Merkez Bankası başkanlarının değişim rallisi devam ederken,ekonomi ile ilgilenen yurttaşların stres katsayısı da yeni rekorlara imza atıyor olmalı! Faiz, enflasyon ve kur sarmalında güncel ekonomiyi takip ederken, müthiş değer ivmelenmesi kaydedilen Bitcoin’in artık uluslararası bir ödeme aracı haline geldiği şeklinde yorumları okuyunca aklıma, 1967-68 yılları arasında, merkezinde sterlinin yer aldığı ve neredeyse İngiltere’yi iflasa götürecek kriz geldi!

O zamanlar özellikle de Birinci Dünya Savaşı öncesi Londra ,uluslararası finans merkezi idi ve pound da bunun resmi aracı idi, deyim yerinde olacaksa. Bugün onbinlerce dolar değer biçilen kriptoparalar gibi dünyanın bütününde geçerli altın bilezikti. Ama üstünde güneş batmayan büyük Britanya’nın savaşan tüm ordusunu finanse etmek zorunluluğu sterlini de kronik olarak krizin içine sürüklediş. Nitekim 1930’lardaki küresel kriz ve genel ekonomik çöküş, bu gelişmelerin bir uzantısı olarak ortaya çıktı. Yine de sterlin o yıllarda bile itibarı en yüksek para birimi idi ve efsanevi İngiliz iktisatçı John Keynes, ironik de olsa sterlini altına tercih edeceğini belirtiyordu!

Sonrası iktisat tarihi okuyanların malumudur: Bretton Wood Baronları tarafından yapılandırılan yeni uluslararası finansın banknot kralı dolar olarak tespit edildi ve sterlin, dolayısı ile İngiliz Ekonomisi 1952’den 1961’lere kadar devam eden krizler sarmalında bugünkü yerine kadar devam eden süreci yaşadı.

Geçen hafta Amerikan 10 yıllık tahvillerde görülen faiz artışı ile beraber tüm dünyayı etkileyen dinamikler bizim borsayı da es geçmedi. Toplam 2.687 trilyon dolar varlığı ile küresel bazda en değerli banka olan ve merkezi New York'ta bulunan JPMorgan Chase’in kurucusu baba Morgan, bir finans dehası olarak kendisine borsa ile ilgili olarak ‘bugün borsada ne olacak?’ diye soran tanıdıklarına gülümseyerek ‘dalgalanacak’ diye yanıt verirmiş. Doğrusu Amsterdam’da 1611 yılında, üstü açık ve çatısı bile olmayan bir avluda kurulduğu zamandan bu yana borsa hep dalgalanıyor! Endüstriyel gelişmeyi finanse etmek amacı ile serbest sermaye akışını sağlamayı hedefleyen Borsa, zamanın ruhu ve beklentileri içinde para kazanma ve kaybetmenin sosyoekonomik laboratuarı olarak dalgalanmadan değerlerin el değiştirmesinin mümkün olmayacağı bir makine gibi işlevini yerini getirmekte.

ABD, ikinci Dünya Savaşı sonrası dönemde,başka bir ülkenin merkez bankasına onsu 35 dolardan dilediği miktarda altını satma taahhüdü ile bugünlere evrilen altın kambiyo standardına bağlı banknot ekonomisinin yaratılmasını sağladı. Yine de o zamandan günümüze sayısız ekonomik krizde test edildiği gibi,hiçbir kağıt parçasına güvenmemek yüzyıllık bir eğilim olarak hep gözlemlediğimiz psikolojik bir yatırımcı tepki biçimi oldu. İnsanlar, krizlerde altın gibi değerli madenlere yönelirken hükümetler de yükselen vergiler, kredilerde daralma, ücretlerde dondurma ve kamu harcamalarında kısıtlanma ile karakteristik önlemlerde debelenip dururlar.

Pandemik dalgalanma ile iflas eden Hollanda'nın ünlü hotelleri Art Hotel Spaander, ünlü İtalyan restoran zinciri Carluccio's ve Amerikan dev perakende şirketi J. Crew Group gibi örnekler ya da SARS-CoV-2 ile katlanarak büyüyen ‘zoom’ profilinde yeni şirketler ya da krizlere rağmen değerlerini koruyan Apple, Google, Microsoft, Amazon, Facebook gibi markaların varolması gibi borsadaki dalgalanmalar ve kriptoparaların değer artışı ya da azalışı hep olacaktır, ancak günün sonunda, herkes elindeki değerin korunduğunu görmek isteyecektir.

Başa dönersek, ekonomik dalgalanmalar moral değerleri bozabilir ancak para ve mali politikalar uygulanırken demokratikleşme ve yargı reformu ekseninde politik ekosistem ile yapısal reformlar yapılmadan çözüm mümkün olamayacaktır maalesef.