Ataol Behramoğlu. O; Şiir Atlası’nın bilge şairi. O; donanımlı, son derece duyarlı bir yurtsever. O; ilkeli aydın. O; muhteşem birikimiyle zihinsel kapılarımızın açan bir entelektüel! O; bir akademisyen!

“Kardeş, yoldaş, arkadaş, / Omuzdaş, yürekdaş, gönüldaş, / Bütün bu sözcükler, benzerleri / Yetmez tanımlamaya yakınlığımızı, / Hepsini içeren, aşan dostluğumuzu, / Türkçeye doyumsuz sevdamızı, / Yurdumuza aşkımızı, / Yaşama, insana saygımızı…”

İyi şair olmanın bütün özellikleri ondadır. İyi yazar ve iyi çevirmen olmanın da! Tam 65 yılın birikimiyle yazar, yazar, yazar... Aydın hareketleri içinde sorumluluk alarak! “Alnında duyduğu ışığı” topluma yansıtarak Ataol Behramoğlu!

Behramoğlu ile yolu pek çok yerde kesişen, “Kozbeyli Bilgesi” Hüseyin Yurttaş Hocam, şairin yıllar içinde çizgisinden ve coşkusundan bir şey yitirmeden yazıp çizdiğini belirtir. “Onları Tanıdım-Anılar Portreler” kitabında (Tekin Yayınevi-1994) da şöyle der; “Sosyalist hareketler ve örgütler içinden gelen genç şairlerce çok sevilen bir dost, bir ağabeydir. Çevresini etkileyen aydındır, şairdir ama bazı şairler gibi etrafında müritlerden oluşan bir halka oluşturan şairlerden olmamıştır. Bence yalın tutumu burada da etkin olmuştur. Sevecen, hoşgörülü, yaklaşımcı, yabancı dil zenginliğiyle kendisini donatmayı bilmiştir.’’

Bu bölüme, Yurttaş’ın “Şairin Göçü’’nden 3 dize alıntılayalım: “nasıl göçer bir şair / göçtüyse / ataol’dan sorulur”

Ataol Behramoğlu, Yurdu Teninde Duymak’ın Giriş’inde, bir şairin sürgünde yurt özlemini nasıl giderme hayalini yaşadığını anlatır: “1980’li yılların ikinci yarısında, 12 Eylül zindanlarındaki mahpusluk deneyimi sonrasında, Fransa merkezli fakat dünyanın dört bir bucağını kapsayan sürgünlüğümde, en çok hayal ettiğim şeydi bu; tüm ülkeyi şiirlerimi okuyarak dolaşmak…”

Usta hayalini gerçekleştirmiştir günümüzde.

KAVGANIN DA ŞAİRİ

Ataol Behramoğlu Usta en çok “okunan ve tanınan’’ şairimizdir. Dünyayla, insanla, toplumla söyleşendir, yaşamın ozanıdır. Hep evlerimizdedir, yanıbaşımızdadır. Behramoğlu için şiir, “dünya barışına, daha insanca bir yaşama’’ aittir!

O sadece sevda değil kavganın da şairidir! Pir Sultan gibi cellatlarına acıyacak kadar; “Cellat uyandı yatağında bir gece / Tanrım dedi bu ne zor bilmece; / Öldükçe çoğalıyor adamlar / Ben tükenmekteyim öldükçe’’

Onun şiirleri, bir “hesaplaşma’’, sanatın diliyle bir “başkaldırı” manifestosudur! “Yürümek”teki dörtlüklerinden birinde dilllendirdiği gibi; “Dağ başını duman almış / İşimiz çok, vaktimiz dar /

Vatan ağır yaralanmış / Yürüyelim arkadaşlar’’

“Dünyayla Söyleşen Şair” Ataol Behramoğlu’nun şu anısını hem kendisinden dilemiş hem de , daha önce de Cumhuriyet’teki köşesinde de okumuştum; “1983 yılıydı. O yılın kasım ayında 8 yıl hapis

cezasına mahkûm edilen bir kaçak olarak gizlendiğim bir evde Cumhuriyet’in kitap fuarına ilişkin ekinde gördüğüm karikatür şu andaymışçasına gözlerimin önündedir. Boş bir masa önündeki kuyrukta şen şakrak bekleyen insanlar. Masanın arkasında iki fuar görevlisi konuşuyor:

- Yazar sekiz yıla mahkûm oldu gelemiyor demediniz mi?

- Dedik, ziyanı yok, bekleriz diyorlar...”

