İlk çocuk kitabı yayınlanan, yayınlanmayı bekleyen tamamlanmış üç kitabı ve sırasını bekleyen onlarca hikayesi olan Filiz Çiçek için yazmak, ‘aşk’ gibi...

Zonguldak Gümeli Yaylası'nda, dünyanın en yaşlı beşinci canlısı olan, 4 bin 114 yaşındaki porsuk ağacı, Filiz Çiçek’in ilk çocuk kitabına ilham oldu. ‘Doğa Meclisi- Ormanlar Yanmasın’la çocuk kalbine dokunan Çiçek ile yazın hayatını konuştuk.

Çocuk kitabı yazma fikri nasıl doğdu?

Yazmayı hep sevdim ve kendimi bildim bileli yazıyorum. Ortaokul, lise yıllarında kısa hikayeler yazardım, üniversite yıllarında da devam ettim. Ve gazetecilik hayatım boyunca yazdım. Gazeteci ve köşe yazarıyken saatlerce haber ve makaleler yazardım sonra da dergilerde editörlük yaptım ve dergi yazıları yazmaya başladım. Hayatımın her döneminde yazdığımı ve yazmaktan kendimi alıkoyamadığımı hatırlıyorum. Biraz da tekdüzelikten kaçmak, hayatıma anlam katmak için yazdım sanırım.
İnsanlar gazeteleri açtıklarında haberler görür ya, ben hayat hikayeleri, kitaplar görüyorum. Bazen yazma isteği öyle ağır basıyor ki (arkadaşlarım bunun, ilham olduğunu söylüyorlar) uykularım kaçıyor. Yayınlanmış bir çocuk kitabım var ama yayınlanmayı bekleyen, tamamlanmış 3 kitabım ve yazmak için heyecan duyduğum onlarca hikaye var aklımda.
Yetişkin kitapları yazarak başlamıştım, ilk kitaplarım psikolojik gerilim kitaplarıydı. Henüz yetişkin kitaplarım yayınlanmadı. Dört yıldır Beyaz Balina Yayınları için çalışıyorum. 2 yıl dışardan çalıştım, son 2 yıldır da Beyaz Balina Yayınları'nda tam zamanlı olarak editörlük yapıyorum. Dolayısıyla sabahtan akşama kadar çocuk kitapları okuyup yayına hazırlıyorum.
Hani bir söz vardır, "İnsan yediklerinden ibarettir" derler. İnsan aslında okuduklarından ibarettir. Son 4 yıldır, sabah akşam çocuk kitabı okuyunca, çocuk kitabı çıktı ortaya ve Doğa Meclisi-Ormanlar Yanmasın! kitabını yazdım.

"Yazma isteği öyle basıyor ki, uykularım kaçıyor" diyorsun, bu hissi tarif eder misin?

Hani aklında bir fikir vardır, bir şeyi yapmayı çok istersin ve hep onu düşünürsün, öyle bir duygu. Biraz da aşk gibi, tutkuyla istiyorsun yazmayı. Bitene kadar kitabını düşünüyor, tasarlıyorsun.
Bir kitabı yazmaya başlamadan önce kafamda hikayeyi kurguluyorum, bilgisayarın başına oturana kadar hikayeyi, olayları, diyalogları, tasvirleri aklımda evirip çeviriyorum. Aklımda yazıyorum yani. Derken sonunda bilgisayara kavuşuyor ve kafamdakileri aktarmaya başlıyorum. Fakat bir süre sonra bırakma vakti geliyor. Yatağa girdiğimde bazı bölümler ya da konuşmalar içime sinmiyor veya devamıyla ilgili yeni fikirler aklıma geliyor. Kalkıp düzeltmek, değiştirmek veya devamını yazmak istiyorum.
Yine de kendimi yatakta kalmaya zorluyorum. Birkaç saat yatakta dönüp durduktan sonra uyuyabiliyorum. Çünkü devam eden bir yaşamım, sorumluluklarım var. Beni bıraksalar, sabahtan akşama kadar ya da akşamdan sabaha kadar yazmak isterim.
Bazen beni, kitaplar ve internet bağlantısı olan bir odaya kapatsınlar, arada bir yemek ve su versinler, ben günlerce, haftalarca kitap okuyayım, kitap yazayım istiyorum. Sanırım benim için en güzel tatil bu olurdu ve çok rahatlamış olarak çıkardım odadan.



