İzmir Mimarlar Odası başkanlık yarışının iddialı ismi, mevcut başkan Halil İbrahim Alpaslan, hem mesleğe hem de kamuya karşı sorumluluk bilinci taşıdıklarını kaydetti.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği'ne (TMMOB) bağlı Mimarlar Odası İzmir Şubesi, genel kurulu bugün başlıyor. İlk gün konuşmaların yapılacağı genel kurulda, yarın ise odayı yönetecek liste oylanacak. Seçimde; Çağdaş Demokrat Mimarlar, Toplumcu Demokrat Mimarlar ve Gelecek Grubu yarışacak. Mevcut Başkan Halil İbrahim Alpaslan ve ekibi Çağdaş Demokrat Mimarlar Grubu olarak seçime girecek. Genel kurula kısa bir süre kala projelerini 9 Eylül Gazetesi'ne anlatan Alpaslan, seçimi kazanacaklarını düşündüğünü ifade etti. Kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olduklarını belirten Alpaslan, aday olma gerekçelerini ise; “Bizim iki ayağımız var. Mesleğimize, meslektaşımıza öncelik vermemiz ve en az onun kadar önemli olan kamuya dair sorumluluklarımız var. Mimarlar Odası'nın her iki konuda da iyi bir performans gösterdiğini düşünüyorum. Ve biz odanın bu çizgide kalmasını istiyoruz. Hem meslektaşlara hem de kamuya dair sorumluluklarımızı ihmal etmeden yerine getirmeliyiz. Bu düşünce ile yeniden aday olduk” sözleriyle açıkladı. Başkan Alpaslan, yalnızca genel kurula ilişkin değil, İzmir'de gerek belediye gerekse bakanlıklar eliyle hayata geçirilmeye çalışılan bazı projelere karşı çıkma gerekçelerini de anlattı; önerilerini sıraladı. İşte 50 bin üyeye sahip olan Mimarlar Odası Başkanı Halil İbrahim Alpaslan'ın dikkat çeken açıklamaları...

[caption id="attachment_96450" align="aligncenter" width="728"]tmmob Alpaslan, Basmane Çukuru'ndan Körfez Geçiş Projesi'ne kadar İzmir'i etkileyecek projeler için “Kenti yönetmek, ticari bakış açısı ile yürütülürse başarılı olmaz” dedi.[/caption]

EMEKLERİNİN KARŞILIĞINI ALAMIYOR


Mimarlar Odası başkanlık görevini bir dönemdir yürütüyorsunuz. Yeni dönem için de adaysınız. Üyelerin sizi seçmesi halinde, yeni dönemin farkı ne olacak?

Halil İbrahim Alpaslan: Göreve geldiğimizde ülke çok zor bir sürece girdi. Darbe girişimi olduktan sonra OHAL ilan edildi. Eylemliliklerimizin büyük bölümü kısıtlandı. Buna rağmen, hem kamusal sorumluluklarımız anlamında hem de mesleki sorumluluklarımız anlamında iyi bir dönem geçirdiğimizi; elimizdeki imkanları en iyi şekilde ortaya koyduğumuzu düşünüyorum. Yaptığımız çalışmaların, adaylığımız süresince iyi bir motivasyon sağlayacağını düşünüyorum. Her yönetim kurulunun veya her adayın amacı çıtayı biraz daha yukarı taşımaktır. Bizim de bu dönem buraya kadar getirdiğimiz çalışmaları daha yukarı taşımak adına, özellikle meslektaşlarımızın doğrudan sorunlarına dair daha çok çözüm bulma ağırlıklı bir dönem için çalışıyoruz. Dışarıda mimarlık mesleğine yönelik saygınlık var ama mesleğin içerisine girdiğimizde meslektaşlarımızın çok kötü şartlar altında çalıştığını görüyoruz. Mimarlar çok zor şartlarda çalıştıkları mesleklerinde emeklerinin karşılığını alamıyorlar. Bugün asgari ücretle çalışan mimarlarımız var. Veya serbest olarak çalışan mimarlar, çizdikleri projelerin karşılığını tam olarak alamıyorlar. Bu tip sorunlar için daha fazla çaba sarf edeceğiz. Çalışmalarımız aynı çizgide artarak sürecek. Önümüzdeki zorlu döneme hazır olduğumuzu düşünüyorum.


YÖNETMELİK SORUNU


Seçimi kazandığınız takdirde hayata geçirmeyi düşündüğünüz projeleriniz neler olacak?

