Dünyanın ve belki de kendi hayatının kurtuluşunu arayan genç bir kadının, her şeyini feda ederek atıldığı gerçeküstü bir yol serüvenini konu edinen “Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları” çocuk edebiyatının başarılı ismi İzmirli yazar Raşel Meseri'nin yetişkinler için yazdığı ilk romanı.

Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları'nın, bir roman yazmak için başlanmış bir metin olmadığını söyleyen Meseri, “İnsan bazen bir yere gidip gitmeyeceğini bilmeden de yazabiliyor. Bu roman da keza öyle başladı. Başta bağımsız epizotlarla ilerledi. Ne var ki, konunun bana verdiği hissiyattan o kadar hoşlandım ki yazılanların bir sistematik içinde ilerlemesi gerekliliğini arzular oldum. Kısa bir sürede kafamın içinde yapacağım yolculuğun bütün detayları belirmişti. Ben belirlenmiş olan yol haritasını bir seyyah gibi titizlikle izledim” diyor.

Raşel Meseri ile Deli Dolu yayınlarından çıkan “Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları” üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

“Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları”nda günümüzde yaşanan birçok soruna değiniyorsunuz. Toplumumuzdaki çarpık ilişkileri iyi gözlemliyorsunuz. Bu kadar çok olumsuzun farkında olarak yaşamak sizi yormuyor mu?

  • Çarpık ilişkiler hangi bireyi yormaz ki? Ne var ki yazar, yazdıklarıyla gün yüzüne çıkan sorunları gündeme taşıyacak ve başkalarıyla tartışacak araçlara sahip. Yani yazarak bunu yapmakta. Toplumsal sorunların, çarpıklıkların içerikleri ifşa edildiğinde onların birey olarak üstünüzde yarattığı boğulma duygusu azalabiliyor ve bir çıkış noktası yakalamak umut üretebiliyor. Sanat ve hayat arasındaki kopmaz bağ biraz da buna bağlı.


Yazmaya ne kadar vakit ayırıyorsunuz? Bir yazma ritüeliniz var mı?

  • Evet, çoğunlukla uyguladığım bir programım var. Eğer bir projede yoğunlaşmışsam günde en az 5-6 saat yazarım. Ve bunu da kesintisiz bir program doğrultusunda uygulamaya çalışırım. Kesintisiz bir konsantrasyon çok verimli oluyor.


Bir gün dünyanın daha iyi bir yer olacağına dair umudunuz var mı?



  • Evet umudum ve de dileğim var. Çünkü dünyanın bu halinin fazla sürdürülebilir olması bana çok olası gelmiyor.


“Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları” dünyanın ve belki de kendi hayatının kurtuluşunu arayan genç bir kadının, her şeyini feda ederek atıldığı gerçeküstü bir yol serüvenini konu ediniyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

  • Köpek Balıklarının Kayıp Şarkıları’ı aslında bir kadının yol hikayesi. Yaşamının farklı etaplarında var olan toplumsal, ekonomik ve kültürel kodları nasıl yıka döke yol aldığını, mizahi ve gerçeküstü bir dille anlatıyor.


İzmir şehir olarak sizi nasıl etkiliyor? Yazarlığınızı, yazdıklarınızı, karakterlerinizi nasıl şekillendiriyor?

  • Açıkçası cevaplaması zor bir soru bu. İnsanın yaşadığı kentten etkilenmemesi herhalde imkansız. Kentin ruhu, geçmişten yaşanmakta olan ana, toplumsal belleğin izleriyle ulaşır ve o ‘an’ içinde bir gelenek oluşturur. Bir yanıyla da gündelik yaşam içine sızan başka kaynaklar ve disiplinler üzerinden gündelik bir dinamik oluşturur. Bu nedenle sanatsal üretimde bulunan bir kişinin baskın olan bu izlerden, izleklerden uzak kalabileceğini düşünmek bir hayli zor. Mesela, “Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları” kitabının bir havuzda başlaması ve kitapta suyun bolca yer aldığı bölümlerin olması rastlantı olmasa gerek. İzmir bir deniz kenti nihayetinde. Şehirde deniz asla kendisini unutturmaz. Verdiğim örnek fiziksel/coğrafi bir örnek ama şehrin daha düşünsel boyuttaki etkilerinden de bahsedilebilir şüphesiz.


Raşel hanım siz de ilk kez yetişkinlere yönelik bir roman yazdınız. Çıkış noktanız neydi?

  • Haklısınız, şimdiye kadar kurgusal alanda sadece çocuk edebiyatı üzerinde çalıştım. Ama yazma serüveni, farkına varmadığınız girdaplı bir denizde yüzmek gibi. İnsan bir kere yazmaya başlayınca artık parmaklarının yaptıkları, gözlerinin beynine yolladığı sinyaller kendinden bağımsızlaşabiliyor. Yazma isteği serüvenci bir kimlik kazanıyor. Bu kimlik bulunmadığı yerlerde bulunmayı ve var olmayı merak etmeye başlıyor. Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları, bir roman yazayım diye başladığım bir metin değildi aslında. İnsan bazen bir yere gidip gitmeyeceğini bilmeden de yazabiliyor. Bu roman da keza öyle başladı. Başta bağımsız epizotlarla ilerledi. Ne var ki, konunun bana verdiği hissiyattan o kadar hoşlandım ki yazılanların bir sistematik içinde ilerlemesi gerekliliğini arzular oldum. Kısa bir sürede kafamın içinde yapacağım yolculuğun bütün detayları belirmişti. Ben belirlenmiş olan yol haritasını bir seyyah gibi titizlikle izledim. Sözünü ettiğim anafor tarafından yutulmuştum artık.


