Çeşme- Alaçatı Doğa ve Hayvanseverler Derneği’nin kurucu üyesi Lucie Schlosser Alleene ile pet-shoplarda kabir azabı yaşayan canlılardan, sokaklarda beslenmeyi, korunmayı bekleyen hayvanlara kadar çok geniş bir yelpazede konuştuk. Lucie’nin dediklerine kulak verdikten sonra çevrenize şöyle bir bakın lütfen... Mutlaka bir ya da bir kaç çift çaresiz gözle karşılaşacaksınız, dokunun onlara... Nefesleri olun!

Röportaj / Yücel Öziçer

Pet-shop’dan hayvan satın almanın sakıncaları neler? O canlılar hangi şartlarda vitrine çıkarılıyor?
Yeni bir üye katmak istiyorlar ailelerine, sevmekten sözediyorlar, bir pet shopa gidip çanta seçer gibi bir yavru seçiyorlar. Sonra pazarlık yapıyorlar. Bir ay içinde ölürse yenisinin verilmesi sözünü alıyorlar. Daha başından yanlış, başından çirkin, sevgi bunun neresinde? O cam kafesin içinde görüp aşık olup, satın alınan şirin bebeğin annesi, küçük bir kafesin içinde tüyü pisliğine bulanmış bir halde kimbilir kaçıncı doğumunu yapıyor o sırada, ta ki doğuramayana ya da ölene dek, sonra barınak ya da orman ya da ölüm oluyor sonları.
Üretim yerlerindeki sağlıksız koşullar yüzünden yavruların da bir kısmı o vitrine varamadan ölüyor. Varanların da çoğunda geldikleri sağlıksız koşullar yüzünden ölümcül hastalık çıkma oranı çok yüksek. Kimisi bavul ticaretiyle geliyor, ses yapmasınlar diye uyutularak, büyük bir kısmı bu yolculuklardan sağ çıkmıyor. Eskiden bunlar bilinmez, duyulmazdı ama artık sosyal medya sayesinde herkesin haberi var bu karanlık, zalim ticaretten. Bunu bile bile bu alışverişi yapan her kimse, o damızlığın yaşadığı dramdan da, bavulda ölüp giden yavrunun vebalinden de sorumlu.


Onları sahiplenmeden önce bilinmesi gereken neler var?
Bu çok ciddiye alınması gereken bir karar, en az çocuk sahibi olmak kadar. Çünkü o 15 yıl boyunca hiç büyümeyecek ve yaşadığı süre boyunca size ihtiyacı olacak. Buna hazır olup olmadığınızı sorgulamalısınız.
Tuvalet ve gezinti ihtiyacı ve tüy dökmeleri ilk kabul etmeniz gereken gerçekler ki bunu tekrar tekrar söylemek gerekiyor, kedi ve köpekler tüy döker ve tüm canlılar gibi çiş ve kaka yaparlar. Bir yavru istiyorsanız şayet tuvalet eğitimi süresince sıklıkla sürprizlerle karşılaşacağınızı bilmelisiniz. Bebek o, dişleri de kaşınacak. Aldığınız onca oyuncağa rağmen bir ayakkabı kaçıracaktır ilk fırsatta, daha buna tahammülünüz yoksa vazgeçin.
Sevgi, emek ve sabır ister. Bu emeği ve sabrı verebilecek misiniz? İki kere düşünün. Sonrasında veteriner masrafları, çıkabilecek her türlü hastalık ve nihayetinde yaşlılık. Bütün bunları göz önüne aldığınızda o canlıyı gerçekten terketmeyeceğinize eminseniz onları sahiplenin.
‘Onlar oyuncak değil, hediye değil’ uyarılarına ısrarla kulak tıkayanlara neler dersin?
Bu masumların yaşadıkları acıların baş kahramanlarından sayıyorum ben onları. 14 Şubat geliyor, şimdi yine aynı kabus bizim için. Havada aşk kokusu varken, çok romantik geliyor her iki tarafa da, bir de boynuna kırmızı kurdele takmıyorlar mı, pelüş ayı gibi? Sonra o aşk bitince yeni sevgili eski sevgilinin hediyesi diye köpeği istemiyor mesela, hoop köpek gidiyor, nereye, bilen yok, sonra bunun adı aşk, aşkınız batsın!
‘Satın alma, sahiplen’ diyenlerdensin...
Barınaklar ve geçici yuvalar ağzına kadar dolu, her boy, her yaş grubu ve ırktan köpek var. Siz onlardan birinin kurtarıcısı olmazsanız orada ölümü bekleyecekler. Barınakların çoğu girişi olup, çıkışı olmayan birer ölüm kampı. Yetersiz beslenme, soğuk, hastalık, büyük bir kısmında ilgisizlik ve kötü muamele, en iyi şartlardakinde bile güçlü olanın kazandığı bir yaşam savaşı var. Evde bakılıp barınağa terkedilen köpeklerin bir yıldan fazla yaşama şansı neredeyse yok gibi, hele küçük ırksa bu süre daha da kısalıyor, yavruları söylemiyorum bile, onların yaşaması imkansız gibi bir şey. Bir gitsinler diyorum barınaklara, paylaşılan yüzlerce sahiplendirme ilanına bir alıcı gözle baksınlar, bu konuda uğraşan insanlarla iletişim kursunlar, ailelerine katacakları şahane bir çocuk bulacaklar ve bu kurtarılmış bir hayat olacak. Bir hayatı kurtarmaktan daha öte, daha kutsal ne olabilir ki şu dünyada...


