Türkiye'nin en lezzetli sofralık üzümü Enfes'in üretildiği Menderes'in Efemçukuru köyünde kimse bankalardan tarım kredisi almıyor, köyde borcu olan da yok.

Röportaj / Engin YAVUZ

TÜPRAG'ın 2011 yılından itibaren yemyeşil ormanların ortasından altın çıkarmaya başlamasından sonra adını bütün Türkiye'nin duyduğu Menderes'in EFemçukuru Köyü'ndeyiz bugün. Efemçukuru Menderes'e 22, İzmir'e ise 42 kilometre uzaklıkta, 664 metre yükseklikte kurulu kendi halinde bir dağ köyü... Son tespitlere göre 533 kişi yaşıyor. Köyün yaklaşık 600 yıl önce kurulduğu söyleniyor. Köy sakinlerinin Yunan işgali sırasında, köyü teslim almak için gelen düşmana direnen kendi halinde bir köylü olan Halil Has Efe'nin torunları olmakla övündükleri bir yer burası. Halkı tarımla uğraşan Efemçuku'nun bu denli ilgi görmesinin bir diğer nedeni ise Menderes'in sembolü haline gelmiş çok lezzetli, sofralık siyah Enfes üzümleri...
Efemçukuru'na İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin Yerelde Kalkınma Projesi kapsamında bu köye nasıl destek verdiğini sormaya gelmiştik. Köy Muhtarı Kazım Karakuş, ihtiyar heyetinden İbrahim Uysal ve 1972'de kurulan Efemçukuru Tarımsal Kalkınma Kooperatifi'ne 30 yıl başkanlık yapan Yaşar Karaçam ile birlikte bir odun sobasının ısıttığı köy kahvehanesinde buluştuk, konuştuk.


ENFES RAKİPSİZDİR


Köyünüzden ve tarımsal faaliyetlerinizden söz eder misiniz?
Bu köyde herkesin atalarından kalmış bir bağı var. Çok lezzetli, Efemçukuru'na özel bir üzüm üretilir burada. Alfons üzümü derlerdi biz Enfes diyoruz artık. Bizim bağlarımız direksizdir. Üzümümüzün bu kadar lezzetli olmasının nedeni bağlarımızın neredeyse hiç sulanmadan ürün vermesi. Yaz aylarında güneşin etkisiyle gün içinde buruşup yoğunlaşan üzüm taneleri, yamaçlarda gece oluşan yoğun çiğle serinler ve doğal olarak sulanır. İklimimiz ve coğrafyamız da çevremizdeki köylerin hiçbirine benzemez. Üzümlerimiz 700-930 metre arasındaki tepelerin yamaçlarında yetişir. Enfes'in benzersiz tada ulaşmasının en önemli nedeni budur. Dünyanın en kaliteli üzümüdür. Bizim bağdan çubuk alıp başka bir yere dikseler hiçbir zaman bizim üzüm kadar lezzetli olmaz. Yaklaşık 5 bin dekar alanda bağcılık yapıyoruz ve yılda ortalama 2 bin 500 ton sofralık üzüm üretiyoruz. Burada doğal üretim yapıyoruz. Kükürt ve göztaşı kullanmayız. Üzümümüzü 8 yıl boyunca ihraç ettik, iyi para kazandık. Şimdi iç piyasayla çalışıyoruz.
Kuraklıkla aranız nasıl, çözüm düşünüyor musunuz?
Bu yıl çok kurak geçti. Beklediğimiiz yağış düşmedi. Yeraltı suları daha aşağıya gitti. Yeraltında fazla kış depolaması olmadı. Asmalarımıza topraktan gelen su yetmiyor. Bir sezonda en az 4-5 kez sulama yapmamız şart. Artık sulu tarıma geçmek zorundayız ama elektrik yok. Dağıtım şirketine başvurduk. Arazileriniz çok dağınık, elektrik hattı döşeyemeyiz, tek çözüm var. Güneş enerjisinden yararlanın dediler. Herkes bağını sulayabilmek için güneş enerjisi sistemi kuracak. Artezyenle birlikte yaklaşık 50 bin liralık maliyeti var. Su artık çok derinde, 80-100 metre aşağıda. Eskiden 8-10 metreden su çıkardı. Genelde bağlarımızı gece sularız. Bu kadar masraf yaptıktan sonra güneş enerjisi gece işimize yarar mı emin değiliz. Yeraltı sularının çekilmesine altın madeninin neden olduğu söyleniyor ama biz ihtimal vermiyoruz.