İNSAN KENDİSİNİN RÜYASIDIR

O fuarlarda, imza günlerinde her yaş grubundan okurla biraraya gelmek, sohbet etmek, onlara kitap imzalamak, onların sevgi sözlerini işitmek bir yazarın alabileceği en büyük ödül, tadabileceği en eşsiz mutluluk olmalı... Behramoğlu da “Yurdu Teninde Duymak” derken de düşündüğü de böyle bir şey olmalıydı. İfadesiyle; “Sekiz yıla mahkûm olmuş yazarına kitap imzalatmak için sekiz yıl beklemeye hazır olan bir okur kitlesini hiçbir karanlık güç teslim alamaz!”

“İnsan kendisinin rüyasıdır’’. “Hayatımız tek başına kendimize ait değildir, bütün bir hayattır. Çevremizdekilerle, arkadaşlarımızla, dostlarımızla birlikte oluşturduğumuz bir hayattır.” ifadeleriyle felsefesini de aktarır bize Ataol Behramoğlu. “Şiir organik bir şey olmalıdır. Kendi yaşamımızdan fışkırmalıdır!’’onun için.

“Ne Çok Hain”, Ataol Behramoğlu’nun en çok okunan kitapları arasındadır. Bu kitabında inci dizeli şiirlerden yapılmış seçmeler yer alır. 2012’de “Cumhuriyet” gazetesindeki köşesinde yayınlanan “Kara Bir Rüzgâr” bu şiir dizisinin ilkidir. Bu şiirlerden özellikle “Ne Çok Hain” ve “Yunus Gibi” adını taşıyanların sosyal medyada paylaşılarak; mitinglerde, kitlesel toplantılarda okunarak yüz binlere, milyonlara ulaştığını söyleyebiliriz. “Yunus Gibi”, Adalet Yürüyüşü’ne katılan şairin

kendisi tarafından orada da kameralar önünde okunmuş, böylelikle toplumsal-siyasal tarihimizde iz bırakan şiirler arasında yerini almıştır.

İlk bölümü izleyen “Gezi Onurumuzdur”, “Eğlencelikler”, “Hoca ile Despot” ve “Yürümek” başlıkları altında toplanan şiirlerle birlikte, bütünüyle bu kitap, yüreği ülkesi ve insanlık için çarpan bir şairin, şiirin olanaklarıyla ülkesine ve insanlığa seslenişidir.

“Yürümek”teki dörtlüklerden birinde dile getirildiği gibi: “Dağ başını duman almış / İşimiz çok, vaktimiz dar / Vatan ağır yaralanmış / Yürüyelim arkadaşlar.’’

Attilâ İlhan; şiirin “heyecanla aklın dengesini içerdiğini’’ savunur ve ekler; “Heyecan, duygusal düzeydeki izlenimleri yoğunlaştırırsa, akıl bilgi düzeyindeki verileri şiire katar!’’ Bence; Ataol Behramoğlu bunu en iyi yapan ozanlar arasında ilk sıradadır!

BİR SABAH TÜRKÜSÜ

Ataol Behramoğlu, şimdi iki yeni, yepyeni kitabını buluşturdu okurlarıyla; “Suçlusunuz” ve “Cezaevi Güncesi-Hapishanelerde Bir Sabah Türküsü”.

“Suçlusunuz”, Behramoğlu’nun Cumhuriyet’te yayımlanan şiirlerine de ev sahipliği yapıyor. Bu yönüyle “Ne Çok Hain” şiir kitabının da bir devamı niteliğinde. Ayşegül Tözeren şöyle tanıtmış kitabı; “Çağımız gün geçtikçe, şiirden ve şiirin yüreğinde hep saklı olan hakikatten uzaklaşıp, vasatizm ideolojisinin hükümranlığına girerken, Ataol Behramoğlu’nun şiiri görünür kılmaktaki ısrarı ve inadını, başlı başına bir direniş olarak okuyabiliriz. Şairin direnişi…

Behramoğlu’nun vicdanlı kalemi, son altmış yıldır gözünü bile kırpmamış bir karşı bellek olarak, öteki her kimse onun nefesini şiirle buluşturmaktan hiç vazgeçmedi ve şair bu ediminde hiçbir zaman çatışma alanları yaratmadı, birlikte yaşama olanağının coşkusunu anımsattı. Kalemi eline aldığından beri, sendeleyenlere, ‘Yıkılma sakın’ diyen ses oldu.”

Kitabı; “Suçlusunuz” dışında, “Ayvazhan Ağıdı”, “Ömer Reis Ağıdı”, bir Şehit Kızına”, “Çığlık”, “Cezaevinde ölen dost”, “Uğur’a Ağıt Değil Övgü”, “Bu Yangın Yerinde”, “Şehit Evinde Yükselen Çığlık”, “Tevfik Fikret’e”, “Tarık Akan’a”, “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olur”, “Özgürlük ve Onur Üzerine”, “Düello”, “Bir Şaşkın İlkbahar”, “Sanal İstanbul”, “Sözün Bittiği Yer”,Paylaşmak”, “Ağaç”, “Satranç”, “Cellat”, “Sabretmek”, “Bir Aydın Tipine”, “Dr. Goebbels’in Hayaleti”, “Bilimin Çaresiz Kaldığı Konu”, “Çare Çay”, “Çılgın Proje”, “La Havle Vela”, “Düşünmek “ ve “ Yüzüncü Yıl Marşı” şiirleri oluşturuyor.

