Röportaj / Kardelen BUĞDAY

Türkiye ve Yunanistan'da toplam 119 kişinin ölümüne ve bin 53 kişinin ise yaralanmasına neden olan deprem, 2020 yılında yeryüzünde meydana gelen depremler arasında en ölümcül deprem olarak kayıtlara geçti. Bir yıl önce meydana gelen depremin etkilerini, depremlerin yıkıcı etkisini azaltmak için alınabilecek önlemleri ve olası depremleri Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir’e sorduk.

30 Ekim’de yaşanan deprem, İzmir başta olmak üzere Ege Bölgesi’ndeki deprem araştırmalarını nasıl etkiledi?

30 Ekim depremi İzmir başta olmak üzere Türkiye ölçeğinde deprem araştırmalarına önemli bir bütçe ayrılması gerektiğini gösterdi. Bu kapsamda TUBİTAK ‘Deprem Araştırmaları Özel Çağrısı’ açtı. Türkiye ölçeğinde deprem konusunda 250’yi aşkın proje başvurusu yapıldı. Ekim 2021’de İzmir'de hem karada ve hem de denizdeki deprem tehlikesini ortaya çıkaracak çok disiplinli 6 proje kabul edildi. Bu projelerde Dokuz Eylül Üniversitesi olarak Ege Üniversitesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sivas Cumhuriyet ile Çukurova Üniversitesi’nden bilim insanlarıyla çalışmaya başladık. Bunun yanında İstanbul Teknik Üniversitesi-TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün ortaklaşa başlattığı proje kapsamında Kuşadası Körfezi’ndeki denizaltı faylarının haritalanması ve deprem üretme potansiyellerini ortaya konması proje bulunmaktadır. Ayrıca DEÜ-DAUM-Jeoloji-Jeofizik-Elektronik ve Bilgisayar Mühendisliği bölümü hocaları ile Kandilli Deprem Araştırma Enstitüsü ve Amerika’daki bilim insanlarıyla birlikte DEÜ Çok Disiplinli Bilimsel Araştırma Projeleri kapsamında İzmir için Deprem Erken Uyarı sistemi (DEUSİS) geliştirilmesi projesini başlattık. Üniversitemizde ayrıca Jeoloji-Jeofizik ve İnşaat Mühendisliği bölümlerindeki hocalarımız İzmir ilini gelecekte etkileyebilecek Tsunami modellemesi üzerine çalışmalara başladı. Bunun yanında Türkiye ölçeğinde 81 ilde 2019 yılı sonunda başlatılan il afet risk azaltma planlarının (İRAP) 2021 yılı sonunda tamamlanması ve 2022 yılında uygulamaya konması kararlaştırıldı. Ayrıca doğal afetlerin etkilerinden en az zararla çıkabilmek için her il için kentsel dönüşüm yol haritasının çıkartılması doğrultusunda pilot bölge olarak "İzmir ili Kentsel Dönüşüm yol haritası" projesinin yapılmasına başlandı. Biz DAUM olarak her iki projede de akademik danışmanlık görevlerimizi yürütüyoruz.

Depremin yıkıcı etkisini azaltmak için ne tür önlemler alınabilir?

Bu sorunun yanıtı için öncelikle depremin yıkıcı etkisini artıran nedenleri bilmek gerekiyor. Türkiye’de başta 1939 yılında meydana gelen ve 33 bin vatandaşın can verdiği Erzincan Depremi başta olmak üzere son 100 yılda meydana gelen tüm depremler dikkate alındığında depremin yıkıcı etkisini artıran nedenler aşağıdaki gibi sıralanabilir.

Yakın gelecekte deprem üretecek diri fay zonları üzerinde yapılaşma geçmişte olan depremler bize şunu gösterdi. Eğer binanız deprem üreten fayın üzerinde inşaa edilmişse deprem sırasında binanın hasar görmeme olasılığı neredeyse bulunmuyor. Sıvılaşma-yanal yayılma tehlikesi olan ve deprem etkisini büyüten zayıf zeminler üzerinde yapılaşma, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olduğu siltli-kumlu zeminler sıvılaşma tehlikesinin en yüksek olduğu yerleri gösteriyor. Bu gibi zeminler üzerinde yapılaşırken zemini iyileştirmeden yani sıvılaşma tehlikesini ortadan kaldırmadan yapılaşma olmuşsa deprem sırasında zemin taşıma gücünü yitiriyor ve bina olduğu gibi zeminin içine göçüyor. Türkiye'de, bugüne kadar 1947, 1953, 1961, 1968, 1975, 1998, 2007 ve yeni yürürlüğe giren 2018 olmak üzere, deprem yönetmelikleri toplam 8 kez revize edilerek yenilenmiştir. 1 Ocak 2019 yılında yürürlüğe giren son deprem yönetmeliğinde yapının bulunduğu deprem bölgesi ve zemin özellikleri dikkate alınarak yapıların depreme dayanıklı tasarımı ve yapımı için gerekli olan minimum koşullar sağlanmaktadır. 1998 bina deprem yönetmeliğinden hemen sonra meydana gelen 1999 Kocaeli ve Düzce depremleri, 1999 öncesi bina stoğunun depreme karşı dirençli olmadığının göstermiştir. Benzer şekilde 30 Ekim 2020 depremi de 1999 öncesi bina stoğu üzerinde etkisini göstermiş 17 bina yıkılmış ve binlerce bina hasar görmüştür. Bu nedenle Türkiye ölçeğinde özellikle 1999 yılı öncesinde inşa edilmiş bina/yapı stokunun belirlenmesi, deprem sırasındaki yapı-zemin etkileşiminin ne olacağının önceden bilinmesi, bunların deprem performanslarının hesaplanması ve depreme karşı olan dirençlerinin ortaya konması gerekmektedir. Binada kullanılan malzeme ve işçilik kalitesi de önemle. Her ne kadar günümüzde bu sorun önemli ölçüde çözülmüş olsa da, denetimlerin olması gerektiği düzeye erişememesi bu durumu da hala geçerli kılıyor.

