Bizim meslekte tatili biraz uzattınız mı gündemden kopuyorsunuz.

Kopmak da gerekli bazen.

Siz burada sıcakta yanarken, ben Karadeniz'de yağmur ve serin havada bol bol kitap okudum.

Televizyonlarda öğle kuşaklarında kadın ve yemek programları izledim.

Sabah erken kalktığımdan magazin programlarını da es geçmedim.

***

Memleketin her yeri güzel.

Güzel insanlar, hele bir de samimiyetinize inanırsa sohbetin kayfine diyecek yok.

Açık havada üst üste çay içmekten zaman zaman mide ağrısı çekmiş olsam da değdi.

Dinledim, söyledim, güldüm, eğlendim.

***

Karadenizli fındık ürecilerinden bu yıl için muhalefete pek destek yok.

Çok yüksek olmasa da fiyatlar üretici için olumlu görülüyor.

Bir de bu yıl ürün fazla olunca, aradaki fark pek sorun olmuyor.

Fındık yüzü güldürünce de iş güç “ne olacak bu memleketin hali” oluyor.

***

Bir iki gün erken dönüp neler olup bitiyor öğreneyim deyince şaşırmadım.

İktidar hala aynı yerde.

Zam ve zam, kayyum ve kayyum, tehdit ve tehdit.

Suriye sorunlu, doğu Akdeniz sorunlu, ekonomi sorunlu.

***

Türkiye'nin sorunları benzer olunca, İzmir'in de sorunları farklı olmuyor.

Yanan ormanlar Karadenizliler'i de üzdü.

Bir yandan da havaların İzmir kadar sıcak olmaması ve sık sık yağmur yağıyor olması Karadeniz ormanları için sevindiriciydi.

***

Hafta sonu İzmir gündemine baktım.

CHP'nin İzmir Danışma Kurulu da tamamlanmış.

Parti içi sorunların ya da eksikliklerin konuşulduğu danışma kurulları eskiden bayağı hararetli tartışmalara sahne olurdu.

Son yıllarda bu yöntem genelde konuşmacıları sessizce dinleyen topluluklar haline dönüştü.

***

Benim için de pek şaşırtıcı olmayan gelişme, danışma kurulunda Oktay Gökdemir hocanın konuşturulmamasıydı.

Şaşırmadığım bu gelişmeye medyamız pek ilgi göstermemiş.

Bir iki internet sitesinde ve daha çok sosyal medyada konuşuldu.

Siyasetimizin de geldiği nokta bu.

Herkes kendi adamını kolluyor, aykırı ses istemiyor.

***

Oktay Gökdemir CHP'nin İzmir İl Danışma Kurulu toplantısında konuşsa ne olurdu?

Bence bütün CHP yöneticilerinin ve partililerin sorması gereken soru budur.

İsmi Oktay olur, Ahmet olur, Ayşe olur çok da önemli değil.

Partili biri, partisi için, yöneticileri için ne söyleyebilir?

Böyle bir konuşma neden engellenir?

Böyle bir parti içi demokrasi olabilir mi?

Havadan sudan nedenlerde “Seni disipline verdik, cezalısın” gibi gerekçelerle, mafyavari yöntemlerle insanlar neden susturulur?

İktidarın 2002 yılından bu yana uyguladığı susturma, yıldırma, karalama, yalanlama taktiği muhalefete de sıçradı ise işimiz zor.

Sessizlik, demokrasinin bataklığıdır.

Ayağınızı bir kaptırırsanız, boğulmanız kaçınılmazdır.

Hoşbulduk...