Sizinle yaşayan kaç dostunuz var?
Dokuz muhteşem çocuğumuz var... İki de geçici ailesi olduğumuz ufaklık şu an bizimle beraber. Sekiz köpeğimiz ve 18 yaşında bir kedimiz var.
Köpeklerimizin bir kısmı üç bacaklı, biri de yarı kör... Zorluğu var mı desem?
O kadar kolay uyum sağlıyorlar ki bu duruma, doğanın onlara verdiği olağanüstü bir güç bu. En güçlü, en hızlı iki çocuğumuz üç bacaklı olan Bıdık ve Bambi mesela. Şu an 5 yaşındalar, bugüne kadar diğerlerinden daha özel bir ilgiye hiç ihtiyaçları olmadı, sağlıklarıyla ilgili her hangi bir desteğe de. Yine tek gözü görmeyen Cadı için de aynı şey geçerli... Sokaklar onlar için daha zor olabilirdi, ama evde o eksiklikleri artık görmüyorsunuz bile. Siz onlara yaşayacak sevgi dolu bir yuva verdiğiniz zaman, onlar hayatla olağanüstü bir şekilde başa çıkabiliyorlar.
Yakın geçmişte kaybettiğin bir eşeğin vardı, nasıl sahiplendin?
Facebook’ta gördüm fotoğrafını. Yıllarca çalıştırılmış, hor kullanılmış, sonra çalışamaz olunca moloz çöplüğüne terk edilmiş aç ve susuz yavaş yavaş ölsün diye. Şansına Kuşadası’nda yaşayan Oya Süme Davidson bulmuş onu, kontrollerini yaptırıp geçici korumaya almış hemen ve ilan açmış. O kadar kötü görünüyordu ki içim gitti, eşim Marc’ın da öyle... Ve hemen sahiplenmek için aradık Oya Hanım’ı. ‘Emin misiniz? Güzel bir eşek değil’ demek zorunda hissetti, beğenmediğinden değil, bizden önce bir safari park sahiplenmek istemiş ama çirkin bulup vazgeçmişler, üzülmüş çok Oya Hanım. Sonra onu ikna ettiğimizde, kızımızı bir yarış atı aracına bindirip konforlu bir şekilde bize ulaştırdı, arabanın kapısı açılıp da arabadan indiği anı asla unutamam, hayatımdaki en muhteşem anlardan biridir o an. Dünyanın en güzel kızı karşımdaydı benim için o an. Can dostum Öncel (Öziçer) de benimle aynı hisleri paylaşıyordu bu yüzden ona kendi adını vererek isim annesi oldu. İki buçuk yıl paylaşabildik ne yazık ki sadece hayatımızı. Şu hayatta kucağımda uyuyan koca kafalı bir eşek oldu, bunun ne büyük bir mutluluk olduğunu yaşama şansım oldu, ben buna nasıl şükretmeyeyim.


