Dil Bayramı'nın 89. yılını kutlayacağız 26 Eylül günü. “Ulusal bağımsızlığın, ancak dil bağımsızlığıyla korunup gerçekleşeceğinin” bilincinde olan Atatürk, önemli işlerinden birinin de Türkçeyi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak olduğunun ayrımındaydı.

Büyük önder, Cumhuriyetimizi ve yeni Türkiye’yi bağımsızlık, ulusallık, halkçılık, laiklik temelleri üzerine kurduysa dil devriminin de bu ilkelerle korunacağına, yaşayacağına inanıyordu.

89 yıl sonra yeniden saygıyla Atatürk’e, dile emek verenlere, Türkçeyi ses bayrağı yapanlara, aydınlanmacılara…

***

Kişiyi ayrıcalıklı kılacakmış gibi Arapça, Farsça sözcük düşkünlerine içerliyorum. Onlara dil bağnazları, aymazları diyesim geliyor. Fransızca, İngilizce ağırlıklı sözcüklere eğilimli, tutkulu olanlara da kızıyorum doğrusu.

Sevgiye, özgürlüğe, erdeme, çağdaşlığa denk düşen dil için, Türkçe için aydınlanmaya inanan, yazan, üreten, öğreten, öğrenen herkesin görev üstlenmesi, sorumluluk alması önceliği olmalı diye düşünüyorum.

***

Dil, insana kimlik kazandıran, saygınlaştıran önemli olgudur. İnsanoğlunu öteki canlılardan ayıran en belirgin yanı yine dilidir. Yaşamımız boyunca çevremizle konuşmak, iletişim kurmak zorundayız; bunu da ancak dilimizle sağlayabiliriz.

Bilge insan, dil devrimine, Türkçeye yaşamını adayan Ömer Asım Aksoy’un bu bağlamda vurguladığı sözlerini yinelemek isterim: “Dil devriminin gelişmesini geciktiren etkenlerden biri de kimi yazarlarımızın ‘dil kaygısı’ çekmemeleri, dilin özleşmesine karşı ilgisiz bulunmalarıdır. Bunlar, anlatımı Türkçeleştirmeyi, yabancı sözler yerine Türkçelerini kullanmayı iş edinmemekte, konuyu umursamamaktadırlar.” (Gelişen ve Özleşen Dilimiz, TDK y. 1968)

Dilbilimci, yazın araştırmacısı Emin Özdemir önce radyo söyleşilerine, sonra da kitabına ad olarak seçtiği Erdemin Başı Dil’i (Bilgi Y., 2000) çok anlamlı, değerli, seçkin bulurum.

“Söyleşi dizisine genel bir ad olarak Kaşgarlı Mahmut’un Divânü Lûgat-it Türk’te geçen atasözlerinden birini, Erdemin Başı Dil’i (erdem başı tıl) seçtim.” der Emin Özdemir. Ne güzel söyler. Radyolarda, televizyonlarda, gazetelerde, dergilerde dil üzerine, Türkçe üzerine aydınlatıcı, yol gösterici yazıları, söyleşileri nasıl özlüyorum.

***

Sorun Türkçeci olmak değil; Türkçenin varsıllığına inanmak, sözcükleri yerinde kullanmak, Türkçeye güvenmek yetmez mi? Yabancı kaynaklı batıdan, doğudan çok sözcük girmiş dilimize. Buna bir de Osmanlıcanın karmaşık dili eklenmiş.

Yunus dili, Karacaoğlan dili, halkın geleneksel geçmişinden kaynaklanan nice güzel sözcüğümüz varken, ne adına özenme, öykünme, etkilenme içindeyiz?

Türkçe karşılıkları dururken, “jenerasyon, deformasyon, performans, motivasyon, koordinasyon, rekreasyon, elzem, ehemmiyet, muhteva, kreasyon, reorganizasyon, manipülasyon, fonksiyon, ambiyans, argüman, trend, konsept, faktör, nüans…” gibi söylemesi zor sözcüklere tutunmak!

Neden Türkçe karşılığı olan güzel sözcüklerimizi kullanmaktan çekiniyoruz? Böyle daha batılı, daha havalı mı oluyoruz yoksa?

İZMİR’DE DE KUTLANACAK

27 Eylül 2021 Pazartesi günü Konak AKM bitişiğindeki “Türkçe Taşı”nın yanı başında Konak Belediyesi ve Dil Derneği‘nce ortaklaşa düzenlenen bir etkinlik var.

Ömer Asım Aksoy Ödülü Gönül Çatalcalı’ya, Emin Özdemir Ödülü de Yaşar Aksoy’a verilecek o gün. Dizeler, ezgiler, türkülerle… Türkçeye alkışla…

Ne güzel söylemiş Dağlarca:

“Türkçem benim ses bayrağım.”