Bugün, Dünya Tiyatro Günü… Çağlar ötesine uzanan bir geçmişe sahip bu sanat dalı, bir günlüğüne de olsa dünyanın dört bir yanında baş tacı edilecek. Medyada, olağanın dışında bir yer ayrılacak tiyatroculara. Ünlü yıldızlarla röportajlar ön sayfalara taşınacak. Hatta, tiyatro emekçilerinin sorunları bile gündeme gelebilir bu yıl, pandemi yüzünden. Ama, kuşkunuz olmasın, yeni haftaya girmeden her şey unutulmuş olur…

Tarihi, insanlık kadar eski olmalı tiyatronun. Doğanın ve yaşamın gizemini çözemeyen insanoğlu, bu gizemi yorumlamak için oyunlara, danslara başvurdu. Tiyatroculuğun bir mesleğe dönüşmesiyle, insan ilişkilerinin gizemi ya da toplumsal yaşamın sorunları üstüne öyküler yazılmaya, oynanmaya başlandı. Kitleler, kendi yaşamlarına ayna tutan bu sanat dalına tutkuyla bağlandılar. Tiyatro ile seyircisi, bir bütünün birbirinden ayrılamaz parçaları haline geldiler. Aristofanes’in 'Barış'ında savaşın, Shakespeare’in 'III. Richard'ında iktidarın anlamsızlığını duyumsadılar. Çehov’da değişimin kaçınılmazlığı, Brecht’de sömürünün gerçek yüzü ile karşılaştılar. Kimi zaman sahnede kendilerini görmüş gibi oldular, özdeşleştiler; kimi zaman sahnede olup bitenleri dışarıdan bir gözle izleyip, yargılayabildiler, yazarların, yönetmenlerin, oyuncuların verdiği ipuçlarına tutunarak… Kullandıkları yöntem ne olursa olsun, tiyatrocular her zaman iyilikten, doğruluktan, özgürlükten yana oldular. Karanlık hayaller peşinde koşan zavallılardan, diktatörlerden ve uşaklarından hiç hazzetmediler.

Tiyatroların yakıldığı, boyun eğmeyen tiyatrocuların, yazarların türlü sıkıntılara maruz bırakıldığı toplumlarda, tiyatronun tek bir görevi vardır: Doğruları söylemekten vazgeçmemek.

Ülkemizin bu açıdan pek çok ülkeden daha şanslı olduğunu söyleyebilirim. İktidarlara şirin görünmeye çalışan bir azınlık her zaman sahnede olsa da, ana damarın onurlu duruşundan hiç taviz vermediğini biliyoruz. Muhsin Ertuğrul’dan Ulvi Uraz’a, Haldun Taner’den Vasıf Öngören’e, Turgut Özakman’dan Oktay Arayıcı’ya, Güngör Dilmen’den Sermet Çağan’a, Nurhan Karadağ’dan Yılmaz Onay’a, Gülriz Sururi’den Yıldız Kenter’e nice usta bu duruşun unutulmaz temsilcileri oldu. Anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Yaşayan tiyatrocularımız da, onların mirasını en güzel biçimde sahiplenip sürdürüyor. Genco Erkal, Ferhan Şensoy, Rutkay Aziz, Zeliha Berksoy, Tilbe Saran, bu yılın Dünya Tiyatro Günü Ulusal Bildirisi'ni kaleme alan iki usta, Metin Akpınar ve Müjdat Gezen gibi simgesel adları saymakla yetineyim.

***

İçinden geçtiğimiz pandemi günlerinde sahnelerimizin pek çoğu kapalı. Siyasal iktidar, tiyatro emekçilerinin hiçbir sorununa çözüm getirmezken, bazı CHP’li belediyeler özel tiyatroların varoluş savaşımına bir nebze olsun katkı sağlamak için çaba gösterdiler. İzmir Büyükşehir Belediyesi, bağımsız tiyatrolara verdiği desteğin yanı sıra, İzmirlileri yıllardır özlemle bekledikleri Şehir Tiyatrosu'na kavuşturmak için kararlı bir tutum sergiledi. Tunç Soyer’in popülizmi dışlayan, uzmanlığa saygı duyan bir tavırla, kamu tiyatrolarında sorumluluk üstlenmiş ve bu sorun üstüne kafa yormuş uzmanların ağırlıkta olduğu bir Danışma Kurulu oluşturması ve bu kurulun önerisi üzerine, tiyatromuzun en başarılı yönetmenlerinden biri olan Yücel Erten’i kurucu Genel Sanat Yönetmeni olarak ataması tiyatromuz adına büyük bir kazançtır. Başkan Soyer, bu akşamüzeri yapacağı basın toplantısı ile (büyük olasılıkla Büyükşehir’in sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayınlanacaktır) 2021 yılı Dünya Tiyatro Günü’nü bu müjde ile kutlayacak. Bundan sonrası, sevgili Yücel Erten’e ve onun çalışmalarını kolaylaştıracak belediye bürokrasisine kalıyor.

***

İzmir Şehir Tiyatroları serüveninde, unutulmaması gereken adlar var. 1946 yılında Kültürpark’daki Sergi Sarayı’nda ‘İzmir Şehir Tiyatrosu’ adıyla perde açmayı başaran ama kısa süre sonra düşkırıklığı ile kentten ayrılan Avni Dilligil ve 80’li yıllarda yeni bir heyecan yaratmayı başaran Ege Üniversitesi (daha sonra Dokuz Eylül) Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Başkanı Prof. Dr. Özdemir Nutku gibi… Onların çabaları yerel yöneticilerin tutarsız tavırları nedeni ile akim kalmıştı. Bu kez, İzmir’in daha şanslı olduğuna inanıyorum… İzmir tarihine ilişkin değerli çalışmaları olan Efdal Sevinçli’nin “İzmir’de Tiyatro” adlı kitabını ve sevgili dostum Özdemir Nutku’nun yeni çıkan “Sudaki Ayak İzleri, Anılar ve İzdüşümler” adlı iki ciltlik yapıtını, bu serüvene ilişkin bilgi edinmek isteyen okurlara önermek isterim.

Bu yılın Uluslararası Dünya Tiyatro Günü Bildirisi’ni kaleme alan usta oyuncu Helen Mirren’in sözleri ile noktalayalım: “Yazarların, tasarımcıların, dansçıların, ses sanatçılarının, oyuncuların, müzisyenlerin, yönetmenlerin yaratma güdüsü asla bastırılamayacak ve çok yakın bir gelecekte yeni bir enerjiyle, hepimizin paylaştığı bu dünyaya dair yeni bir anlayışla yine meyvelerini verecek. Sabırsızlanıyorum!”