Sevgililer Günü bombardımanı altında dayanamadım, sevgili eşim Deniz’e “81 gül aldım bunları yazdığım adreslere postalar mısın?” dedim.

Gerisini hatırlamıyorum.

Tavanın neresiyle vurduysa artık…

Bu kadınları anlamış değilim.

Tamamen iyi niyetimin sonucuna bakar mısınız?

Şaka bir yana, tabii ki sevgili olmak güzel bir şey.

Belki böyle özel günleri hatırlamak da güzel.

Ama her ilişkinin kendi kimyası var, özeli var.

Senin ilişkin ona uymaz, onun ki sana…

Olayı, şablona dökünce iş değişiyor.

Hatta biraz sulanıyor…

Sanki dünyanın bütün bilim adamları toplanmış ve 14 Şubat tarihini Sevgililer Günü ilan etmiş…

Kabul etsek de etmesek de insanlık olarak bir oldu bitti karşısındayız…

Ticari anlamda çok başarılı bir girişim.

365 günün hemen hemen yarısı böyle günlerle dolu.

Sağlıkla ilgili olan günleri ayrı tutuyorum, ama diğer günler tamamen ekonomik…

İnanılmaz reklam kampanyaları birbirini izliyor.

Daha önce yüzüne bakılmayacak ürünler satışta tavan yapıyor.

Restoranlar kapalı gişe hizmet veriyor.

Kadınları “Tek taşımı kendim aldım “ mantığından kurtarmanın tek yolu sanki 14 Şubat…

Bir başka avantajı da yok değil.

Arkadaş mıyız sevgili miyiz ikilemindeki kişiler için bulunmaz fırsat.

O günü birlikte geçir, ol sana sevgili…

Sonrası sonra…

Aslında ekonomi böyle bir şey.

Heyecan yaratısın, moda yaratırsın, albeni oluşturursun ve büyük bir alıcı kitlesine ulaşırsın.

Ama Türkiye’de yaşıyorsan ve ucuzluk pazarlarına, devletin yeni organize ettiği sebze meyve satış çadırlarına muhtaç hale gelmişsen durum değişir…

Patlıcanı, biberi, domatesi daha ucuza alayım diye saatlerce sırada beklemiş, evinin ekonomisini düzeltmek için canını dişine takmış birine, Sevgililer Günü ile ilgili bir şey sor. Gerisini hatırlama.

Zaten fileyi kafana yedin demektir.

Sonuç olarak şu…

Çok özel bir gün olabilir.

Çok iyi pazarlanıyor da olabilir.

Ama biz Türkiye olarak artık hiç birine müsait değiliz.

Artık değiliz…

Çünkü bizlerin çok önemli bir derdi var.

Geçinemiyoruz…