Renklerimiz bir bir soluyor

Abone Ol

Geçtiğimiz gün sosyal medyada bir kullanıcı Türkiye’nin gözbebeği olması gerekirken mahvolan doğal alanlarından bazılarını madde madde sıralamıştı. O listeye bakarken içim acıdı.

Listede Ayder Yaylası’ndan Uzungöl’e, Kaz Dağları’ndan Salda’ya kadar, değil Türkiye’nin Dünya’nın nadide güzelliklerinden olan ama doğa düşmanı politikalara kurban giden yerler vardı.
Başka ülkede olsa; misal Kaz Dağları’nın bir ağacına zarar vereni, Salda’nın tek bir kumunu bozanı en ağır cezalara çarptırırlardı. Ama biz kendi ellerimizle bu güzellikleri yok ediyoruz.

*

Kaz Dağları… Ülkemizin en zengin ekosistemlerinden biri. Gezegenin ve tüm yaşayan canlıların geleceği açısından çok önemli olan biyolojik çeşitliliğin zirve yaptığı doğal alanlarımızın başında geliyor. Endemik bitkilere ve farklı hayvan türlerine ev sahipliği yapıyor. En temiz su kaynakları orada. Türkiye’nin oksijen deposu. Tabii bir de mitolojik zamanlara uzanan tarihiyle kültürel anlamda da çok değerli bir yer Kaz Dağları.
İşte bu muhteşem bölge özellikle son 20 yılda verilen izinler sonucu altın ve gümüş madenleri tarafından tahrip edildi. Yetmedi, turizm ve yapılaşmayla, orman kesimleri ile eski halinden eser bırakılmadı. Şu an, şu dakika tüm madenler durdurulsa ve yenilerine de izin verilmese dahi Kaz Dağları’nın bir bölümüne geri döndürülmesi mümkün olmayan zararlar verildi.

*

Salda Gölü, nam-ı diğer “Türkiye’nin Maldivleri”.
İnci gibi bembeyaz kumlarla çevrili, suyunun rengi göz kamaştırıcı mavilikte bir göl. O bembeyaz kumlara arabayı falan bırakın bisiklet bile değmemesi gerekirken, asfalt döktüler iyi mi?
Baktılar ki, meşhur oluyor, tesisleşme izinleri verdiler, sahil düzenlemesi adı altında yollar yapıldı, izinli olanların dışında izinsiz altyapılar da bu doğa harikasını bozdu. Güya koruma altındaydı ama 2019–2024 dönemi raporlarına göre Salda Gölü’nde hem kum ve kıyı tahribatı hem de su çekilmesi meydana geldi.

*

Dünya susuzluğa doğru adım adım giderken, ülkelerin en değerli varlıklarının başında temiz su kaynakları geliyor. Beyşehir Gölü de Türkiye’nin en büyük tatlı su göllerinden biriydi. Bilinçsizce, çağın gerisinde kafalarla yapılan yoğun tarımsal sulama, kaçak sondajlar gibi nedenlerle aşırı su kullanımı bu gölü mahvetti. Buna bir de iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkan kuraklığı eklediğinizde ortaya iç karartıcı bir tablo çıktı. Beyşehir Gölü’ndeki su çekilmesi artık çok ciddi boyutlara ulaştı. Ağustos ayında kıyıdan 300 metreye kadar suyun çekildiği bildirilmişti. Ve hatta Beyşehir Su Ürünleri Kooperatifi Başkanı Hasan Kurt, ''Beyşehir Gölü vefat etmiştir, tüm Türkiye’nin başı sağ olsun" sözleriyle yaşanan faciaya dikkat çekmeye çalışmıştı.

*

Sadece bu üçü değil tabii ki. Yakın zamana kadar korunmuş olan onlarca, yüzlerce doğal varlığımız ellerimizden kayıp gidiyor. Ayder Yaylası, Uzungöl, Hasankeyf, Cerrattepe, Patara ve daha niceleri… Göllerimiz bir bir kuruyor, kuş cennetlerimiz kuşlara mezar olmaya başladı, yeşilimiz azalıyor, mavimiz kararıyor, havamız kirleniyor, toprağımız bozuluyor.
Bazı şeyler var ki; bir kere kaybedince bir daha sahip olamazsın.
Doğa sen ona nasıl davranırsan, sana öyle davranır. Sen onu korursan, kollarsan sana tüm bereketini verir; seni yaşatır. Onu bozarsan, tahrip edersen o da sana sonsuza dek sırtını çevirir.

