeşler olarak tanınan üç kızkardeş Patria, Minerva ve Maria Teresa, eşleriyle birlikteTrujillo diktatörlüğüne karşı mücadele vermeye başladılar. Patria, Clandestine Hareketi'ni kurdu ve diğer kız kardeşler de bu harekete katıldı.
Ağır baskılara maruz kaldılar ve hapis cezalarına çarptırıldılar. Trujillo ülkede iki tehlikenin varlığından söz etti: Kilise ve Mirabal Kardeşler!
25 Kasım’da üç kızkardeş tecavüz edilip öldürüldü. “Araba kazasında” öldükleri duyuruldu. Yaklaşık bir yıl sonra onların başlattıkları hareket, diktatörlüğün sona ermesini sağladı.
Mirabal kız kardeşlerin anısı, sembol haline geldi. 1999 yılında Birleşmiş Milletler, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Mücadele Günü” olarak benimsedi.
25 Kasım Türkiye’de de farklı ortamlarda anılıyor. TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu Kadın Çalışma Grubu da güzel bir etkinlik düzenledi. Temalı resim ve seramik sergisi açıldı, Mamak’ta filminin yönetmeni Sezgin Türk ile söyleşi ardından film gösterimi gerçekleşti.
Yönetmen Türk, Mamak anılarından yola çıktığı filminde, yaşadıkları acılara karşı, üzüntü yerine kadının varoluş mücadeseline dikkat çekmeye çalıştığını anlattı. Çünkü duygusallık, vicdan güzel ama geçiyor, sonuç değişmiyor.

TEK ELDEN MÜCADELE


Güzel ama bir avuç çaba. Aslında tam şunu anlatmak istiyorum. Şiddete karşı mücadelenin koordinasyon ayağı eksik. Herkes bir tarafta.
T.C. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, öte yanda yerel yönetimler, Barolar, kurumlar, kadın örgütlenmeleri ve diğer sivil toplum örgütleri.
Bu duyarlılık belki tek zincirde toplansa, somut sonuçlar alınacak. Ama aksine şiddet azalacağına artıyor. Kadınların ayakları üzerinde duran bireyler olması yolunda çaba harcanacağına, kadın istihdamındaki düşüşü birlikte izliyoruz. Şiddet gören kadının kaderinin neredeyse her gün seyircisiyiz. Şiddete karşı bakanlık ancak son kertede devrede ki, orada da sıkıntı büyük.
Adı bile fiyasko olan Sığınma evleri bir süre sonra, ‘haydi git artık’ evlerine dönüşüyor. 12 yaşından yukarıda çocuklar annelerinin yanına alınmıyor.
Diyorum ki; yukarıda saydığım kurumların temsilcilerinden oluşan bir üst kurul oluşsa ve şiddete karşı topyekun hareket edecek bir zincir kurulsa.
İşdünyasında kadın örgütlenmelerinin defile, çiçek böcek faaliyetleriyle uğraşmaları ya da bu örgütleri yurtiçi - yurtdışı gezilerinin kalkanı yapmaları yerine ellerini taşın altına koymaları sağlansa...

YARDIM TİMİ


Hayalim şudur;
Sınırlı etki yaratan, sığınma evleri yerine; Şiddet gören kadın ya da çocuğun yanına, uzmanlardan oluşan bir yardım timi gitmeli. Kalabalık bir ekip konuya müdahil olmalı ve bu ekip, şiddet mağduruna gerektiği zamanlarda yeni ev ve iş organize edebilecek bir güce sahip olmalı. Sığınacakları değil, yaşayacakları yeni evler sağlanmalı. Yine gizli tutun ama ilgili kurumların da desteğiyle o evleri tefriş ettirin, yerel yönetim ve derneklerin katkısıyla o evlerin tefrişi, ebeveynin iş bulmasının sağlayın.
Tabii şiddet uygulayanın da rehabilitee edilmesi şart.
Bu zincir, biliyorum zor ama imkansız değil.
Ayrıca lütfen hayatılarımızdan ezik kadın algısını çıkaralım. Dizilerdeki, filmlerdeki ezik kadınları, aklı fikri zengin koca bulmakta olanları izlemeyin. TV’lerde zorluklara karşı mücadele eden kadınları görelim. Mutlaka yeni bir çözüm zinciri yaratılmalı. Yoksa bir tarafta duyarlı insanlar öte yanda değişmeyen bilakis artan şiddet olaylarının yarattığı tezatın izleyicisi olmaya devam edeceğiz. Ve bu çağda bu çaresizliğin bedelini masum insanlar hayatlarıyla ödemeye devam edecek.

Ekonomi zirvesi İktisat Kongresi'ne dönüşsün


Ege Ekonomiyi Geliştirme Vakfı'nın (EGEV) ikincisini düzenlediği Ege Ekonomik Forum'u dün başladı, bugün devam ediyor. İzmir eski milletvekili Mehmet Ali Susam, ele aldığı her konuda farkını, yaklaşık iki yıldır başında olduğu EGEV’de de gösterdi.
Ulusal kapsamda başarılı ve detaylı bir organizasyon.
Daha sonra analiz yazısı hazırlarız ama şimdilik bir çağrıda bulunalım;
Türkiye’de ilk iktisat kongresi ile 9 Eylül Sergisi’nin sahibi İzmir kentidir. Öyle ki daha Cumhuriyet kurulmadan iktisat kongresi düzenlendi, ülke ekonomisinin temel yapı taşları oluşturuldu. İhtiyaçlar masaya yatırılarak devasa yatırımların projeksiyonu burada oluşturuldu.
İzmir, bu mirasa bugüne kadar yazık etti. Birkaç kez iktisat kongresi düzenlenmeye çalışıldı, yüze göze bulaştırıldı.
Görece başarılı giden ekonomik forumların, ulusal hatta uluslararası iktisat kongrelerine dönüşümü bence düşünülmeli. Tabii devlet, burada oluşan sonuçları dikkate alacaksa. Düzenlenecek zirveler bu gücü hissettirecek nitelikte olacaksa yapılmalı. Sorunları dile getirmek ve gelecek odaklı olmak güzel ancak yanlış uygulamaları ve hatta yapılamayanları işaret eden bir ekonomik zirve dikkate alınır.
Çok açık, Türkiye’nin Davos’u olmak en çok İzmir’e yakışır.