Haber/Didar DEMİRCİ
İzmir Barosu, özgür kürsüden göçmenlerin ve mültecilerin sesi oldu. 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü nedeniyle İzmir Barosu önünde toplanan avukatlar ve Emek Partisi İzmir İl Örgütü, mültecilerin yaşam şartlarının portresini çizdiler. İzmir Barosu adına basın açıklamasını İzmir Barosu Göç ve İltica Komisyonu Üyesi Ayşegül Karpuz okudu.



GÖÇÜN EN BELİRGİN SEBEBİ SAVAŞ
Afrika ve Ortadoğu’dan dini ve siyasi sebeplerle 21’inci yüzyılda birçok savaşın meydana geldiğini dile getiren Karpuz, günümüzde yaşanan göç dalgasının temelinde savaş olduğunu ifade etti. Karpuz, “Uzun sömürge dönemi sonrası bağımsızlık sürecine giren Afrika kıtasında, 1946’dan bu yana başlamış ve hala devam eden 33 iç savaş, 2001'de Amerika’nın Afganistan’ı işgali, 2003'teki Irak Savaşı, 2011'de Suriye İç Savaşı, 2022'de Ukrayna-Rusya Savaşı; göç olgusunu bir gerçeklik olarak karşımıza çıkarmaktadır. 21’inci yüzyılda Asya ve Afrika kıtalarından Avrupa ve Amerika kıtalarına doğru yaşanan göçe bu perspektiften bakmadığımız sürece, insan hakları hukuku dersinden sınıfta kalırız” sözlerini kaydetti.

HUKUKİ SORUMLULUKTAN KAÇIYORLAR
İçişleri Bakanlığı resmi verilerine göre; Türkiye’de 3,5 milyon iltica hakkına erişmek isteyen kişinin yaşadığını bildiren Karpuz, “Bu kişiler; başta Suriye olmak üzere Afganistan, İran, Irak, Somali, Eritre, Kongo, Nijerya, Yemen vd. ülkelerden gelenlerdir” dedi. Karpuz, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası anlaşmalara ve Yabancıların Uluslararası Korunması Hakkında Kanunun 4. Maddesine dikkat çekerek, Suriyeli mülteciler özelinde açıklamalarını sürdürdü. Türkiye’deki mültecilerin büyük bir çoğunluğunu ülkesindeki iç savaştan kaçarak gelen Suriyelilerin oluşturduğunu belirten Karpuz, “Gelinen süreçte halen Birleşmiş Milletler Mültecilik Yüksek Komiserliği tarafından Suriye’nin güvenli bir ülke olduğuna ilişkin bir açıklama yapılmamıştır. Suriye Savaşı’nın mağduru bu insanlar, 9 yılı aşkın süredir belirsiz ve öngörülemeyen geçici korumaya tabi olarak yaşamaktadırlar. Bu statü, kesinlikle vatandaşlık ya da ülkemizde kalıcı oturum izni sunan herhangi bir hak tanımamaktadır. Suriye uyruklu olup eğitim düzeyi yüksek olan, Türkiye’ye yatırım yapan ve de Türk vatandaşı ile evli olduğu için vatandaş olabilen sadece 200 bin kişi olduğu resmi makamlarca açıklanmıştır. Geriye kalan 2 milyonu aşkın kişinin geleceği hala belirsizdir. Suriye’deki savaşın sonlandığına ilişkin ne ulusal ne de uluslararası resmi bir çağrı yapılmıştır. Bu duruma rağmen Türkiye'deki geçici koruma rejimi gerekçe gösterilerek, bu kişilerin kalıcı statü talep etme ve iltica hakları engellenmekte olup başta Birleşmiş Milletler Mültecilik Sözleşmesi’ne taraf ülkeler olmak üzere, tüm uluslararası toplum hukuki sorumluluk almaktan kaçmaktadır” diye konuştu.

SAĞLIKLI BİR POLİTİKA ÜRETİLMELİ
Mülteci nüfusuna ilişkin Türkiye’de sağlıklı bir politika yürütülemediğini belirten Karpuz, “Mültecilere sınır kapılarını açıp batıya yollanacak bir rehine muamelesinin reva görülmesi, süregelen belirsizlik ve ekonomik kriz, ne yazık ki son dönemde de Türkiye toplumunda korkutucu bir tablo yaratmıştır” dedi. Siyasi parti liderlerine, milletvekillerine, gazetecilere, sanatçılara ve sosyal medya kullanıcılarına seslendiklerini aktaran Karpuz, “Toplumda yer alan belirli bir grubu, salt ırkına ve yabancılık olgusuna dayalı olarak hedef göstermek suçtur! Bu söylemler, insanları nefret dalgası içinde bir araya getirerek şiddete meyilli saldırı gruplarına dönüştürür. Muhakeme yeteneğinden yoksun bu saldırı gruplarının yaratacağı insan hakkı ihlallerinden Türkiye toplumu olarak hepimiz sorumlu oluruz” mesajını verdi. Ulusal ve uluslararası tüm siyasi odaklara da ayrıca çağrıda bulunan Karpuz, “Göç sorunun nedenlerini sorgulamaya, göç nüfusu ve barış diplomasisi için politika ve hukuk üretmeye çağırıyoruz” dedi. Didar DEMİRCİ



ÇIKIŞ YOLU ORTAK MÜCADELEDEN GEÇİYOR
İzmir Barosu’nun düzenlediği basın açıklamasında söz alan EMEP Genel Başkanı Ercüment Akdeniz, mülteci ve göç meselesine ilişkin ortak mücadele çağrısı yaptı. Akdeniz, şu şekilde konuştu:
“21’inci yüzyılda emperyalizm ve kapitalistler, yeni bir göç rejimi yaratmak istiyorlar. Buna göre, 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde Mülteciler Sözleşmesi de dahil olmak üzere, tüm evrensel ve hukuksal normları rafa kaldırıyorlar. Bunu kabul etmiyoruz. Pandemi, savaş ve ekonomik krizin girdabında; özellikle Ukrayna savaşını gördük ve bir anda 7 milyon insan yerinden, yurdundan edildi. Emperyalist barbarlık, insanlara göç yollarını reva görüyor. NATO, 2030 Soğuk Savaş Stratejisi’ni açıkladı. Bu da maalesef yeni göçlerin habercisi olacak. Gördük ki kapitalist düzende ne göç bitiyor ne göçmenler dertlerine deva bulabiliyor. Dolayısıyla sorun bir düzen sorunudur.  Ne zaman ekonomik kriz çanları çalsa ortaya hemen; faşist ideolojiler, ırkçı partiler, şoven akımlar çıkıyor. Mülteci düşmanlığı ülkemizde bilerek kışkırtılıyor. Mülteciler, bizim kardeşlerimizdir. Yoksulluğumuzun nedeni, mülteciler ya da göçmenler değildir. Bu soyguncu, sömürü düzenidir, kapitalist düzendir. Çıkış yolu da ortak mücadeleden geçmektedir.”