Üç milletvekili istifa edip gitti CHP’den.

Ortalık ayağa kalktı. Hain ilan edildiler.

Hayal kırıklığı yaratmış besbelli. Kırgınlık, kızgınlık…

Oysa hayatta asıl olan gerçeklerdir ve sonuç olarak üç vekil, Muharrem İnce’nin kuracağı partiye, yeni bir siyasi hayata yelken açmaya gidiyorlar.

Ne kadar bağırsan da çağırsan da, hakaret de etsen, kendilerine göre sebepleri var.

Hainlik? İhanet? Bu da ne?

***

Zamanın birinde bir psikiyatri profesörüne sardırmıştım.

Adam dönemin Türkiye koşullarında, aykırı aykırı kitaplar yazıyordu.

Çarşıda kafasını kaldırıp sağa sola bakan karısını öldürebilenlerin, hatta sırf bu sebeplerin, ceza indirimine yol açtığı hukuk sisteminin, yani erkeklerin ülkesiydi burası…

Hele aldatmak… Hele kocayı boynuzlamak, ölümlerden ölüm beğenmenin adresiydi.

Şimdi de öyle. Ama 40-50 yıl önce daha da böyle idi…

Doktor  delirmişti sanki…

Evlilikleri, ilişkileri öyle anlatıyordu ki gözlerim faltaşı gibi açılıyordu.

Üzerine bir de Bekir Yıldız’ın “Halkalı Köle”sini hatim edince, evliliklerin bir çoğunun, belli bir süreden sonra  dönüşüme, değişime uğradığını görülüyordu.

Birden fazla insanın olduğu  her türlü birliktelik, fedakarlık, ortak hedef istiyordu.

Evet, bazı ağır hasarlı, sorunları bilinç altına ittirilmiş ilişkiler sürebiliyordu.

Ama hasarlı, gizli öfkelerle dolu, gizli intikamlarla süslü oluyordu.

Ya, aldatmakla sonlanıyor ya da saçma alışkanlıklar türüyordu insan oğlunda.

Fobiler, tikler, alışveriş manyaklığı, alkolizm, kumar  ve türevleri….

Zaten şöyle sonlandırmıştı psikiyatrist hikayesini; “Senin ile ateşli ateşli sevişirken, bir başkasını hayal eden karın mı namussuz olur? Bilmem kaç yılık evliliğini, tüm hatalarını yüzüne haykırarak, başkasına  giden mi namussuzdur?”

***

Ticaret kanunun baş ilkesidir. Tacir basiretli olmalıdır.

Ne olursa olsun, hata patronundur kanunen.

Ticari aracında yapılan her hata patronundur. 

Şoförün hatasını, “Şoför yaptı, bilemem” diyemez, en ağır cezayı yersin.

“Ben çalmadım. Muhasebeci çalmış” diyemezsin, hapsi boylarsın.

Belediye Başkanı, “Benim Haberim yok” diyebilir mi?

Haberin olacak, aileyi, şirketi, sporda takımını, gemide personelini sen ayakta tutacaksın.

Bir arada tutacaksın. Hata varsa dinleyecek, evireceksin, çevireceksin…

***

Sadece bu üçü ve Muharrem İnce mi hatalı peki?

Halen milletvekili olan 4-5 arkadaşım ile konuştum.

“Ön seçim olmazsa, aday olmam” diyorlar…

Bu gizli tepki değil mi? Bu yönetime güvenmiyorum haykırışı değil mi?

“Örgüte, tabana, üst yönetimden daha fazla güveniyorum” demek değil mi?

Doğru ekip yapmazsan, doğru seçimler yapmazsan, kafana göre, taaa Menemen’deki meclis üyesi listelerini bile, Ankara’dan

yüzünü hiç görmediğin  adamları, onun bunun önerisiyle atarsan, daha çok ihanet yaşarsın, adı ihanetse eğer…

Ya da sanırsın ki partnerin seninle ateşli ateşli sevişiyor…

Oysa aklında bir başkası…

***

Atlarsam günaha girerim.

İzmir’de yetişen İzmirli, hatta ölesiye kıskandığım, genç yönetmen (Benden genç yani) Çağan Irmak’ı anmadan geçemem.

Harika eseri, “Babam ve Oğlum”dan  unutulmaz replik…

“Gidenin önünde dağ durmaz…”

***

Olmaz, yetmez… Bir hikayem daha var cebimde…

Zülfü Livaneli ustanın bir hikayesi ; “Saf Gelin”

Beni affetsin çok hızlı ve özetle geçeyim üzerinden.

