Sevgili Gazete 9 Eylül okurlarının bu köşemde çıkan yazılarıma karşı daha duyarlı, daha eleştirel gözle bakmaları, hatta “[email protected]” adresime gönderdikleri mesajlar beni mutlu ediyor. Daha da önemlisi beni, gelecek yazım için hırslandırıyor. Mesaj gönderenler arasında gazeteci-yazar, şair, karikatürist dostlarımın olduğunu da ifade etmek istiyorum. Onlar özellikle yazılarımdaki ironilerimden söz ederken, pek çok okurum da yazılarımın arasına serpiştirdiğim politik fıkraların dozajını artırmamın mümkün olup, olmadığını soruyorlar…

Gazetecilerin gazetesi olarak bölgemizde “Gazete 9 Eylül” ün yayılması ve de okunur olması, gelen mesajlara karşı vereceğim samimi cevap şudur: Neden olmasın…

***

Malum, içinden geçtiğimiz 2019 yılının son, yani Aralık ayında siyaset dünyamızın aktörleri, sanki ellerindeki “son kozlarını” oynarcasına Meclis içinde ve dışında çok sert çıkışlar yaparak halkımızın “sinir katsayısını” ölçmeye çalışıyorlar. Galiba bugünlerde hepimiz, partili Cumhurbaşkanımızın, kendi partisinden ayrılarak yeni partiler kurma teşebbüsleri karşısında kullandığı “malum zat” göndermesindeki “malum” kelimesini sıkça kullanır olduk!

AK Parti içindekilerin bile “siyasetin 3 atlısı” olarak niteledikleri Ali Babacan, Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun “Hırsızlık, yolsuzluk” üzerine söyledikleri halkın sabrını taşırmış olacak ki, gazetelerin manşetleri bile halkın sesini dillendirerek “Eteklerinizdeki taşları dökün ki, millet de görsün” şeklinde çıktı.

Geçen haftaki köşe yazımın başlığı “Bastır parayı kirlet havayı!” şeklindeydi. Ne oldu? Termik Santraller bu değerlendirmemdeki gibi ülke insanım zehir solumaya maalesef devam ediyor!

Sözcü Gazetesinin Salı günkü manşeti de kamudaki kadrolar için yasa dışı botsa oluştuğuna dikkat çekerek şöyle çıktı; “Ver parayı, al işi”…

Anlayacağınız, “varsa izahı işte mizahı” dönemi başladı; sonucu herkes merakla bekliyor…

***

Hafta içinde Urla, Kemalpaşa, Buca’daki bazı pazaryerlerini dolaştım. Hatta köy kahvelerine uzanarak vatandaşların sesine kulak verdim. Vatandaşın birinci derdi işsizlik, hayat pahalılığı, vergiler, yandaş kayırmaları, eğitimin yüklediği faturalar olarak sıralanıyor, uzadıkça uzuyordu…

Gazeteci meslektaşlarım Mümin Sertbaş, Hulusi Şenel’le Urla merkezinde Urit kafeteryada soluklanırken vatandaş yeni kurulacak partileri konuşuyordu. Bazıları da can sıkıntısından pişti partisi oynuyordu. Bir dede ile torunu da onları seyrediyordu. Torun merakla dedesine “Parti nedir?” diye sorunca şu fıkra aklıma geldi:

“Parti, piştide kazanılan oyundur. Oyunu kazanan sonuçta partiyi kazanmış olur. Partiyi kimin kazandığını anlamak için kahvelerde genellikle kazananın tarafına bir çizgi çekilir. Üç çizgi çeken bir parti alır. Partiyi kaybeden de çay paralarını öder.”

***

Söz “parti” den, “parti kurmak” tan açılmışken rahmetli Turgut Özal’ın parti kurma döneminde Deniz yayınlarında çıkan “İLAN” başlıklı şu politik fıkrayı da sizlerle paylaşmayı istiyorum:

“Yeni kuracağım parti için, çalışma azmi fazla, cesur, çalışkan, bilgili, akıllı, kabiliyetli siyasiler arıyorum. Bu niteliklerden en az üçüne sahip uyanık siyasilerin acele aşağıdaki adrese başvurmalarını rica ederim.

Japon mucizesi mahallesi. Sıkı kemer caddesi. 24 Ocak Çıkmazı. Zafiyet Apartmanı.