Gemilerde çalışmak için hazırlık yaparken 11 Eylül saldırısının yaşanmasının ardından vizesi iptal edildiği için yarım bıraktığı okulunu tamamlayarak Ziraat Mühendisi olan Hakan Barbak, elinde bir ilaçlama pompasıyla başladığı haşerelerle mücadele sektöründe yıllık 6 milyon lira ciroya ulaştı.


5 yaşındayken babasını kaybeden, tüm eğitim hayatı hem okuyarak hem de bir kuyumcunun yanında çalışarak geçen Hakan Barbak, çocukluk arkadaşı Koray Çelik'le birlikte kurduğu Oksygen ile tüm Türkiye'de haşerelerle mücadele ediyor. 2005 yılında ellerinde ilaç şişeleri kapı kapı dolaşarak ilaçlama yapan iki çocukluk arkadaşı bugün tüm Türkiye'de haşerelerle mücadelede akla ilk gelen firmalardan birini yönetir duruma geldiler. Hakan Barbak ile bu fantastik girişimcilik öyküsünü konuştuk.


Kısaca Hakan Barbak'ı tanıyabilir miyiz?


1981 yılında İzmir'de doğdum. İlokulunu Necatibey İlkokulu'nda, ortaokulu Şerif Remzi Ortaokulu'nda okudum. Liseyi ise şimdiki ortağımın annesinin öğretmenlik yaptığı Atatürk Anadolu Teknik Lisesi'nin otomatik kumanda bölümünde okudum. Okulda Almanca eğitim ağırlıktaydı. Almanya'da staj imkanı olur, Almancayı da iyi öğrenirim diye bu okulu tercih etmiştim. Almanca'yı çok iyi öğrendim, bölüm birincisiydim. Ama Almanya'da staj imkanı olmadı. Okulun son yılında meslek lisesinden 4 yıllı üniversiteye geçişte ek puan uygulamasını kaldırdılar. Benim aldığım puan sadece ziraat fakültelerine yetiyordu. Türkiye'deki bütün ziraat fakültelerini yazdım. Erzurum Atatürk Üniversitesi tuttu. Erzurum'a gittim, birinci dönemi okuduktan sonra 'ben burada yaşayamam' deyip geri döndüm. İngilizce kursuna başladım. Ardından turizm kursuna gittim, staj yaptım. O dönemde Amerika'ya vize başvurusu yapmıştım. Vize çıktı. Amerika'ya gidecek gemilerde çalışacaktım. Ben bu seyahatin hayallerini kurarken 11 Eylül saldırısı oldu. Benim vizem de iptal edildi haliyle. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Kös kös Erzurum'a dönüp okulumu bitirdim.



İş hayatına üniversiteyi bitirdikten sonra mı atıldınız?


İş hayatı çocukluğa dayanıyor. Üniversiteyi kazanana kadar hep kuyumcuydum. Bir akrabamızın kuyumcusunda çıraklıktan ustalığa kadar yükselmiştim. Üniversiteyi kazanınca bırakmıştım. Üniversiteyi bitirdikten sonra iş aramaya başladım. Çocukluk arkadaşım ve şimdiki ortağım Koray Çelik o dönem bir tavuk çiftliğinde çalışıyordu. Çiftlikte civciv aşılama işi yapıyordu. Ben de aynı işletmede dezenfeksiyon işine başladım. Firma ile ilgili çok iyi fikirlerimiz vardı ama bizi hiç dikkate almadılar. Firmayı iyi bir yere taşımak istiyorduk. Ama istemediler, gelişime kapalıydılar. Hakkımızı vermediklerini de düşünüyorduk. 6 ay çalıştıktan sonra ikimiz de firmadan ayrıldık. Koray, 'gel biz şirket kuralım' dedi. Maceramız da böyle başladı.



Girişimcilik hikayeniz de oldukça ilginç, biraz söz eder misiniz? Neler yaşadınız?


Hiç birikimimiz yoktu. Ailelerimizin de bize destek olabilecek güçleri yoktu. Cebimizde sadece bir dükkan tutup 3 aylık kirasını verebilecek paramız vardı. Birgün Alsancak'ta yürürken, arka sokaklarda gördüğümüz bir dükkanı kiraladık. 20 litre haşere ilacı, 20 tane fare ilacı aldık. Başka hiçbir şeyimiz yoktu. Onlarla fırın, bakkal vs. geze geze ilaçlamaya başladık. Gece gündüz çalıştık. Gittiğimiz her yerde broşür dağıtıyorduk. Kendimizi firma çalışanı olarak tanıtıyorduk. Bizim yanımızda verdiğimiz numarayı arayıp fiyat almak istiyorlardı. Oysa ofiste kimse yoktu, telefon cep telefonuma yönlendirilmiş durumdaydı. Yanımızda aramasınlar diye bir bahane uydurup oradan çıkıyorduk. Aradıklarında sesimi değiştirip konuşuyordum. Sonra telefonlara bakan biri olsun dedik. Annemin biraz birikimi vardı, onun desteğiyle kendimize bir otomobil aldık. Öncesinde otobüsle, dolmuşla gidiyorduk ilaçlamaya.