Doğa Meclisi- Ormanlar Yanmasın kitabının olay örgüsünü özetler misin?

İki yıl önce Zonguldak Gümeli Yaylası'nda, 4 bin 112 yaşında bir porsuk ağacı bulundu. Uzmanlar bu ağacın Tunç Çağı'nda filizlenmeye başladığını tespit ettiler. Ve eğer insanlar zarar vermezse, yangın çıkmazsa 4 bin yıl daha yaşayabileceğini açıkladılar. Dünyanın en yaşlı 5. canlısı bu ağaç ve insanların kalay ve bakırı karıştırıp tunç elde etmeyi başardığı dönemlerden beri yaşıyor.
Bu ağaç beni çok etkiledi çünkü destansı bir varlık, dev gibi bir anıt ağaç. Ülkemiz için çok önemli bir değer. Ağaçlarımız, ormanlarımız bizim en önemli değerlerimiz arasında. Çocuklarımıza bunları anlatmamız gerekiyor ve onlara, bir şeyi anlatmanın en iyi yolu hikayelerdir. Porsuk ağacının haberini okuduğumda kafamda, Doğa Meclisi'nin hikayesi şekillenmeye başladı ve kitap sonra ortaya çıktı. Zamansız bir hikaye, Anadolu'da bir köyde geçiyor. Fabl türünde; hayvanlar, ağaçlar ve insanlar birbirleriyle konuşuyorlar. Bizler, hayvanlar ve bitkilerle iletişim kuramadığımız için çoğu zaman onların canlı olduklarını unutup onlara, çıkarlarımız doğrultusunda zarar verme hakkını buluyoruz kendimizde. Ağaçların, hayvanların canlı olduklarına vurgu yapmak için hikayemde onları da konuşturmayı tercih ettim.
Ağaç kuşla, sincap kaplumbağayla konuşabiliyor, karıncalar şarkı söylüyor hatta onların dilinden anlayan insanlarla iletişim kurabiliyorlar. Baharda ormanın, bitkilerin uyanışıyla başlıyor hikaye. Destan Baba (yani bizim 4114 yaşındaki ağacımız) ormanda bir otorite. Hayvanlara ve bitkilere yardım eden, onları koruyup kollayan bir karakter. Bir de Mehmet Çoban var, o da oldukça yaşlı. Mehmet Çoban'ın meraklı, her şeyi soran, meraklı bir torunu var adı, Efe. Aslında Efe de hayvanlarla konuşabiliyor ya da onların söylediklerini anlayabiliyor ama bunu hikayenin sonunda öğreniyoruz.
Neyse baharda, ormana duman kokusu yayılıyor ve Destan Baba, Doğa Meclisi'ni toplantıya çağırıyor. Doğa Meclisi'nin bu toplantısına Torosların parsı, altın çakal, çengel boynuzlu dağ keçisi, küçük akbaba, cam kanatlı kelebek, çekirge, köstebek, kurbağa, tilki, yarasa, alakarga, bozayı, ceylan, doğan, leylek, eşek gibi Anadolu'da yaşayan bütün hayvanların temsilcileri ve Mehmet Çoban katılıyorlar. O toplantıda Doğa Meclisi önemli bir karar alıyor. Bu kararı insanlara duyurma görevi Mehmet Çoban'a veriliyor. Ancak büyük bir yangın çıkıyor ve...
İstersen hikayeyi anlatmayı burada bırakayım. Merak eden çocuklar, kitabı okusunlar. 7, 8 ve 9 yaş grubunun ilgisini çekebilecek bir hikaye olduğunu düşünüyorum.