Ayılar da insan mağduru!

Doğa Derneği ,Türkiye’de ayıların insan kaynaklı nedenlerle yaşam alanlarının yok olmaya başladığına dikkat çekerek bunun bir sonucu olarak besin bulmak için insanların bulunduğu alanlara gelen ayıların öldürülmesi yönündeki gelişmelere tepki gösterdi.
Doğa Derneği’nin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeler yer aldı:
“Ayı, dünya genelinde geniş dağılım gösteren ancak Akdeniz ölçeğinde nesli tehlike altında olan türlerden biri. Dünya nüfusunun yaklaşık 110 bin, Türkiye’de ise 3.400–4.000 birey olduğu tahmin ediliyor. Ayıların yaşam alanları plansız yapılaşma, madencilik, orman kesimi, yol ve baraj inşaatları gibi nedenlerle parçalanıyor, besinleri azalıyor. Bunun sonucunda, ayı-insan karşılaşması artıyor.
Karadeniz’de yine bilimsel temeli olmayan haberler dolaşıma sokuluyor ve ayıların öldürülmesi için lobi yapılıyor.
Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Yaban Hayatı ve Doğal Yaşam Ortamlarını Koruma (Bern) Sözleşmesi’ne göre ayılar kesin koruma altında. Kara Avcılığı Kanunu’na göre kesinlikle avlanmaları yasaktır. Sorunun bedelini mağdur olan canlılara ödetmek hukuken, vicdanen ve bilimsel olarak kabul edilemez. Ayıların yaşam alanları iyileştirilmeli, yaşam hakları Anayasal güvence altına alınmalıdır.”

Tropikal ormanlar tüm insanlık için önemli

Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) çoğu risk altındaki tropikal ormanların insanlar için hayati önemine dikkat çeken iki farklı raporu paylaştı.
Dünya üzerindeki toprakların sadece yüzde 3’ünü kaplayan ve büyüklüğü aşağı yukarı Avrupa Birliği kadar olan tropikal ormanlar insanlara sayısız fayda sağlıyor. Gezegeni ısıtan temel faktörlerden biri olan karbonu emen, milyonlarca insana temiz su, gıda, iş ile birlikte sel veya kuraklık benzeri doğal afetlere karşı koruma sağlayan bu ormanların getirisi çok büyük olmasına rağmen, insan kaynaklı nedenlerle yok olma riski her geçen gün büyüyor.
Son yayınlanan raporlar, tropikal ormanları korumak, restore etmek ve sürdürülebilir hale getirmek için çağrıda bulunarak bu yöndeki yatırımların 3 katına çıkarılmasını talep ediyor. Raporlarda yatırımların uzun vadede ekonomik büyümeye ve toplumların refahına büyük katkı koyarken iklim değişikliği ile mücadelede de fayda sağlayacağı vurgulanıyor.
Yüksek risk altındaki tropikal ormanlarla ilgili UNEP’in paylaştığı bazı bilgiler ise şöyle:
Bu ormanlar kapladığı yerin küçüklüğüne karşın milyonlarca insana geçim kaynağı yaratıyor, karbon emilimi ve biyolojik çeşitlilik açısından önemli katkılar sunuyor.
Yüksek riskli ormanlar, suyu atmosfere geri döndürerek yerel su döngüsünü aktif tutuyor ve bölgesel yağışın %10-14'üne katkıda bulunuyor.
Bu ormanların yok olması halinde dünya genelinde yağış miktarı düşecek ve bu da dünyanın belli bölgelerinin çayırlık haline dönmesi riskini ortaya çıkarıyor.
Tropikal ormanlardan elde edilen tozlaşma, yılda yaklaşık 10 milyon insanın beslenme ihtiyacını karşılayacak ürün verimini destekliyor.
Bu ormanlar, afet hasarını azaltarak ve kırsal geçim kaynaklarını sürdürerek yıllık 81 milyar dolar değerinde doğal sigorta görevi görüyor.


KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN


“Doğa acele etmez, yine de her şeyi başarır.”

— Lao Tzu (Çinli düşünür)