Saf Gelin’i ailesi 15 yaşına kadar sokağa bile salmadan büyütmüştü köyde.

Hiçbir şeyden bilgisi olmamıştı. Ve Çoban Hasan’a everdiler.

Çoban Hasan durumu anladı ve Saf Gelin’e “Ben senin tanıdığın insanlardan  değilim. Benim bir fazlalığım var” dedi

Ve pantolonunu indirdi.

Saf Gelin çok şaşırdı. O ana kadar bütün insanların önünün düz, kendisi gibi olduğunu zannediyordu.

Sonra tanıştı seksle. Gece gündüz mutlu oldular.

Çoban Hasan, askere gitti. Yıllar boyu sürecek askerlik  dönemi başladı.

Köyün delikanlısı Mehmet, bunu bile bile Saf Gelin’e asılmaya başladı.

Saf Gelin; ”Hasan’da olan kimsede yok. Ondan vazgeçmem” dedi.

Durumu anlayan Mehmet, “Bende de var” dedi,  indirdi pantolonunu…

Bu kez aşk geceleri Saf Gelin ile Mehmet arasında yaşandı, hem de yıllarca.

Gün geldi, Çoban Hasan geri geldi, durumu öğrendi.

Saf Gelin kendini savundu. “Sadece sende yokmuş, Mehmet’te de varmış” dedi.

Çoban Hasan, durumu toparlamaya çalıştı.

“Ben verdim ona. O da benimdi aslında…”

Saf Gelin saniye düşünmedi, “Madem o da senindi, bari güzelini kendine saklasaydın.”

****

Vaz geçti ve gitti…

Aslında Muşluydu…

Aslan gibi kara yağız Anadolu çocuğuydu. 

Hayatını müzisyenlikle kazanıyordu.

Bir yandan eğleniyor, bir yandan para kazanıyor, ayakta durabiliyordu kıt kanaat.

Ümitleri vardı, planları hayalleri vardı…

Çünkü daha 30 yaşındaydı ve gelecekten, hayattan alacağı vardı…

Pandemi patladı işte… Lanet olası…

En çok da müzisyenleri, restoranları, sazları vurdu…

Direndi, direndi…

Zaman su gibi akıyor, Buca’daki virane gecekondusunun kirasını dahi veremiyordu…

Oysa, Muş’taki ailesi gibi olmamacasına yola çıkmıştı.

Babasına annesine, kardeşlerine bakacaktı.

Hayalleri vardı yani…

Hayal dediysek, gökdelenler sahibi olmak değildi hani…

İpi sapı bu kadar hayali…

Belki güzel bir apartman dairesi.

Bu camiadan bile olmayacaktı çocuklarının annesi…

Şarkıcı olmayacaktı. Gece çalışıp çocuklara nasıl bakardı ki?

Pandemi patladı işte lanet olası…

Dayandı  dayandı… Dayanamadı…

Kimseden borç isteyecek yüzü kalmadı. Zaten isteyeceği adam kimdi ki?

O da O’nun gibi bu hayatın adamı… Yok yani yok…

Kapısını kimse çalmadı… Devlete gitti, bankaları hayal bile edemedi…

Baş edemedi hayatla… Hiç de hayallerdeki gibi değildi burası…

Kırık dökük sobasını yaktı… Son bir de sigara…

Közlenmiş kömürü, önce dışarı çıkardı kovasıyla…

Direnmedi… Kararlı adımlarla tekrar dışarı çıktı…

Sonra karbonmonoksit bırakmaya başlayan kovayı içeri aldı…

Bile bile, seve seve, çoşa coşa…

Soba ve karbonmonoksit ölümü oldu…

Vazgeçti ve gitti…

Cumartesi  günü saat 13.00 civarında Narlıdere Cemevi’nden kaldırıldı cenazesi.

Üç beş müzisyen arkadaşı ve görevliler vardı.

Adı;  Erdem. Soyadı; Topuz. Yaşı 30…

Kimse utanmadı.

Kimse ar etmedi.

Kimsenin umurunda olmadı.

Bir götü kırık ajans haberinde bile yoktu.

Çünkü o sıralarda kravatlı abiler birbirlerine plaket veriyordu.

Pandemideki yardımlarını anlatıyor, flaşların içine bakıyorlardı…

Adı; Erdem. Soyadı; Topuz. Yaşı 30…

***

Gizli tutman gereken 5 şey

1-Büyük planın

2-Aşk hayatın

3-Kazandığın para

4-Gelecek hamlen

5-Aile problemlerin

***

DELİ ZİYA 

“Halkı diğerlerine karşı öfkelendirirsek, karınlarının açlığını unuturlar.”