Farklı bir türde, örneğin öykü veya yetişkin romanı, yazmaya başladığınız zaman yaşadığınız heyecanlar ve zorluklar nelerdir?



  • Bu denli uzun bir metin yazmak benim için, yukarıda belirttiğim gibi ilginç bir deneyim oldu. Henüz gün yüzüne çıkmadıysa da iki farklı tema etrafında topladığım öykülerim var. Yani yetişkinlere yönelik yazma deneyimim ilk değil. Fakat her öykünün bir melodisi, ritmi var. Anlatılan konunun gücü kadar, kelimelerin seçiminden tutun hecelerin ses uyumuna kadar, birçok notaya sahip olan bir ritim bu. Romanı yazarken sanıyorum ki en çok bu ritmi yakalayıp yakalamadığım konusunda endişe duydum. Sonuçta köpekbalıklarının kayıp şarkılarını arıyordum, metnin de bir müzikal ritme sahip olması gerekirdi.


Metinlerinizdeki karakterleri anında ele vermeyen, anlatım içinde yavaş yavaş açan ve belki de karakterlerin bazı yönlerini hep gizemli bırakan bir eğiliminiz var. Buna katılır mısınız? Bu yöntemi neden tercih ediyorsunuz?

  • Bahsettiğiniz nokta, kurgusal olanın sürükleyiciliğine yakıştığı gibi, düşünme mekaniğine de uyan bir yöntem kanımca. Bir şeyi tanıma, anlama ve öğrenme çabası, bir taş daha, bir taş daha anlayışıyla inşa ediliyor. Ne kadar çok bilirsek hep daha fazlasının olduğunu anlıyoruz. Edebiyat yaşamın hem yansıması hem de yeniden üretimi ve tekrar kurgusuysa bu yöntem yazmanın olmazsa olmazı gibi geliyor bana.


Raşel hanım, Köpekbalıklarının Kayıp Şarkısı, aslında çocuklukla yetişkinlik arasındaki sınırları ve sınır ihlallerini sorgulayan bir roman diyebiliriz. Bu sınırların toplum tarafından çizildikçe, eylem ve duygular alanında aslında bir yandan da bozulduğunu, yetişkinlere ve çocuklara atfedilen özelliklerinin yaratıcı bir biçimde birbirinin içine geçtiğini anlatıyorsunuz. Bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?

  • Yetişkinlik ve çocukluk arasında oluşan asimetrik farklılığın, yetişkinlerin çocuklar üstünde kurdukları iktidar mücadelesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Gelecek itirazları duyar gibiyim. “Elbette, yetişkin belirleyecek oyunun kurallarını… Çünkü çocuklar korunmalı.” Haklısınız derim bu argümanın ikinci bölümüne; çocuk elbette korunmalı. Ama benim itirazım, bir yetişkinin diline her daim pelesenk olan cümleye; “bu böyle olacak, çünkü ben böyle istiyorum!” Bu cümlenin farklı versiyonlarda ve sürekli söylenmesine. Bu baskın anlayış, gücü elinde tutan kişi ve kesimin bir başkasını gütmek amaçlı tutunduğu bir zihniyet şekli. Tersyüz etmediğimiz takdirde her birey ve kuşakta yeniden üretilen bir anlayış. Birileri sadece büyük, güçlü ve muktedir olduğu için “öyle olmasını” ister. Küçük ve güçsüz olan kabul ve biat eder. Bu yüzden de bu ikiliği ve asimetriyi bozmaya çalışıyorum.


Kitaplarınızla ilgili duyduğunuz zaman sizi en çok mutlu eden yorumlar hangisi oluyor?

  • Bu soruya cevap vermek beni utandırır. Ama dilinin akıcı ve eğlenceli olduğunu, kitapta yer alan serüvenin ilham verici ve yaratıcı olduğunu duyduğumda “evet, ne güzel, tam da algılanmasını istediğim özelliklerin başında geliyor bunlar.” dediğim oluyor. Bir de bu kitabın biraz da bildik kategorilerin dışında anılması. Sizin de dediğiniz gibi, çocukluk ve yetişkinlik kategorilerini zorlaması…


Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları hem bambaşka bir dünyada geçen fantastik bir öykü olarak hem de günümüzün tam ortasında geçen ve bugünü tarif eden bir öykü olarak anlam bulabiliyor. Sizin için hangisi ağır basıyor?

  • Dediğim gibi, çocuk ve yetişkinliğin varoluş sınırlarının muğlaklığını ve bazı tartışmaların yapılabilmesi için bu muğlaklığın araçsallaştırılmasını önemsiyorum. Ama bunu yapabilmek için zamanı da mutlaklaştırmaktan çıkarıp ona elastikiyet kazandırmalıydım. Çünkü zaman, bir romanda (tarihi bir roman gibi bağlayıcılık taşımıyorsa) bir hikayenin anlatısı içinde araçsal bir öğedir. Takvim ile sabitlenmeyen zaman, öykünün içine dönemin toplumsal, kültürel ve elbette siyasal kodlarıyla sızar. Bu detaylar dikkatli bir okuyucunun gözünden asla kaçmaz. Bu nedenle Köpekbalıklarının Kayıp Şarkıları, zaman mevhumunun ucunu açık bırakır, önemsediği alt metinleri görünür suretlerinden kurtarıp onları gerçekdışı/üstü bir kıyafet balosuna davet eder.