Sağlığınız yerindeyse yürümek en basit eylemlerden biridir.

Gün içerisinde bir yerlerden bir yerlere yürürüz.

Kimi zaman telaşlı kimi zaman rahat adımlarla.

Bir işi halletmek, bir yere varmak, mesafe almak ve bazen de uzaklaşmak düşüncesiyle yürürüz. Bana kalırsa yürümek bundan da daha fazlasıdır.

Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler de yürürler. Tüm yürüyüşlerin içinde bir düğüm çözme çabası, bir ritme ulaşma isteği, bir akort etme ve hafifleme ihtiyacı da vardır. Frederic Gros da böyle düşündüğü için "Yürümenin Felsefesi" adında kitap yazmış.

Eserde, yürümenin yaratıcı bir eylem olduğu konusu üzerinde duruluyor ve tarihe adını yazdırmış isimlerin hayatlarından örnekler veriliyor.

Nietzsche’nin hem ağrılarından uzaklaşmak hem de düşünmesine olanak sağladığı için uzun yürüyüşleri tercih ettiğini, Jean Jacques Rousseau’nun eserlerini doğadaki yürüyüşlerinde yazdığını, şair Rimbaud'a sürekli yaptığı yürüyüşlerinin ilham olduğunu, Sokrates'in öğrencilere yürüyerek eğitim verdiğini, Gandi ile yürüyüşün nasıl direnişe dönüştüğünü ve çok daha fazlasını bu kitapta okuyabilirsiniz. Okuyamayacağınız şeylerden biri ise rahmetli Demirel'in "Yürümekle yollar aşınmaz" sözü...

***

Ben yürümeyi çok severim.

Likya ve Karia gibi yürüyüş parkurlarını sırtımda çantam günlerce adımlamışlığım vardır.

Yürüdükçe düğümler çözülür, zihinde yeni pencereler açılır ve bir değişim başlar.

Kendinizle başbaşa olmak, sürekli gözlemlemek ve konuşmadan sadece düşünmek size bir takım perdeleri aralar.

Benim de pek çok yazım, yaptığım projeler ve hayatımla ilgili aldığım kararlar bu yürüyüşler sırasında çıkmıştır.

Ne şanslıyım ki işimle evim arasında nefis yürüyüş parkurları var.

Bunlardan biri, kentin nefes aldığı, en değerli alanlarından bir olan Kültürpark...

İşe giderken Basmane kapısından girip, Lozan kapısından çıkmak beni mutlu ediyor.

Kültürpark, geçtiğimiz günlerde başlayan bir tartışmayla yine adından sıkça söz ettiriyor.

Dokuz Eylül Üniversitesi'ne ait Güzel Sanatlar Fakültesi'nin geçici olarak bu alana taşınmasıyla ilgili başlayan tartışmalar bitmiş değil.

Okulların açılmasına kısa bir süre kala fakültenin Narlıdere'deki binasını yıkmaya karar verenler, hala öğrencilerin ve öğretim üyelerinin yeni ders yılında nerede eğitim ve öğretime başlamaları gerektiği konusunda karar vermiş değiller.

***

Fakültenin öğretim üyeleri ve öğrencileri, Tınaztepe'de rektörlük için yapılan ancak rektör Nükhet Hotar Göksel taşınmak istemediği için boş duran yapının kendilerine verilmek istenmesine tepkili. Bu bina koşullarının güzel sanatlar fakültesi ve konservatuar eğitimine uygun olmadığını her platformda dile getiriyorlar.

Bir kez daha hatırlatalım, o binada sahne, stüdyo, atölye bulunmuyor. Hatta bazı odalarda pencere bile yok. Oysa güzel sanatlar fakülteleri ve konservatuarlar için özel mimari ile düzenleme yapılması gerekiyor.

Bunu en iyi bilmesi gereken üniversite yönetimi, binayı yıkmakta kararlı. Hatta bu kararlılıklarını hocalar 5 er çuval dağıtarak, traji komik bir biçimde perçinlediler. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin "Güçlendirelim, yeniden yapalım" gibi tüm tekliflerine kapıyı kapatmış durumdalar. Okul yönetimine peki aynı firma tarafından daha önce yapılan hastane binaları neden yıkılmıyor diye sorduğunuzda bir cevap bulamıyorsunuz...

Kültürpark fikrine çok tepki gelmiş olsa da boş hollerin geçici olarak kullanılması fikri bana hiç de olumsuz gelmiyor.

Kültürpark içinde resim, heykel yapan, film çeken, enstrüman çalan öğrencilerin olması kime ne zarar verir bilmiyorum.

Tam tersine bölgeyi canlandıracağına inanıyorum.

Elbette başka çareler üzerine de düşünülmeli ama zaman azalıyor...

Belki yürümek lazım daha fazla düşünmek ve sorunlara çözüm olmak için.