DÖNÜŞÜM ÖNEMLİ

Alınan önlemler var mı, varsa neler?

Bugün Türkiye’de depreme karşı alınması gereken önlemler 1999 depreminden sonra artmış olsa da istenilen düzeye gelinememiştir. Özellikle il, ilçe ve mahalle, köy düzeyinde depreme karşı alınması gereken en önemli önlem yapı stoğu envanterinin ortaya çıkartılması ve bu envanteri depreme karşı dirençli hale getirmektir. Bugüne kadar birçok çalışma deprem araştırması niteliğinde devam etmektedir. Bugün İzmir’de yapılması gereken şey, ada ve mahalle hatta ilçe bazında kentsel dönüşüm çalışmalarına hız vermektir. Tabii ki burada sadece depreme karşı dirençlilik değil, aynı zamanda diğer tüm doğal afetlere karşı dirençli bir yapı stoku oluşturacak şekilde kentsel dönüşüm çalışmalarının yapılması önemlidir. Bunun için de il düzeyinde bir öncelik sırası gözetilerek kentsel dönüşüm çalışmalarının planlanması ve dar bir zaman aralığında gerçekleşecek projelendirme çalışmalarının yapılması elzemdir. Bu tür üst düzey bir çalışmayı yürütecek insanların varlığı ve bu insanların yaptığı projeleri hayata geçirecek düzeyde yetkin mühendislerin yetiştirilmesi en önemli konulardan biri olarak karşımızda durmaktadır.

İzmir ve Ege Bölgesi’nde aynı ölçekte beklenen bir deprem var mı?

30 Ekim 2020 depremi İzmir ve Ege bölgesi için büyük bir deprem niteliği taşımamaktadır. Çünkü kırılan fayın karada yarattığı maksimum şiddet Bayraklı ilçesinde VIII (sekiz) olarak kayıtlara geçmiştir. Hâlbuki İzmir il sınırları içinde karadaki faylardan biri deprem ürettiğinde IX (dokuz) ve hatta X(on) şiddetinde bir depremin olma olasılığı bulunmaktadır. Bununen önemli kanıtları İzmir’de geçmişte olan depremlerdir. Örneğin 1688 depremi Güzelbahçe-Narlıdere-Balçova-Konak-Bornova-Bayraklı hattı boyunca X şiddetinde yıkımlara neden olmuştur. Bunun yanında DEU-DAUM olarak İzmir Fayı, Gülbahçe Fayı, Yağcılar Fayı, Tuzla Fayı ve Seferihisar Fayı üzerinde tamamladığımız çalışmalar, bu fayların maksimum deprem üretme büyüklüğü 7.2 olarak belirlenmiştir. Özellikle Tuzla Fayı ve Seferihisar faylarının da deprem üretme zamanlarının yaklaştığı, bunları Gülbahçe ve Yağcılar fayının izleyebileceği değerlendirilmiştir. 1688 depremine neden olan İzmir Fayı'nın ise yakın bir gelecekte deprem üretemeyeceği sonucuna varılmıştır.

TOPLAM 21 FAY

Hangi bölgeler risklidir?