Halil İbrahim Alpaslan: Şuanda meslektaşlarımızın en çok sorun yaşadığı konuların başında yönetmelikler geliyor. Planlı alanlar imar yönetmeliği diye bir yönetmelik yayımlandı. Arkadaşlarımız artık buna göre projelerini geliştiriyor ve kamu kurumları da bu yönetmeliğe göre projeleri değerlendiriyor. Biz bu yönetmeliğin şu anki haliyle yoruma açık olduğunu düşünüyoruz. Bu sorunu aşmak için Avrupa'daki örneklere baktık. Birçok Avrupa ülkesinde, yönetmelikler çizimlerle açıklanıyor. Sonuçta mimari bir konuyu yazarak bir yere kadar açıklayabiliyorsunuz, bir yerden sonra yorumlamak gerekiyor. Ama Avrupa ülkelerinin bazıları, o yazıların yanına çizili örnekler de koymuş. Biz, burada somut bir proje geliştirdik. Bu dönem imar yönetmeliğini çizimlerle desteklemek istiyoruz. Hatta bu konu hakkında bakanlık yetkilileri ile görüştük. Onlara böyle bir teklif götürdük. Onlar da buna sıcak baktı. Ayrıca Mimarlık Merkezi hakkında somut bir proje var. Meslekteşlarımızın yararlanabileceği sosyal bir alanın olmasını başından beri istiyoruz. Şimdiye kadar ekonomi olarak bu proje için yeterli gücü kendimizde bulamadık. Bu dönem biraz daha şartları zorlayarak, Mimarlık Merkezi'nde meslektaşlarımızın faydalanabileceği lokal benzeri bir yer düşünüyoruz.

EĞİTİMİ ZOR ÜCRETİ AZ


Mimarların, aldığı eğitimin zor olduğunu biliyoruz. Fakat buna karşın çalışırken aldıkları zor eğitimin karşılıksız kaldığı eleştirileri var. Bu eleştirilere katılıyor musunuz? Mimarların yaşadığı sorunları anlatır mısınız?

Halil İbrahim Alpaslan: Mimarların sorunları daha eğitim aldıkları dönemden başlıyor. Çok fazla mimarlık okulu açıldı. Çok iyi eğitim veren okular da var ancak hepsi nitelikli eğitim vermiyor. Bu okullar çok fazla mezun veriyor. Odaya kayıtlı mimar sayısı 50 binin üzerinde, 60 bine doğru gidiyor. Ama şu anda mimarlık okullarında okuyan 40 bin civarında öğrenci var. Belki 6 yıl sonra üye sayımız 100 bini bulacak. İş bulma sorunu var. Meslektaşlarımız iş bulma konusunda çok rahat değiller. Ben eskiden mimarların işsiz kalmamasıyla övünürdüm. Eskiden çok az işsiz mimara rastlardım. Ama bu dönemlerde bunu söylemek çok kolay değil. Asgari ücretle çalışan arkadaşlarımız var. Mimarlığın ne kadar zor bir eğitim olduğunu biliyorum. Belki tıp kadar zor bir eğitim aldıkları halde, asgari ücretle, vasıfsız bir elemanın aldığı ücretle çalışması, beni çok üzüyor. Bizim buna karşı asgari ücret tavsiyemiz var. Biz 'Bir mimar 2018 yılı için bürüt 3 bin 800 liradan aşağı çalışmamalı' diyoruz. Bu TMMOB'un aldığı bir karardı. Ama bizim denetleme yetkimiz yok. SGK ile TMMOB arasında bir protokol vardı ve denetleme işini SGK yapıyordu. Daha sonra SGK tek taraflı olarak o protokolü feshetti. Asgari ücretin yeniden denetlenmesi için tekrar çaba harcamak gerekiyor. Serbest çalışan üyelerimiz de var, masanın öbür tarafındaki üyelerimizin sıkıntılarını da biliyoruz. Neden yanında çalışan mimara asgari ücret veriyor. Çünkü bürosunda ürettiği projenin karşılığını alamıyor. Böyle zincirleme şeklinde gidiyor.