Şairimiz, önsözünü de şöyle bitirmiş; “Şair bilincinin ve yüreğinin yaşamdediğimiz bu süreci bütün yönleriyle, bütünselliğiyle kavrayıp yansıtabileceğini, kavraması ve yansıtması gerektiğini gösterebilmek umuduyla…”

“Cezaevi Güncesi” de şairin Barış Derneği davası sanıklarından olup Maltepe ve Sağmalcılar cezaevlerinde tuttuğu (1982 Nisan-Aralık) notlardan oluşan kitabı. Foça’da da sıkça karşılaştığım Behramoğlu’nu tanımak, büyük onur! Nâzım Baba’nın ülkesinin şairini okumak; ne keyif!..

Her yıl biraz “delikanlılaşan” Usta’ya; Mustafa Kemâl’in, Attilâ İlhân’ın; Necati Cumalı’nın, Seferis’in, Muzaffer İzgü’nün,Tarık Dursun K’nın, 68’li Ustam Okan Yüksel’in kentinden nice nice seneler!

XXXXXX

SUÇLUSUNUZ

“Suçlusunuz umudun cellatları

Katilleri iyiliğin, merhametin

Ellerinizde çocuk kanı

Ruhunuzda küf, nefret, irin

xxxx

Suçlusunuz savaş dostu, silah sevici,

Tedirgin olan yaşamak sözcüğünden

Acımasızsınız ölüm gibi

Karanlıksınız en karanlık geceden

xxxx

İblissiniz, şeytan, azrail, deccal

Ocak söndüren, kan emici, günahkâr, gaddar

Fıtratınızda düşmanlık, kin

Mayanızda lanet var

xxxx

Cehennem daha korunaklıdır

Saraylarınızın heyulasından

Din tüccarları, anahtarını zindanlarının

Cennetin anahtarı diye pazarlayan

xxxx

Suçlusunuz, ölüm kapıyı çaldığında

Mirasınız çürümüşlük olacak

Dünyayı kefen gibi örten bir gökyüzü

Bereketini yitirmiş bir toprak

xxxx

Sonra hiç yokmuş gibi unutulup

Silineceksiniz dünyanın belleğinden

Bir korku ve ibret öyküsü kalacak

Gelecek kuşaklara sizden”

------------------------------------------------------------------------

TARIK AKAN’A

Onu bir şeye benzet deseler

Derdim ki farksızdı yanardağdan

Dışarıdan sakin, dingin, suskun

İçi ateşle dolup taşan

xxxx

Yurduna duyduğu sevgiydi o ateş

Çocuklara, aşka, özgürlüğe

Ve devleşen bir yangın alevi

Tel örgüler önünde

xxxx

Kardeşim, yoldaşım, arkadaşım

Anın hep capcanlı kalacak senin

En önde olacaksınız Deniz’le birlikte

Kurtuluş şöleninde Türkiye’nin…

4 TEMMUZ 1982

“Işıklı, güzel bir dünya olduğunu hiç unutmamalı. Ama o dünya için savaşırken, acıya katlanmasını da bilmek. Sabır ve dayanıklılık kazanmak.”

GECE

“Boşuna bekledim, izin verilmedi yine. Bazen evim, karım, çocuğum olması düş gibi geliyor , gerçek dışı… Eğer bu hapislik daha uzar ya da öteki hapislik de eklenirse-ki, af çıkmaz, kısa sürede bu davadan beraat gelmezse, öyle de olacak- bu anlamda ciddi sorunlarım olabilir çıktığımda.”(18 Aralık 1982-Sağmalcılar)

EVİMDE…

“24 Aralık 1982 Cuma günü tahliye olduk.”

“Herkesin tırstığı, sustuğu, pustuğu, korkaklığın bütün topluma bulaştığı şu günlerde ‘fedailer mangası’ gibi ortaya çıkıp söyleyeceklerini çatır çatır söyleyen ve tek başlarına da olsalar, doğruları dile getirenlerdendir!” diye tarif eder onu şair-yazar dostumuz Hüseyin Yurttaş.

Ve Nazım Hikmet’in ülkesinin şairinden iki yeni kitap; “Suçlusunuz” ve “Cezaevi Güncesi-Hapishanede Bir Sabah Türküsü”

“Kişiliğinde; hümanizm, yurtseverlik ve sosyalizm değerleri birbirinden ayrılmazca birleşen evrensel şair ve yazarımız.