İlk kitabının yazım aşamasında neler yaşadın?

Kitabın yazım aşamasında hiçbir zorluk yaşamadım, her şey çok zevkliydi. Birkaç ayda kitabın yazımı bitmişti. Önemli olan yayımlanmasıydı ve Beyaz Balina Yayınları'nda editör olarak çalıştığım için ilgili insanlara ulaşmak zor olmadı. Genel Yayın Yönetmenimiz Bülent Oktay ve editör dostum Aslı Onat beni çok desteklediler. Bülent Bey'e bu kitapla ilgili projemi anlattığımda ve o bana, "Yazın Filiz Hanım!" dediğinde öyle bir hevesle başladım ki yazmaya, tutabilene aşkolsun.
Bülent Bey ve Aslı'nın desteği, teşviki olmasa bu kadar umutla başlayamazdım bu kitaba.



Çocuk kalbine dokunmak nasıl bir şey?

İnanılmaz! Tek kelimeyle inanılmaz! Biliyorsun bir kızım var. Onu yetiştirmek, onunla zaman geçirmek harika ama şimdi, çocuklar için yazdığımda ve kitap vasıtasıyla çocuklarla bir araya geldiğimde çok mutlu oluyorum. Çocuk kalbi çok kırılgan, çok özen, dikkat isteyen bir mücevher. Onu koruyup kollamak, eğitmek, büyütmek, sevgiyle beslemek gerekiyor. Çocuklara kitaplarla gittiğinizde büyük bir sevgi ve merakla karşılanıyorsunuz.
Rize-Çayeli'nde çocuklarla buluştuk. Çayeli'nde olacağımı duyan 9 Mart İlkokulu öğrencileri, kitabımın ilk bölümünü bir tiyatro oyunu olarak hazırlamışlar. Sahnede, kendi hazırladıkları kostümler içindeki çocukların kitabımdan bir bölüm oynadıklarını görmek çok büyük bir mutluluktu.
Şunu söylemek istiyorum; çocuklara bir şey verdiğinizde ve sevgiyle yaklaştığınızda 10-20 katı sevgiyle karşılanıyorsunuz. Onların gözlerinde gördüğüm o parıltı, hayranlık, tüm yorgunluklara değiyor, inan bana.

Kitabın şimdiden 3 bin çocuğa ulaşmış. Bu proje nasıl hayata geçti? Devam edecek mi?

Rize Çayeli ve Trabzon Sürmene'de "Çocuklarımız Okuyor, Yazarlarla Buluşuyor ve Hikaye Yazıyorlar" adıyla proje başlatıldı. Kaymakamlıklar, Belediye Başkanlıkları, İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri, çocukların kitap okumasını ve hikaye yazmalarını teşvik etmek amacıyla bu projeyi başlattılar ve kitabımdan 3 bin tane alarak okullarda ücretsiz olarak dağıttılar.
Ayrıca her gün kesintisiz birkaç saat, tüm okullarda kitap okuma etkinliği yapıyorlar. Ne kadar güzel değil mi? Çayeli ve Sürmene'deki tüm çocuklar ve öğretmenler, okullarda aynı saatlerde ders kitaplarını, defterlerini bırakıyorlar ve 1 saat boyunca sadece kitap okuyorlar.
Beni de çocuklarla tanışmak ve etkinlik yapmak üzere davet ettiler. Koşarak gittim resmen. O kadar büyük bir sevgi ve ilgiyle karşılandım ki orada, hayatımın en mutlu günlerini geçirdiğimi söyleyebilirim.
Birlikte hikayeler yazdık, ağaç fidanları diktik, kitaplarını imzalattılar, sohbet ettik.
Önümüzdeki günlerde yine bu proje kapsamında, bu ilçelerde hikaye yazma yarışması yapılacak. Seçilen hikayeler, kitaplaştırılacak. Çocuklar bu projeyle kitap okumaya ve yazmaya özendiriliyorlar. Çok başarılı bir proje olduğunu düşünüyorum ve emeği geçen herkesi canı gönülden kutluyorum. Çocuklar için yapılan bütün projeleri destekliyorum.

