Sevgi

Abone Ol

Neler yaşadı, neler geçirdi de bu noktaya geldi, kimbilir...

* * *
Elindeki ekmekten bir parça kendi alıyor, bir parça da yanına kıvrılmış uslu uslu oturan sokak köpeğine veriyor. Köpek ekmeyi yiyince, yüzü aydınlanıyor amcanın. Gülerek "aferin oğluma" diyor.
Sokak köpeği de aslında bir golden retriever. Hani şu petshop'lardan yavruyken “ayyy ne sevimli” denilerek, para verip alınanlardan! Belli ki terk edilmiş canlardan biri. O da sahipsiz, kimsesiz... İki kimsesiz can, birbirlerinin kimsesi olmuşlar.
Frank Sinatra eşliğinde, denize nazır Kordon'da kahvaltı yapıyorlar. Bir tablo hem acı hem de tatlı olur mu? Ama oluyor işte. Bir yandan isyan ediyorsunuz hayatın adaletsizliğine, "kimse, kimsesiz kalmasa; yalnızlığa, garibanlığa itilmese" diyorsunuz, bir yandan da en beklenmedik anda, en beklenmedik şekilde sevginin hayatımıza, karanlığı aydınlatan gün ışığı gibi sızmasına hayran kalıyorsunuz. Acının panzehiri sevgi ne de olsa...

* * *
Sevgi önemli. Sevgi hayati. Ekmek kadar, su kadar gerekli.
Olmadı mı, yaşamın da tadı tuzu kalmıyor.
Toplumlarda sevgi eksildikçe, ülkeler yaşanmaz hale geliyor.
Bizim ülkemiz de buna en güzel örnek.
Herkes herkesle kavgalı. Kimse kimseyi sevmiyor. Dinlemiyor, anlamak istemiyor, umursamıyor.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın”cılık ile “benden olmayan ölsün”cülük arasında gidip geliyoruz.
Bindik bir alamete, gidiyoz kıyamete...

* * *

Kordon'daki amca gibi olabilseydik, belki de güzelim ülkemiz şimdi bu halde olmazdı. Durumumuz ne olursa olsun ekmeğimizi paylaşmayı ve paylaşmanın tadını unutmasaydık, karşımızdakine önce sevgiyle yaklaşmayı bilseydik, anın keyfini her koşulda sürebilmeyi başarabilseydik daha mutlu, daha huzurlu, daha "birlikte" bir millet olmaz mıydık?