KEÇİ GÜBRESİ OLMADI


Büyükşehir Belediyesi'nin desteklerinden memnun musunuz, isteğiniz var mı?
izmir Büyükşehir Belediyesi bundan dört yıl önce bize tarımsal destek vermeye başladı. Köylümüze armut, ceviz, zeytin, kiraz fidanları dağıtmaya başladılar. Hersese Aralık ayında 25'er adet ceviz ve badem, Şubat ayında meyve fidanı veriyorlar. Köyümüzde organik tarıma geçilmesini de önerdiler, biz de kabul ettik. Ziraat mühendisleri geldi, araziyi inceledi. Hepimize dekar başına maddi destek verdiler. Keçi gübresi kullanmamızı istediler. Ancak keçi gübresi verimi düşürdü, işe yaramadı. Biz de organik tarımdan vazgeçtik, iyi tarıma geçtik. Özel sektöre çalışıyoruz. Sürekli toprak tahlillerimiz yapılıyor ve önerilen gübreyi, istenen miktarda kullanıyoruz. İlaçlamada çok titiz davranıyoruz. En zararsız ilaçları kullanıyoruz. Torunlarımıza yetirdiğimiz üzümü halkımız da kendi çocuğuna yedirsin diye uğraşıyoruz. Ancak hasat zamanı geldiğimizde büyük sorunumuz var. Kestiğimiz üzümleri satıncaya kadar koruyabileceğimiz soğuk hava depomuz yok. Büyükşehir Belediyesi'nden soğuk hava deposu istedik. İzmir Kalkınma Ajansı'na da başvurduk. 300 bin liralık maliyeti var ve yarısını köylü karşılasın diyorlar. Soğuk hava depomuz olmadığı için üzümler bozulmasın diye toplamayı sınırlı yapıyoruz. Çünkü yaş meyve hava şartlarında çabuk etkilenir. 7-8 kilogramlık paketler yapıyoruz ve pazarlıyoruz. Çünkü bekleyen üzüm bozuluyor ve fiyatı düşüyor. Bizim köyde "Hayırsız bir evlat yetiştireceğine meyveli ağaç yetiştir" derler. Köyümüzde zeytinciliğe bile başladık. Edremit'te yetişen kaliteli zeytinin aynısını alıp diktik. Yetişmez dediler. Şimdi aynı kalitede zeytin üretiyoruz. Kayısımız da var, cevizimiz de var.

ARAZİLERİMİZ BÜYÜK

Bu köyde de koyun dağıttılar mı?
Büyükşehir Belediyesi'nden küçükbaş hayvan yardımı da aldık. İki aileye koyun geldi. Ancak küçükbaş hayvan desteği verecekleri kişiye 25 dekardan az arazisi olması şartını getirdiler. Bizim köyde 25 dekardan küçük arazisi olan yok ki. Büyükşehir Belediyesi yetkilileri bütün tarım yollarımızın 2019 yılına kadar asfaltlanacağı sözünü verdi. Bu sözün de yerine getirilmesini istiyoruz. Çünkü bu eğimli arazilerimizde bağlarımıza ulaşmamız gerçekten zor.


Orman Genel Müdürlüğü ile arazi sorunlarınız çözüldü mü?
2B ile ilgili tapu sorunlarımızın bir kısmı hala halledilemedi. Bu topraklar bize dedelerimizden kaldı, Osmanlı döneminden kalma tapularımız var. Bu toprakları kimse dokunamaz. Sorunlar çözülmediği için eğimli arazilerimize teras yapamıyoruz, yatırım yapamıyoruz. Dekarına bin 600 lira ödeyip topraklarımız bir kısmıyla ile ilgili tapu sorunumuzu hallettik. Ancak geri kalan arazilerimiz için inceleme yapan bilirkişilerin raporuyla şimdi dekar başına 8-9 bin lira istiyorlar. Bilirkişilerin niye böyle yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Köyümüzün sosyal yapısı, köylümüzün kafa yapısı belliı. Sonradan öğrendik ki arazilerimiz için bu raporları hazırlayan devlet görevlilerinin hepsi FETÖ'cü çıkmış.

TÜRKİYE'DEN FARKLIYIZ


Köyünüzdeki sosyal ve ekonomik durum nasıl?
Efemçukuru'nun çok önemli bir özelliği var. Bu köyden kimse bankalardan tarımsal kredi çekmez. Çünkü kimsenin ihtiyacı yok. Herkesin geliri kendine yetiyor ve geçinecek kadar kazanıyor. Bu köyde borçlu yok. Çocuklarımız özgürdür. Nüfus planlaması yıllardır var. Yeteri kadar çocuğumuz oluyor bizim. En çok da kızlarımız okur. Her 10 kızımızdan 7'si mutlaka bir okulda okuyor. Muğla'da, İzmir'de, Aydın'da okuyan çok evladımız var. Bu özelliğimizle Türkiye genelinden çok farklıyız. Çocuklarımız özgürdür, özgür bırakırız. Kendi kararlarını kendileri verirler. Ama bizim köyde evi tarlası olmayana kız verilmez. Bu yüzden her ailenin mutlaka evi ve tarlası vardır. 80-100 kişi zaten madende çalışıyor. Ve Efemçuku'ndan göç yoktur. Çoğumuzun Seferihisar'da, Urla'da, İzmir'de evi var ama biz köyümüzde yaşamayı severiz. Biz tozlu battaniyenin altında yaşarız, kentte, döşekte, karyolada rahat edemeyiz.


MADENDEN OLABİLİR


Bu röportajı tamamladıktan sonra köyden ayrılırken, köy sakinlerinden birkaçı, bölgedeki yeraltı sularının altın madeni yüzünden çekildiğini, galeri sistemi ile çalışan madende su damarlarının galerilere aktığını söylediler. Gazeteye döndüğümüz Maden Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Başkanı Aykut Aydemir'i aradım, iddiaları sordum, şöyle dedi:
"Yeraltı sularının durumu jeolojik değişimlere bağlıdır. Ama mümkündür yüzey suyu aşağılara çekilebilir. Suyun çekilmesi mümkündür. Maden açtığı galerilerin yüzde 50'sini yeniden malzemeyle dolduruyor. Ama galerilerde ne kadar boşluk var, ne kadar su çekildi, bunların İZSU tarafından tutulan kayıtlarına bakmak gerekiyor" dedi.