Kaç etkinlik yaptın? Yaratıcı Hikaye Yazma etkinliklerinden küçük okurlar nasıl yararlandı, neler öğrendiler?

Çayeli ve Sürmene'de toplam 6 grupla Yaratıcı Hikaye Yazma etkinliği yaptım ve toplam 1500-1600 öğrenci ile birlikte oldum. Etkinliklerde; önce kısaca kendimden, hikayelerimi yazarken nelerden etkilendiğimden bahsettim. Sonra birlikte örnek bir hikaye incelemesi yaptık ve olması gereken unsurları özetledim. Ardından çocuklarla birlikte bir hikaye yazdık. Hikayenin giriş kısmını ben veriyordum, onlar hikayenin türüne karar veriyor, kahramanları ve olayları seçiyorlardı. 3 seçenek veriyordum çocuklara, korku, polisiye, komedi. Nedense bütün gruplar, korku hikayesi yazmak istediler. Hikayenin nasıl sona ereceğine de onlar karar verdiler.
Elbette çocuklar, öğretmenlerinden hikaye yazmayı öğreniyorlar ama benimle ve 300-400 kişilik büyük gruplar halinde yazmak, onlar için oldukça heyecan vericiydi, büyük bir sinerji yaratıldı. İnteraktif bir ortam oluştu.
Bu proje ile her şeyden önce çocukların, kitap okumaya ve hikayeler yazmaya teşvik edildiğini düşünüyorum.

Yazın hayatın nasıl devam edecek? Hedef okur kitlen çocuklar mı?

Çocuklar için kitap yazdığında hemen geri dönüş alabiliyorsun, onların tepkilerini, beğenilerini ölçebiliyorsun. Onlar için kitap yazmaya devam edeceğim ama arada bir yetişkin kitapları da olacak. Belki yetişkin kitaplarını başka bir isimle yayınlarım. İçimdeki bu dizginlenemez yazma iştahını ancak yetişkinler için de yazarsam dindirebilirim.
Çocuk kitaplarında çok dikkatli olmak gerekiyor. Çocukları olumsuz etkileyebilecek unsurlar, sözler, davranışlar olmamalı. Yetişkin kitaplarında böyle endişeler taşımadan daha özgürce yazabiliyorum.

Düşlediğin, hedeflediğin bir tür var mı?

Çocukların hayal gücünü harekete geçirecek, onlara yaşama sevinci aşılayacak, doğayı, çevreyi korumaları gerektiğini hatırlatacak ve –büyüklere saygı gibi– güzel değerleri aşılayacak çocuk kitaplarıyla devam edeceğim ve yetişkinler için psikolojik gerilim türü kitaplar yazacağım.

Okumayı pek de sevmeyen bir toplumuz. İnternet ortamında, sosyal paylaşım sitelerinde saatlerce zaman geçirenlere neler söylemek istersin?

Evet, maalesef öyle... İnsanlar artık çok kolay ulaştıkları için interneti tercih ediyorlar ama kitap okumak, kitabı elinde tutmak, kokusunu içine çekmek, kitapla bütünleşip hayal dünyasına dalmak bambaşka bir duygu. Bana göre kitap okuyarak geçirilen zaman çok özeldir.
Kitaplar, okurun ufkunu, hayal dünyasını geliştirir, olayları inceleme yeteneği kazandırır, bilgi ve kültür düzeyini artırır. Kitap okurlarının beyin kapasitesi artar, zekası gelişir. Kitap okuma alışkanlığı olanlar; düşünen, fikir üreten, aklından ve yüreğinden geçenleri doğru ifade edebilen kişilerdir. İnternet bilgiye kolayca ulaştırıyor insanları belki ama aynı zamanda kolaycılığa alışmalarına neden oluyor. Okuma alışkanlığını öldürüyor. Çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığını kazandırmamız, bilgisayar kullanımını sınırlı tutmamız gerekiyor.