Bütün zorluklara rağmen hep iyi hizmet vermenin derdindeydik. Arkadaşlarımız bize çok yardımcı oldu. Ben askere gittiğimde Koray çok çalıştı, o gittiğinde ben çok çalıştım. Üniversiteden arkadaşlarımız, akrabalarımız boş zamanlarında gelip bizimle apartman ilaçladılar. Zamanla iyi işletmelerle çalışmaya başladık. İşler açılmaya başladı. Yan dükkanı da tuttuk.



Sizin için en önemli kırılma noktası neydi?


O dönemde Koç Holding'in ihalesine girdik. Sektörden birçok insan 'gitseniz bile Koç ilaçlamayı Türk firmasına yaptırmaz' diyordu. Biz gidip şansımızı deneyeceğiz dedik. İstanbul'a gittik kendimizi anlattık. Bize inandılar. İlk defa yerli bir firma deneyebiliriz dediler. O zaman cebimizde 5 bin lira para vardı. İhale dosyası 2 bin lira dediler. Biz önce yutkunduk. Alsak mı almasak mı diye düşündük. Sonra buraya kadar geldik bu yoldan dönmeyelim, 2 bin lirayı sokağa attık, broşür bastırdık diye düşünürüz dedik. Dosyayı aldık. Holding yetkilileri 'sizi yerinizde de ziyaret edebiliriz' dediler. Bunu duyunca bizi bir düşünce aldı. Biz bir apartman dairesinde çalışıyoruz. Onlar başka bir dünyada. İzmir'e döndük onlar gelene kadar o ofisten kurtulmanın hesaplarını yaptık ve Işıkket'te taşındık. İhale zamanı geldi. Verdiğimiz teklifle Koç Holding'in tüm Türkiye'deki şirketlerinin yüzde 10'unu ilaçlama işini aldık. Bizi İstanbul'a çağırdılar 'biz size güveniyoruz ama şirketler içinde size güvenmeyenler var o nedenle yüzde şirketlerin yüzde 5'i ile çalışacaksınız' dediler. Kabul ettik tabiki.



Koç Holding'in Türkiye genelinde binlerce işletmesi var. Bu yükün altından nasıl kalktınız?


Adamlara tüm Türkiye'de hizmet veriyoruz demişiz. Aslında toplam 5 kişiyiz. İnternetten ilan verdik. Her geleni alıyoruz işe. İkinci görüşmeyi bile yapmıyoruz. İhaleden satılan tanesi 5 bin liradan 4 tane araç aldık. İşe aldıklarımıza veriyoruz bir araç işe başlatıyoruz. İmza, tutanak hiçbirşey bilmiyoruz. Bu şekilde 1 yıl geçti. Koray ile birlikte ben tüm Türkiye'deki Koçtaş'ları Aygaz'ları vs ilaçlarken telef olduk. Ama sistemi oturttuk. Yılın sonunda holdingten bizi çağırdılar. Biz, eyvah bir sorun var herhalde dedik. Meğerse teşekküre çağırmışlar. Bizi mahçup etmediniz, sizi yeni ihaleye de alacağız bu defa ne kadarını kazanırsanız yapacaksınız dediler. O ihalede holding şirketlerinin yüzde 60'ını aldık. Şuan yüzde 90'ına ulaştık. Koç Holding bize çok şey kattı. Hem ticari olarak hem de kurumsallaşma anlamında çok şey öğrendik. Zaman içerisinde çiftlik dezenfeksiyonu, depolanmış ürün zararlıları ilaçlaması (Fumigasyon), kurumsal temizlik hizmetleri, personel temini gibi yine hizmet sektörü içerisinde ayrı kollarımızı oluşturduk. Türkiye’nin 7 bölgesinde 81 ilin tamamına, kendi ekiplerimiz ile taşeron kullanmaksızın servis veriyoruz. Konut ilaçlamalarından, Türkiye’nin en büyük holding şirketlerine kadar çok geniş bir yelpazede (haşerenin olduğu her yerde) varlığımızı güçlenerek sürdürüyoruz.



Sektörünüzde 'merdiven altı' tabir edebileceğimiz bir çok işletme var. Sizin farkınız nedir?


Eskiden pompasını eline alan gidip ilaçlama yapıyormuş. Şimdi bir sürü kalite yönetim süreçleri var. Bunun içinde de ilaçlama çok önemli bir yer tutuyor. Haşere kontrolünün gerek dünyada gerekse de ülkemizde önemi gittikçe artan bir alan olması ve de kalite denetim süreçlerinin çok hızlı ilerlemesi sebebiyle biz raporlarımızı PestLine markamız altında online olarak sunmaya başladık. Raporlama sistemimiz tamamen Türk ve firmamıza ait bir yazılım olması nedeniyle, sürekli gelişen bir organizmaya dönüştü. Bu anlamda Türkiye’nin bana göre en verimli, en kullanıcı dostu uygulaması olan PestLine’ın dünyada da daha iyi bir örneğini ise henüz göremediğimi gururla söyleyebilirim.