[caption id="attachment_96444" align="aligncenter" width="719"]baskan-adayi Halil İbrahim Alpaslan: Biz, toplum olarak sanırım mimara ve mimarlığa yeterince değer vermiyoruz.[/caption]

BOYACI MİMARDAN ÇOK KAZANIYOR


Bu sorunu aşmak için önerebileceğiniz bir formül var mı?
Halil İbrahim Alpaslan: Biz, toplumda sanırım mimara ve mimarlığa yeterince değer vermiyoruz. Bizim de burada eksikliğimiz var belki. Tam olarak anlatamıyoruz. Bu yönde çalışmalarımızı yoğunlaştırmamız gerekiyor. Ama toplumda özellikle yapı sektöründeki duruma baktığımızda, mimar ve mühendisler lehine değil müteahhitler lehine kurulmuş bir sistem var gibi. Siz ameliyat olduğunuz zaman, doktorları gezerek 'En ucuz hangisi ise onda ameliyat olayım' der misiniz? Mümkün değil. En iyi ameliyatı kim yaparsa ona gidersiniz. Ama müteahhitler veya yapı talebi olan kişiler mimarların, mimari projelerinin niteliği üzerinden değil daha çok talep ettikleri ücret üzerinden değerlendiriyor. 50-100 yılınızı etkileyecek bir yapıya, kim daha ucuza yapar gözü ile bakmamak gerekiyor. Kimin daha iyi yapacağına bakmak gerekiyor. İnşaat sektörü daha çok ekonomik gözle veya müteahhit gözüyle ülkemizde düzenlendiği için onların avantajına bir çark kurulmuş. Bu nedenle meslektaşlarımız ve mühendisler de bu durumdan çok etkileniyor. Bir apartmanın boya işlerini alan boyacının aldığı ücret, mimar, elektrik mühendisi, inşaat mühendisi, diğer mühendislerin aldığı ücretlerden daha fazla. Elbette o insanın da emeği kutsaldır, o da hak ettiği parayı almalı. Ama bizim mimarlık, mühendislik hizmeti artık bir boyacının hizmet bedelinden çok daha aşağılara yapıyor. Mimarlar Odası'nın baskı ile merkezi hükümetin yapacağı düzenlemeyle sorun aşılabilir. Oda, piyasadan itildiği zaman ortaya çıkan sistem, mimar-mühendisin aleyhine bir sistem haline geliyor.

KÜLTÜRPARK PLANI YAPILIYOR MU?


Meslek örgütü olarak bir yandan üyelerinizin sorunlarını çözmeye odaklanırken, diğer taraftan ise İzmir açısından riskli gördüğünüz projeler ile savaşıyorsunuz. Kültürpark için de yoğun mesai harcadınız. Gelinen süreçte buradaki son durum nedir?

Halil İbrahim Alpaslan: Büyükşehir Belediyesi'nin Kültürpark için koruma amaçlı imar planı yapması gerekiyor. Ancak ne yazık ki Büyükşehir Belediyesi bu konuda çok da paylaşımcı değil. Böyle bir plan yapılıyor mu yapılmıyor mu açıkçası bilgimiz yok. Bütün planlar, odalar, üniversiteler ilgili kurumlarla birlikte yapılsa, süreç daha sağlıklı şekilde işler. Fakat biz şu an ne yapıldığını bilmiyoruz. Belediye belki bir ara çıkacak ve 'Ben oranın planını yaptım' diyecek. O zaman göreceğiz nasıl olduğunu. O zaman da bizler itirazlarımızı veya önerimizi plan yapıldıktan sonra dile getiriyoruz. Bu da sürecin uzamasına ve aksamasına neden olacak. Ama plan yapılırken masaya birlikte otursak belki süreç daha sağlıklı ilerleyecek. Belediyenin proje üretme yönteminde bir içe kapalılık var. Proje başlangıç safhasından itibaren meslek örgütleri, bilimsel kuruluşlarla diyalog halinde yürütülse daha sağlıklı olur. Ama projelerden son dakikada haberimiz oluyor, bazılarını ise basından duyuyoruz. Sürekli Büyükşehir Belediyesi ile karşı karşıya gelmiyoruz. İyi işbirliklerimiz de var. Belediye, Tarihe Saygı Yerel Koruma Ödülleri veriyor. Çok güzel bir çalışma, bizler de bu konuda destek veriyoruz.

[caption id="attachment_96447" align="aligncenter" width="687"]mimaroda Arparslan; Biz mücadele verirken, belediyeyi karşımızda değil yanımızda görmek istiyoruz.[/caption]

KARŞIMIZDA DEĞİL YANIMIZDA


İzmir'de sık sık tartışma konusu olan Basmane Çukuru, öyle görünüyor ki daha çok konuşulacak. Buraya dair Büyükşehir Belediyesi'nin duruşu nasıl olmalı?