Kitap yazmaya heveslensem bana neler tavsiye edersin? Bunun bir matematiği var mı?

Bir matematiği yok ama çok okumak gerekiyor. Okumayan insan yazamaz. Okudukça aklından geçenleri kağıda dökmen daha kolay olur. Yaratıcı yazarlık atölyeleri de kitap yazmak isteyenlere teknik açıdan yardımcı oluyor.
Ancak her konuda olduğu gibi kitap yazmak için öncelikle çok istemek gerekiyor. Hayal kurmak, gözlem yapmak, empati kurmak, Türkiye'de ve dünyada olan bitenlerden haberdar olmak da gerekli. Kitap yazmak isteyen kişi dile de hakim olmalı ki akıcı cümleler kurabilsin.
Kitap yazacak kişiler, gerçekçi anlatımlar ve diyalogları, hayatın içinde kalarak yakalayabilirler. Ve tabi denemek, yazmak, asla yılmamak gerekiyor.
Kitap yazmak isteyenler, birkaç engelle karşılaştıklarında motivasyonlarını yitirmemeliler. Kendilerine inanıyorlarsa yazmaya devam etmeliler. Elbet bir gün karşılığını alırlar.

Kitabını ilk kez kim okudu?

Kızım Irmak ve Beyaz Balina Yayınları'nda birlikte çalıştığım editör dostum Aslı Onat okudu. Artık totem yaptım. Ne zaman bir kitap yazsam önce kızıma, sonra Aslı'ya okutuyorum. İkisi de sıkı eleştirmenlerdir.
Onların uyarılarını dikkate alıp düzeltmeler, değişiklikler yapıyorum. Biri yani kızım, okur değerlendirmesini simgeliyor benim için Aslı ise sektörün içinden tecrübeli biri olarak profesyonel bakışı.

Yazarken ritüellerin var mı?

Ritüel sayılır mı bilmiyorum ama yazmadan önce çok araştırma yaparım. Hatalı bilgiler vermekten, okuru yanlış yönlendirmekten ve yanlış ifadeler kullanmaktan çok korkarım. Sonuçta kitap çok özen isteyen bir ürün, okura yanlış mesaj verirseniz tüm emeğiniz ve o kitap için diğer insanların verdiği emek, zaman, para çöpe gider. Bitirdikten sonra da defalarca okur, düzeltmeler yaparım.
Kitaba başladığımda çevrem silinip gidiyor adeta ve kitabın içinde yaşamaya başlıyorum. Son noktayı koyana kadar böyle sürüyor. Yazma sürecini uyurgezer gibi geçiriyorum. Bittiğinde gözlerim açılıyor ve kendi yaşamıma geri dönüyorum sanki.
Yanımda hep küçük bir defter ve kalem taşırım. Gördüğüm ilginç haberleri, aklıma gelen cümleleri yazarım. Doğa Meclisi kitabına, Ankara'ya gitmek üzere uçak beklerken başlamıştım.

Favori yerli ve yabancı yazarların var mı?