Öte yandan bizim için en büyük sıkıntı yetişmiş personel bulunmaması. Bakanlık bir düzenleme yapmaya çalıştı ama yetişmiş personelle ilgili sıkıntı devam ediyor. Bence meslek liselerinde haşere mücadele operatörlerinin yetişmesi lazım. Çünkü dünyada da çok ciddiye alınan bir iş. Bakanlık bazı derneklere yetki vermiş. Dernek 3-5 günlük kursun sonunda sertifika veriyor. Bu yeterli değil. Özellikle günlü hayattaki haşere ile mücadele iyi bilinmesi gereken bir konu. Geçmişte gıdaların üzerine doğrudan uygulanan ilaçlar yüzünden ilaç kalıntılı bakliyatlar yedik hepimiz.


Başladığınız günden bugüne sektörünüzde ne gibi değişimler oldu?


İnternetin ve dolayısıyla sosyal medyanın gelişimi, insanların bilinçlenme ve hak arama noktasındaki tepki sürelerini çok hızlandırdı. Dolayısıyla bu durum da firmaların kalite denetim süreçlerini multidisipliner anlamda daha sıkı kontrol etmelerini gerektirdi. Yaşam konforu iyileştirmenin en önemli aşamalarından biriyse, hastalık yapıcı zararlıların insanın yaşam alanlarına ve gıdalarına bulaşma riskiydi. İşte bu durum, hizmeti bilimsel ve kurumsal anlamda yapan firmalara ihtiyacı doğurdu. Bir kafede sinek fotoğrafı çekilip paylaşıldığında iş çok büyüyor. Firma hem müşteriye mahçup oluyor hem de global olarak imajı sarsılıyor. Hemen bizi arıyor gelip sineği öldürün diyor. İşte o bir tane sinek artık ciddi anlamda mide bulandırıyor. Sizi dünyaya da rezil edebiliyor.


Bu kadar yoğun bir tempoda çalışırken özel hayatınıza vakit ayırabiliyor musunuz?


2 yıl önce eşim Pınar ile evlendim. 1,5 yaşında bir oğlum var. İsmi Ahmet Aras. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Benim çok fazla seyahatim oluyor. Gecenin bir yarısı geldiğim, sabahın köründe gittim oluyor. Eşim bir gün öf pöf demedi. Hep destekledi. Yorulduğum zamanlarda bana hep geçmişi hatırlattı. Bana hep başarılısın deniliyordu ama ben asıl evlendikten sonra başarıyı yakaladım. Çünkü düzenli hayat bambaşka bir şeymiş. İş hayatında onca hengameyle uğraştıktan sonra eve gittiğinizde suratsız bir kadınla karşılaşmak dehşet bir şey olur. Ama ben bu konuda kendimi çok şanslı hissediyorum. Eşim her zaman bana tam destek.


Geleceğe dair hayalleriniz, hedefleriniz nedir?


Bizim hedefimiz herkesin çalışmak istediği bir firma olmak. Eğer ilaçlamada çalışacaksan ya Oksygen'de çalış ya da hiç çalışma diye bir anlayış oluşturmak istiyoruz. Ulaşılabilir patronlar olduğumuz düşünüyoruz. Saygı kuralları çerçevesinde isteyen istediği saatte arayabiliyor bizi. Yolda görsem tanımam denilen patronlar değiliz. Bu durumu devam etsin istiyoruz. Bir de şöyle bir hayalim var; ortağım Koray'ın Mehmet Kemal isminde bir oğlu var. İsterim ki Ahmet Aras ile Mehmet Kemal de büyüyünce bu işi birlikte sürdürsünler. Tabi bu çok uzun vadeli bir hayal.


Hedef 6 milyon ciro


2 kişi ile yürüyerek başladığımız işte geldiğimiz noktayı başkalarına anlatırken fark ediyoruz. İşin içinde mücadele ederken biz bu gelişimi fark etmedik. 2017'de 5 milyon lira ciro yaptık. Bu yıl 6 milyon lira ciroya ulaşacağız. Otobüsle dolmuşla ilaçlamaya gittiğimiz günlerden bu günlere geldik.


Kartvizit bile bastıramıyorduk”


Aliağa'dan bir müşteri aramıştı. Gelip fabrikaya bakar mısınız dedi. Biz cebimizde ne kadar para olduğuna bakıp kilometreyi hesaplayıp kaç liralık LPG almamız gerekiyorsa o kadar alıp gittik fabrikaya. Bazen gidemiyorduk. Kartvizit bile bastıramadığımız günlerimiz oldu.


Ayda 3 bin noktayı ilaçlıyor


Şu an 7 bölgede 81 ilde 60'a yakın personelimizle hizmet veriyoruz. Dönemsel personel artışımız oluyor. 40 operasyonel aracımız var. Aylık 3 bin civarında noktaya ilaçlama yapıyoruz. Dezenfeksiyon kısmında ise 350-400 çiftliğe hizmet veriyoruz.