Onlar sana neler hissettiriyor?
İçim titriyor, burnumun direği sızlıyor. Her geçen gün daha mahcup bakıyorum hepsinin gözlerine, ırkım adına özür dileyerek, çok büyük acılar yaşatıyoruz onlara, haketmiyorlar bunu. Üreterek, satın alarak, terkederek, sessiz kalarak bir ucundan ortak olunuyor bu vahşete. Bilinçsiz alınıp terkedilen her yavru bilinmeze gidiyor. Ama sokağa, ama barınağa, ama dövüşçülerin eline eğitim niyetine parçalatmaya, ama bir tecavüzcü manyağa. Sert geliyor bunlar, duymak istemiyor kimse ama gerçek bu. O sözde en masum ‘evde denedik çok tüy düküyordu verdik’ cümlesinin ardından gelen büyük trajediyi görmüyor, görmek istemiyor kimse.
Yerel yönetimler sokak hayvanları konusunda neler yapabilir?
Öncelikle barınaklardaki ve sokaklardaki canların yaşam hakkına saygıları olmalı yöneticiden personeline tüm yönetimlerin. Rehabilitasyon merkezi ve barınakların düzeltilmesi ve buralardan vicdanlı ve hayvansever insanların sorumlu olması gerekiyor. İstisnaları olsa da, çoğunun hali korku filmlerini aratmayacak halde. Bir çoklarında röntgen cihazı bile yok, ilaç yok, veteriner sözde var ama yok, yeterli personel yok, kontrol yok. Küçücük kafeste, ıslak betonun üstünde, pisliğinin içinde yaşamak hiçbir canlıya reva değil. Barınaklar gözden ırak yerler olduğu için umursamıyor yerel yönetimler. Hele bir de gönüllüleri olmayan ilçe barınakları var ki hergün onlarcasının görüntüleri yansıyor sosyal medya hesaplarınıza. Çiçek ekmeye ayrılan bütçenin ve personelin onda birini ayırsalar bu canların günahına girmemiş olurlar. Bir diğer en önemli yapılması gerekense kısırlaştırma. Sistemli bir şekilde sokak hayvanlarını kısırlaştırmadığınız sürece sokakta popülasyon artmaya devam edecektir. Zehirlemeler, ormana atmalar, barınağa tıkmalar çözüm yolu değil. Aslolan önce yaşam hakkına saygı.


Hayvan sevmek demek, ille de evde beslemeyi değil ama bir şekilde onlara dokunmayı gerektirir değil mi?
Yaşam şartlarınız buna uygun olmayabilir, ama onlara yardım etmenin tek yolu alıp evde beslemek değil. İstedikten sonra herkes bir başka canlının hayatına bir ucundan dokunabilir. Bir sokak köpeğinin altına bir battaniye sererek de olur bu, sokağındaki kediyi götürüp kısırlaştırarak da, evde kullanmadığın bir ısıtıcıyı, minderi bağışlayarak da, bir paket mama alarak da. Nakil gönüllüsü aranır bazen bir semtten, diğerine. Uçuş gönüllüsü olunabilir mesela, yeni yuvasına gitmek için bekleyen çocuklar var. Bu ay Paris’te yaşayan dostlarımıza sahiplendirdiğimiz Eylül’ü götürüyoruz yeni ailesine, onu götürürken bir başkasını da Frankfurt’ta yeni ailesine teslim edeceğiz. Geçici yuva en hayati ihtiyaç. Kedi ya da köpek sahibi olmak isteyenler için de kendilerini denemek için harika bir tecrübe bu, hem bir canın kurtuluşuna destek olup, hem de bu sorumluluğa hazır olup olmadıklarını görmeleri için bir şans...
Maddi desteğin de hayati önemi var, bugün bizim gibi birçok dernek var, gönüllülerin çabalarıyla kurulmuş ve ayakta durma çabasında olan. Hepimizin desteğe ihtiyacı var bu yolda. Hiç mi vaktiniz yok ayıracak, işinizin başından mı kalkamıyorsunuz, düzenli bağışçı olabilirsiniz bütçenize göre, ister 10 lira ister 100 lira, bir talimat vermeniz yeterli bilgisayar başında. Yeter ki çorbada benim de tuzum olsun deyin, dokunmak isteyin onların hayatına.
Turistik işletme sahibisiniz...Kapılarınız hayvanlara açık... L'Olivier'in bu anlamda misyonu ne?
Evet bir kırevimiz var Ovacık’ta. Kapılarımız onlara ve onları sevenlere sonuna kadar açık. Hayvanlardan korkan, çekinen, rahatsızlık duyanları kabul etmiyoruz, rezervasyon taleplerini nazikçe geri çeviriyoruz. Kedisini, köpeğini, hatta papağınını alıp gelen var, sevgi pıtırcığı gibi fırlıyorlar her odadan, öyle güzel bir enerjimiz oluyor ki bu sayede. Hayvan sahiplerini ağırlamak da çok daha kolay ve keyifli. Empati konusunda muazzam insanlar oluyorlar genelde. Misafir ettiğimiz hayvanlarla ilgili hiçbir kuralımız yok bu nedenle. Sahipleri bu konuda o kadar bilinçli, saygılı ve hassas oluyorlar ki, hem bize, hem diğer konuklara ve onların evcil hayvanlarına karşı, sevgi ve saygı yoğun bu ortam kendi keyifli düzenini yaratıyor.
Biz oda gelirimizin bir kısmını sokak hayvanları için bağışlıyoruz misafirlerimiz adına, bu aslında başka işletmelere de örnek olabilir umuduyla yaptığımız birşey. Her işletme minicik, sembolik bir katkı koysa öyle büyük bir güç, bir destek çıkacak ki ortaya.



