Zaman öyle çabuk geçiyor ki; Durdur, durdurabilirsen!

Hele, ülkemizde sağlıktan siyasete, ekonomiden günlük hayat şartlarına kadar yaşanan

istikrarsızlığın göstergesi olan “rakamların dansı” insanımızı çıldırtma noktasına getirmediyse buna şükretmek (!) lazım…

Evet, Devletin resmi kurumlarının saat başı verdiği tartışmalı rakamlar bile başımıza balyoz gibi inip, çıkıyor… İstersen “İtirazım var” diye bağır! Karşına dikilen elit bir tabaka “Hadi oradan! O dediğin şiirlerde olur” demeye getiriyor!

Hayat güzel; onu da “Hayat Eve Sığar” diyerek HES koduna bağlayıp şükretmeye başladık.

Anlayacağınız yaşadığımız her günün bir “bedelini” ödüyoruz. Ama nasıl? Bazen tavan yapan Kovid-19’a yakalanarak “hayatımızla”, bazen de cepte kalan üç-beş kuruşla bu bedeli ödediğimizi sanıyoruz!

Hadi biz “hayatı eve sığdırdık” diyelim; Dışarıda olup bitenleri yazılı, sözlü ve görüntülü basından öğrenince yine başımıza “taşlar, kayalar” düşmeye başlıyor! Galiba değerli siyasetçilerimizin özgül ağırlıkları kadar atığı taşlar, baş yarmaya başladı. Ya da şu edilen beddualara ne demeli? Muhalefet soruyor; “158 milyar nerede? Çift maaş alanlar, çift dikişliler kimler?

Yoksulluk, fakirlik sınırı nedir? Öncelik turizm mi, İstanbul Boğazı mı? Yoksa vatandaşın derdi, geçim mi?”

Salgın aldı başını gidiyor; Vaka sayısı 50 bine dayandı, Türkiye yüzde 88 riskli. Mavi, düşük

riskli kalmadı; her yer kırmızı! TV. ekranlarından bunu gören vatandaşlarımız da ister, istemez soruyor: “Acaba yüzü kızaranlar var mı?”

***

Yukarıda aktardıklarıma “geçim” değil, “seçim derdinden”, koltuk bağımlılığından duymama alışkınlığında olanlar vardır diye düşünüp, bugünümüze dönmek istiyorum…

Evet, bugün 9 Nisan Cuma… Dört gün sonra mübarek Ramazan…

Malum, İslam dünyasında “Manevi bir iklimin” hüküm sürdüğü bir dönem başlayacak…

Tabii “Receb, Şaban” diye sayarak “Ramazan”a ulaşacağız. Yani bu mübarek ayın sonu Bayram…

Çocukluğumuzda biz bu “üç ayları” sayarken “Receb, Şaban” der bayramın özlemi ile Ramazan'ı atlar “Hoppala Bayram” derdik…

İsterseniz çocukluk sevdamızı bir kıyıya bırakıp, dört gün sonra başlayacak Ramazan ayımıza

bakalım. Siyaseten yapılan ekonomi tartışmalarının odağında hep “zamlar” var.

Açıklanan ekmek, pide ve ramazanlık sofralara düşen rakamlara göre yazılı basında çıkan şu

başlığa bakıp “Ramazan cep yakacak” sözünü yok sayamayız mümkün mü? bilemiyorum! Hatta muhalefet vatandaşla yaptığı görüşmelere dayanarak “Vatandaş bize ‘ikinci el ayakkabı var mı’

diye soruyor” demeyi de ihmal edemiyor…

Ömrü olan, ilerideki yıllarda sanırım hep “kayıp yılları” araştırıp, gelecek kuşaklara aktaracaktır.

Hayırlı Ramazanlarımız olsun…