İzmir ili için sıvılaşma tehlikesi olan zayıf zeminler üzerindeki 1999 öncesi yapılmış binalar ile yaşı ne olursa olsun deprem sırasında yüzey kırığı oluşturacak fay zonu üzerinde inşaa edilmiş binaların bulunduğu yerler risklidir. İzmir İl sınırları içinde Türkiye Diri Fay Haritası'na göre Holosen Fayı/Kuvaterner Fayı (17 adet) ve Neotektonik dönem çizgiselliği (4 adet) sınıfında değerlendirilen toplam 21 adet fay bulunmaktadır. Bunlardan özellikle Holosen fayı sınıfında değerlendirilenlerden İzmir Fayı Güzelbahçe-Narlıdere-Balçova-Konak-Bornova-Işıkkent-Altındağ-Pınarbaşı ilçelerinden geçmektedir. Gülbahçe Fayı Gülbahçe ilçesi ve İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü içinden geçmektedir. Tuzla Fayı Cumalı-Orhanlı-Çatalca-Menderes-Gaziemir-Yeni fuar alanın yakınından geçerek Karabağlar'a doğru uzanmaktadır. Kemalpaşa Fayı Kemalpaşa ilçe merkezinden geçmektedir. Kısacası İzmir’deki diri fayların tümü üzerinde il merkezi, ilçe merkezi veya köyler bulunmaktadır. Bu nedenle bu faylar üzerinde yer alan bina-yapı stoğunun ne durumda olduğu gözden geçirilmelidir. Bunun yanında sıvılaşma tehlikesi içeren zayıf zeminler üzerindeki yapı stoğu çoğunlukla Bayraklı, Konak, Güzelyalı, Alsancak, Balçova, Narlıdere, İnciraltı, Karşıyaka, Bostanlı, Mavişehir, Menemen, Aliağa, Dikili gibi yerleşim yerlerinin bazı kesimlerinde bulunmaktadır. Bu gibi zayıf zeminler üzerindeki yapı/bina stoğunun ne durumda olduğu ortaya konmalı, güçlendirilebilen binalar güçlendirilmeli, güçlendirilmesi ekonomik olmayan binalar yıkılmalıdır. Yenileri ise doğal afet eksenli kentsel dönüşüm kriterlerine göre projelendirilmeli ve bina deprem yönetmeliği çerçevesinde inşa edilmelidir. Kentsel dönüşüm çalışmaları parsel bazlı yerine ada ve hatta daha geniş ölçekte ele alınmalıdır.

Ege ve Akdeniz’deki hangi fay hatları ülkemiz için tehlikelidir?

Bölgesel ölçekte Ege ve Akdeniz kentlerini denizden etkileyecek en önemli fay hatları Helen Yayı ve Kıbrıs Yayı boyunca yer alan Helenik Dalma-Batma Zonu, Hatay ilinden geçen Ölüdeniz Fayı ve Doğu Anadolu Fayı'nın güney kollarıdır. Denizaltı fayları kapsamında özellikle Helenik-Kıbrıs yayı ile Ege ve Akdeniz kıyıları arasında kalan Samos fayı gibi denizaltı faylarının önemli bir bölümü tsunami tehlikesi ve yerleşim yerlerinde yaratacağı sarsıntı şiddeti açısından risk oluşturacak düzeydedir. Bununla birlikte Ege ve Akdeniz illeri içinden geçen ve kendi başına yıkıcı deprem üretme potansiyeline sahip çok sayıda fay segmenti bulunmaktadır. Bunların önemli bir bölümü Çanakkale, Balıkesir, Afyon, Eskişehir, Denizli, Aydın, Manisa, İzmir, Muğla, Antalya, Burdur, Adana ve Hatay illerindedir. Adı geçen Ege ve Akdeniz illerinin her birinde deprem üretme zamanı yaklaşmış fay segmentleri bulunmaktadır.

İstanbul’da beklenen büyük deprem, İzmir’i nasıl etkiler?

İstanbul’da beklenen deprem meydana geldiğinde özellikle, Marmara denizine kıyısı olan İstanbul’a komşu yerleşimlerde (Balıkesir, Yalova, Kocaeli, Bursa, Çanakkale, Tekirdağ) gerek tsunami tehlikesi ve gerekse de yıkıcı düzeyde sarsıntı şiddeti beklenebilir. Fakat böyle bir depremin İzmir’i etkilemesi söz konusu değildir.

Deprem master planı çok önemli

Prof. Dr. Hasan Sözbilir son olarak Deprem Master Planı’na dikkat çekti. Sözbilir, konuyla ilgili, “Bir diğer önemli konu yakın gelecekte yıkıcı deprem üretmesi beklenen diri bir fay segmentine göre deprem senaryosunun yapılması ve buna göre can ve mal kaybı tahminlerini ortaya koyan Deprem Master Planı’nın hayata geçirilmesi gerekiyor’ şeklinde konuştu. Deprem master planının Türkiye’deki tüm il ve ilçelerde yapılması gereken bir proje olduğunun altını çizerek “Böyle bir deprem senaryosu yapılmadan olası bir depremde hangi yapıların yıkılacağı bilinemez” dedi. Sözbilir ayrıca, DAUM olarak 2015 yılından beri İzmir Deprem Master Planı’nın yapılmasını önerdiklerini, 30 Ekim’de deprem yaşandığı halde bunu yapacak aşamaya gelinmediğini ekledi.