Halil İbrahim Alpaslan: Mahkemenin, projeyi durdurması Büyükşehir Belediyesi için bir fırsat. Ama belediye bu fırsatı çok kullanabilecek mi bilmiyorum. Hızlı şekilde bir plan daha yaptılar. Burada bir gökdelen yapılması doğru mu değil mi? Belediyenin bu konuda bir karar vermesi gerekiyor. Doğru derse bunu tartışırız. Orada bir gökdelenin dezavantajlarını ortaya koyuyoruz sürekli. Yok belediye eğer burada yüksek yapının yapılmasını yanlış buluyorsa, bizimle birlikte mücadele etmesi gerekiyor. Ama gördüğümüz kadarıyla belediye bu yüksek yapıyı destekliyor gibi bir pozisyon var. Burada ticaret yapmıyoruz. Kenti yönetmek, ticari bakış açısı ile yürütülürse başarılı olmayabilir. İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni bir holdinge ait kompleksin içerisine taşıdığınız zaman, isterseniz yüzde 50 ile taşıyın bu çok da olumlu bir iş olarak anılmayacak. Ben bir İzmirli olarak bunu sindiremem. Büyükşehir Belediyesi'nin bir alışveriş merkezi, bir gökdelenin içerisinde olması içimize sindirebileceğimiz bir durum değil. Kent halkının büyük kısmı bunu sindirmeyecek. Yüzde 30 payı yüzde 50'ye çıkarmış olabilirsiniz, ticari anlamda bir başarı olabilir. Ama kent yönetimi anlamında başarı bununla ölçülmez. Boyu Kadifekale'yi geçen bir yüksek yapı değil daha kentle barışık, kamusal bir projenin varolması için İzmir Büyükşehir Belediyesi'ni mücadele etmeye çağırıyoruz. Biz bunun mücadelesini verirken, belediyeyi karşımızda değil yanımızda görmek istiyoruz.

YANLIŞ ROTA İSTANBUL'A ÇIKAR


Zaman zaman siyasette de tansiyonu yükselten bir söylem var. 'İzmir köy kaldı'. Siz bu tartışmalarına katılıyor musunuz? İzmir gerçekten köy olarak mı kaldı?
Halil İbrahim Alpaslan: Bir dönemin söylemi böyleydi. Ama bu söylem, yüksek yapıların nelere yol açacağının bilinmediği yıllardı. İnsanlar; İstanbul ve Ankara'ya bakarak her yerden yüksek yapıların çıkmasını modernlik olarak adlandırıyordu ve İzmir'i bu yönde eleştiriyorlardı. Ama şu an insanlar İstanbul'dan kaçarak köylere yerleşmeye çalışıyor. Eskiden 'İzmir köy kaldı' bir hakaret gibi sunuluyordu ama şimdi çoğu insan 'Keşke köy kalsa' diyor. Bunlara rağmen kimse İzmir gelişmesin köy kalsın demiyor fakat kentlerin gelişirken çizdikleri rotalar çok önemli. Siz, yanlış bir rota çizerseniz o yolun sonu İstanbul'a çıkar. 'İzmir köy kaldı' diyenler İstanbul'a ne diyor? İstanbul şu an ideal kent mi? Neden o halde insanlar buradan kaçıyor. Eğer köy olmasın İstanbul olsun denilirse ben buna karşı çıkarım. Ama elbette gelişsin, yeni iş olanakları açılsın. Biz bu yolda ilerlerken Avrupa kentlerini örnek alalım. Hem tarihi, doğal değerlerini koruyan bir durum olsun hem de yeni gelişim alanları doğru şekilde açılsın. Ama bizim gelişmeden anladığımız şey yüksek yapılar. Avrupa kentlerinde istisnalar dışında yüksek yapılar görmezsiniz. Oysa bugün İzmir'de bir gün bakıyoruz Bornova'dan bir tane yükseliyor. Diğer gün sahilde flamingoların yanında 30 katlı binalar yükseliyor. İzmir köy kaldı diyenlerin bir çoğu şimdi İstanbul'dan kaçarak buraya yerleşiyor. Ama ben şu an İzmir'in girdiği yolun da biraz İstanbul'un girdiği yola benzetiyorum. Çok hızlı bir şekilde kentin her yanından yüksek yapıların çıkmasının sağlıklı strateji olduğunu düşünmüyorum.

oda-secimleri

YÜKSEK YAPILAR NEDEN RİSKLİ?


