Anadolu tarihinin çok zengin olduğunu binin üzerinde kurulan antik kentten anlayabiliyoruz.

Ben antik kentleri gezmeyi severim.

Geçmişte yaşayan medeniyetlerin bugün hangi noktaya geldiğimizi hatırlatması açısından önemli olduğunu düşünürüm.

Geçtiğimiz hafta sonu da Sagalassos Antik Kenti'ndeydim...

Sagalassos, Burdur’un Ağlasun ilçesinde yer alıyor.

Ağlasun’a 7 km, Burdur’a 33 km ve Isparta’ya 50 km uzaklıkta.

Kent, her yıl binlerce turist çekiyor.

Bu turistler aynı zamanda Burdur Arkeoloji Müzesi'ni de geziyorlar. Müzeye giriş 7 TL, antik kente giriş 10 TL.

Bu para basan bölgede kazı çalışmalarını kim yapıyor? Belçika Leuven Katolik Üniversitesi...

Siz hiç bütçesi 10.5 milyar liraya çıkarılan Diyanet İşleri Bakanlığı'nın bir kazıya destek olduğunu gördünüz mü?

***

Sagalassos'tan gözüken Ağlasun'un sizce ne kadar tanınıyor ya da ne kadar turist çekiyordur? Ben söyleyeyim Ağlasun'da turistler ancak ihtiyaç molası verirler o da zorunlu kalırlarsa.

Çünkü Sagalassos içinde yer alan; Adrian Heykeli, Tiberius Dönemi Kapısı, Apollon Mabedi, Neon Kütüphanesi, Antoninler Çeşmesi, Odeon, Antik Tiyatro, Helenistik ve Roma Su Kanalları çok daha ilgi çekici. Eminim, bilinen en eski yerleşik düzeni MÖ 6500 yıla dayanan kentteki kanalizasyon sistemi bile Ağlasun'dan daha iyidir.

Sanattaki düzeylerini karşılaştırmaya bile gerek yok... Düşünsenize Sagalassos, 9 bin kişilik bir tiyatroya sahip.

Özellikle müzedeki heykellere baktığınızda sanatçılarının ne kadar usta olduğunu görebiliyorsunuz. Dikkat edin en az 2 bin yıl öncesinden bahsediyoruz.

Şimdi gidin Burdur ya da Isparta'daki yeniden dönem heykellere bakın birde. Bölgenin simgesi olan gül heykellerini görseniz ağlarsınız...

O gün o kadar iyiydi de bugün neden böyle?

Bugün hangi sanatçılarımız ve onların yapıtlarıyla ülkemize insan çekebiliyoruz? Hangi festivalimizin hakkını verebiliyoruz ve dünya çapında üne kavuşmasını sağlıyoruz?

Sanata ve sanatçıya yeterli önemi veriyor muyuz?

***

Bu Roma döneminde bir devlet politikasıydı. Yetenekli kişileri devlet destekler, evlerinin zeminindeki mozaiklerden sokaklardaki heykellere kadar her yerde sanatçılarının parmak izinin olmasını sağlarlardı.

Zenginliklerini bol odalı saraylarla değil de sanatçılarının eserleri ile gösterilerdi.

Bugüne dönüp baktığımızda Türkiye'nin en değerli sanatçılarını yetiştiren Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi binası yıkılıyor, öğrencilere ve öğretim üyelerine gösterilen binada ise sanat üretmek mümkün değil.

Okul yönetimi kendilerine sunulan çözüm önerilerini ya görmezden geliyor ya da sonucu kamuoyu ile paylaşmıyor.

Aynı yönetim çok da iyi niyetli olmadıklarını gösterircesine önce hocalara 5'er çuval gönderiyor taşınmaya karşı çıkan 5 bölüm başkanını da "görülen lüzum üzerine" diyerek görevden alıyor.

Bakın öğrenciler ve öğretim üyeleri ne istiyor:

- Depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılmak istenilen okulumuza ait deprem raporunu ayrıntıları ile görmek istiyoruz.

- Bağımsız kurullar tarafından yeniden bir inceleme yapılmasını ve deprem raporu hazırlanmasını istiyoruz.

- Bütün hocaların, öğrenci ve mezun temsilcilerinin katılımıyla gerçekleşecek toplantılarla “geçici çözüm” için gerçekçi bir yol haritası çıkarılmasını istiyoruz.

- Narlıdere yerleşkesinde yapılacağı iddia edilen, güçlendirme, yenileme projelerini ve bu projeler için ön görülen süreleri ve bütçeleri bilmek istiyoruz.

- İdari görevden alınan bölüm ve ana sanat dalı başkanlarının göreve iade edilmelerini, kendilerinden ve öğrencilerden yaşanılan bu süreçte akademik tavıra hiç yakışmayan uygulamalar ve söylemler için özür dilenmesini talep ediyoruz.

- Türkiye’nin sanatçılarını ve aydınlık gelecek özlemi içinde olan her bir vatandaşını desteğe davet ediyoruz.

Bu istekler bugünü değil yarını kurtarmak için.

Umarım talepleri karşılığını bulur ve sorunun çözümü için gerçekçi adımlar atılır.

Amaç eğer sanatı yok etmekse sanat sekteye uğrar ama asla yıkılmaz...