40 hayvanımızı Avrupa’da sahiplendirdik


Çeşme- Alaçatı Doğa ve Hayvanseverler Derneği’nin (ÇESAL) çalışmaları hakkında bilgi verir misin?
ÇESAL Derneği olarak amacımız Çeşme Yarımadası’nda aç, susuz, yaralı, yardıma muhtaç hayvanın kalmaması ve kontrolsüz üremenin de önüne geçebilmektir. Bunun için kısırlaştırma çalışmaları yapıyoruz. Dişi ya da erkek demeden merkezimize aldığımız ya da geçici yuvalara koyduğumuz tüm köpekleri kısırlaştırıyoruz. Düzenli besleme yapıyoruz. Merkezimizde şu anda 170 köpek 40’a yakın kedi bulunmakta ve sayı sürekli değişiyor. Yüzlerce de Çeşme mahallelerinde. Alaçatı deniz tarafı, eski çöplük bölgesi, Ovacık, Reisdere, Dalyan köylerinde ya kendimiz ya da gönüllüler aracılığıyla besleme yapıyoruz. Özellikle kış aylarında yazlıkçıların gitmesi ile birlikte aç hayvan sayısında inanılmaz bir artış gözlenmekte. Bazı restoranlardan yemek artığı alsak dahi ayda 150 paket yani 2 ton civarı kuru mama (köpek, kedi ve yavru köpek) dağıtıyoruz. En büyük ihtiyaçlardan biri mama desteği…
Yaralı ve hasta hayvanları tedavi ettiriyoruz. Gerek barınaktan çıkarılan gerek sokaklarda kaza geçirmiş, diğer köpekler tarafından hırpalanmış ya da hastalanmış hayvanları derneğimizin anlaşmalı olduğu ve özel fiyat listesi uygulayan veterinerler aracılığı ile tedavi ettiriyoruz. Klinik masraflarımız çok fazla, borçlar da çığ gibi büyüyor.
Mümkün olduğunca daha fazla hayvanı sahiplendirmeye çalışıyoruz. Çeşme, İzmir, İstanbul ve yurtdışında sahiplendirme çalışmalarımız sürekli devam ediyor. Sahiplendirdiğimiz tüm köpeklerin takibini de yapıyoruz. Yurtdışı sahiplendirmelerini İsviçre’deki bir dernek ile ortaklaşa yürütüyoruz. Sadece 2017 yılında 40 hayvanımız Avrupa’da çeşitli şehirlere yuvalandı.


Farkındalık kampanyaları düzenliyoruz. Satın Alma Sahiplen/ Bir Kap Su Bir Kap Yemek / Beni Terk Etme - bu 3 mesaj etrafında elimizden geldiğince sosyal medya paylaşımları, billboardlar, posterler, el ilanları yaptırmaya ve insanların özellikle de çocukların bilinçlenmesine katkı da bulunmaya çalışıyoruz.
Tamamen bağışlarla yaşayan bir derneğiz hiç bir devlet kurumundan bir maddi desteğimiz yok. Bu nedenle her fırsatta etkinlik, stand açma, ürün satma, yemek organizasyonu gibi faaliyetleri de yapmaya gayret ediyoruz. 2 maaşlı personelimiz, bir dernek arabamız var. Aylık kira, maaşlar, mama masrafı, klinik, benzin, ilaçlar, iç dış parazit ilaçları ve diğer masraflar 20 bin TL. civarında ayrıca çalıştığımız kliniklere de birikmiş çok borcumuz var.
Merkezin sürekli ihtiyacı oluyor, çit, konteyner, ısıtıcı, battaniye, kulübe, hayvanların şartlarını iyileştirmek için bir sürü gerekli şey var ama yetişemiyoruz...
Kişisel bağışlara da kurumsal bağışlara da çok ihtiyacımız var, aylık sürekli gelebilecek, örneğin mama firmalarından bağış, malzeme bağışı, ilaç bağışı ve bunun dışında düzenli para bağışı da bizim için çok önemli...
ÇESAL için detaylı bilgiyi http://www.cesal.org.tr - http://www.petsinturkey.org/) adreslerinden alabilirsiniz.