Yüksek yapıların, bir kent için yaratacağı olumsuzlukları açıklar mısınız?
Halil İbrahim Alpaslan: Yüksek yapıları, apartmanla bir tutamayız. Onların, sosyolojik, psikolojik, ekonomik etkileri var. Bir yüksek yapı çevresinin mikroklimasını etkiler. Oranın güneş almasını, rüzgarını etkiler. Sahilde yüksek yapılar artarsa, bu yapılar rüzgarı keseceği için iç kısımlarda hava kirliliği artacak. Yüksek yapılar trafiği olumsuz şekilde etkiliyor. Bu nedenle yüksek yapıları dikkatli değerlendirmeliyiz. Masa başında bir iki plan tadilatı ile yüksek yapı izni vermek açıkçası kente ihanet etmek anlamına geliyor.

İzmir'i bekleyen tehlike


İzmir'i gelecekte bekleyen en büyük tehlikenin çarpık yapılaşma olduğunu savunan Halil İbrahim Alpaslan, endişelerini şu ifadelerle açıkladı: “En büyük tehlike, çarpık yapılaşmanın kentin alt yapısını çökertmesi. Ayrıca kentin iklimi olumsuz şekilde etkileniyor. Kentin artık yaşanmaz hale gelmesi. Özlediğimiz İzmir yaşantısını artık bulamamaktan endişeleniyorum. Şu an ciddi anlamda yapılaşma baskısı var. İstanbul ve Ankara'da yer bulamayan sermaye, gözünü İzmir'e dikti. Bu sermaye durdurulamaz veya yönlendirilemez ise sonumuz İstanbul'dan farksız olmaz. Bu durum beni son derece endişelendiriyor.”

[caption id="attachment_96448" align="aligncenter" width="702"]mümarlarodasi Halil İbrahim Alpaslan, Basmane Çukuru bölgesinin yapılaşmaya açılmaması gerektiğini vurgulayarak alanın Kültürpark'a dahil edilmesi gerektiğini belirtti.[/caption]

İzmir Körfezi'ni öldürür


Sivil toplum kuruluşları ile meslek örgütleri tarafından sakıncalı bulunan Körfez Tüp Geçiş projesine dair de konuşan Halil İbrahim Alpaslan, projenin İzmir için ekonomik, kentsel ve doğal olarak son derece yanlış olduğunu söyledi. Alpaslan; “Projenin vereceği tahribat geri dönülemez ölçüde olacak. Özellikle Çiğli'de Kuş Cenneti'ne yakın bir yerden geçiyor. Ayrıca İzmir Körfezi'ne de zarar verecek. Körfez, akıntının güçlü olmadığı bir körfez. Bu nedenle sürekli kirlilik tehdidi ile karşı karşıya. Böyle bir proje, hem su altından geçecek bölümleri, hem viyadük ayakları hem de yapay adalarla zaten zayıf olan akıntıyı daha zayıflatacak. Körfeze büyük tonajlı gemiler giremiyor. Orta büyüklükteki gemiler girebiliyor ama bir süre sonra onlar da giremeyebilir. İzmir limanı bu kent için hayati öneme sahip. Gerek yük gemileri olsun gerekse kruvaziyer gemiler olsun, bu kent için önemli. Siz bunları buraya gelemez hale getirirseniz, artık İzmir'den bahsetmek pek mümkün olmaz. Akıntının kesilmesi, körfezin kirlenme sürecini hızlandıracak, temizlenmesini güçleştirecek. Bu proje yapılırsa, İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin 'Yüzülebilir Körfez' hedefinden uzaklaşılacak.”

KÜLTÜRPARK'A DAHİL EDİLSİN


Halil İbrahim Alpaslan, Basmane Çukuru bölgesinin yapılaşmaya açılmaması gerektiğini vurgulayarak alanın Kültürpark'a dahil edilmesi gerektiğini belirtti. Başkan Alpaslan şunları söyledi: “Orası Kültürpark'tan koparılmış bir alan, kamudan koparılmış bir alan. Benim gönlümden geçen buranın tamamının Kültürpark'a dahil edilmesi. Eğer yapılaşma olacaksa da oradaki mevcut binaları geçmeyen ve içerisinde büyük oranda kamuya ait olan alanın, belediye hizmet binası olarak değil kentlilere yönelik kültürel, sanatsal organizasyonların yapılacağı alanlar olmalı. Belki kongre merkezi bile buraya yapılabilir. En kötü ihtimal, mevcut yapısal dokuyu bozmayan bir yapılaşma olabilir.”