Varoluşçu psikoterapinin önemli temsilcilerinden biri olan, yazar Irvin Yalom hayranıyım. Friedrich Nietzche'yi de çok sevdiğim için Yalom'un yazdığı Nietzche Ağladığında, favori kitaplarımdan biridir. Aşkın Celladı, Divan diğer sevdiğim kitaplarıdır. İnsan ruhunun derinliklerini, onun kitaplarıyla keşfettiğimi söyleyebilirim.
Amin Maalouf, hayranı olduğum diğer yazarlardan biri. Türkiye'de Afrikalı Leo ile ünlü oldu, Semerkant uluslararası ilgi gördü. Bol ödüllü bir yazar ve kitaplarındaki hikayeler Bangladeş, Somali, Kenya, Etiyopya, Cezayir gibi ülkelerde geçer, okuru farklı kültürlerin, yaşamların, dinlerin hüküm sürdüğü dünyalarda gezintiye çıkarır.
İhsan Oktay Anar'ın kitaplarını severim. Ben Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde lisans eğitimimi sürdürürken İhsan Oktay Anar, aynı bölümde Yüksek Lisans yapıyordu. Bazen sınavlarımıza girerdi. O zamanlardan tanıyorum, kitaplarındaki üslubu çok seviyorum.
Ve tabii ki Orhan Pamuk. Orhan Pamuk alışveriş listesi yazsa bile okurum. Onun kitaplarıyla büyüdüğümü, çoğaldığımı hissediyorum. Orhan Pamuk çok katmanlı kitaplar yazıyor bence ve her sayfada biraz daha okuru içine çekiyor.
Yaşar Kemal ve Oğuz Atay ise lise yıllarımda tanıştığım, karakterimi şekillendiren yazarlardır.

Çok mu okuyan bilir çok mu gezen?

İkisi de. Bence imkanı olan, ikisini de yapmalı. Gezerken aynı zamanda okuyabiliriz değil mi? Fırsat ve para buldukça gezmeli, ilgisini çeken tüm kitapları okumalı insanlar. Çalışmak, iş güç güzel de hayatımıza anlam katacak, kendimizin, başkalarının duygularını ve düşüncelerini anlamamızı kolaylaştıracak bir şeyler lazım, onlar da kitaplardır bana göre. Okuduklarımızdan ilham alırız, öğreniriz, kelime hazinemiz genişler.
"Tatlı, uzun ve mutlu bir yaz, bir kavanoza sığmıştı." Bu, editörlüğünü yaptığım Kuklacı Çocuk adlı bir kitaptan, unutamadığım bir cümle. Yazar bu cümlede, bir kavanoz çilek reçelinin ona yaşattığı duyguları ne güzel anlatıyor.
Hayatımızı zenginleştiren unsurlardan biridir kitaplar. Çok kitap okuyanların kendilerini, duygularını ve düşüncelerini yazarak veya okuyarak doğru olarak ifade edebileceğini düşünüyorum.
Filiz Çiçek imzasını bir film ya da dizi senaryosunda görme ihtimalimiz var mı?
Neden olmasın? Allah mı söyletiyor seni? Senaryo yazmayı çok isterim doğrusu. Birkaç kısa senaryo denemem oldu ama henüz kimseye gösterme, kritik alma imkanı bulamadım. Önümüzdeki günlerde senaryo yazmak çok hoş olur.

Filiz Çiçek hakkında


1964 İzmir doğumlu. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nden mezun olduktan sonra Yeni Ekonomi gazetesinde muhabir olarak çalışmaya başladı. Sonra Yeni Asır gazetesine geçti ve 3 yılın ardından İstanbul'a yerleşerek Sabah gazetesinde gazetecilik yaptı. Burada toplam 8 yıl gazetecilik ve Tüketici Köşesi yazarlığını sürdürdü.
2000 yılında Sabah'taki işinden ve İstanbul'dan ayrılan Filiz Çiçek, Ankara'ya yerleşti, Türkiye Bilimler Akademisi'nde önce editör, birkaç yıl sonra yayın koordinatörü olarak çalıştı. 12 yıl Türkiye Bilimler Akademisi'nde çalıştı ve 2014 yılında İstanbul'a taşınıp Beyaz Balina Yayınları'nda editör olarak çalışmaya başladı.
Filiz Çiçek'in Doğa Meclisi- Ormanlar Yanmasın! adlı çocuk kitabı, 2018 yılı başında yayınlandı.