5 Temmuz’da İzmirSanat’ta kadim dostum Işıl Özgentürk, “Işıl Işıl” adıyla, koronavirüs belasının yarattığı koşullara inat ürettiği işlerle bir sergi açtı. Üç boyutlu objelerden ve Işıl’ın kamera-yönetmen gözüyleyorumlayıp çektiği fotoğraflarından oluşan sergi, bir anlamda hayattaki her türlü güçlüğe, sanatla direnmenin mümkünlüğünü, zorunluluğunu gösteriyordu. Dünyanın değişik yerlerinden toplanmış objelerin çağrıştırdığı hikâyeler ve onları özel ışıklandırmalar altında fotoğrafla yorumlaması bile, Işıl Özgentürk’ün duruşunu özetliyordu. Cep telefonuyla çekilmişlerdi ve sanatçımızaynı zamanda film senaristi ve yönetmeni olmanın ustalığını sonuna dek kullanmıştı. Ben sergiyi dolaşırken, yeryüzünün kadim birikiminin trajikomik şenliğini, adına hayat dediğimiz ve ancak bir kez katılabileceğimiz serüvenin nasıl yaşanabileceğini, kültürel çeşitliliğin her türlü faşist güdüye rağmen, en büyük zenginliğimiz olduğunu anımsadım. Sergi sürüyor, gidiniz görünüz. 

***

Yüzü, yüreği ve ürettikleriyle böylesine güzel bir kadının, neden saçma sapan hedeflere dönüştürüldüğünü düşünecek, “İyi ki varsın!” diyeceksiniz. Sergi dönüşünde sosyal medya hesabımda şunları yazmışım: "Işıl Özgentürk'leriniz olsun, hayatı tanımlamak da, anlamaya çalışmak da, umutsuzluğu kahkahayla tepelemek de çok ama çok kolaydır." Kitapları, filmleri, röportajları ve elbette Cumhuriyet’teki yazılarıyla tanıdığımız Işıl, açılışta çok heyecanlıydı, çünkü ilk kez bir sergi açıyordu. “Onların Sadece Türküleri Var” der bir kitabında. Bu sergi de, Işıl’ın türkülerine eklenen güzel bir yeryüzü ezgisidir. Yoksun kalmamanızı salık veririm.

8-9 Temmuz tarihlerinde Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde, Homeros konulu uluslararası bir sempozyum düzenlendi. Biliyorum, büyük çoğunluğunuz bu çok önemli etkinlikten şu anda haberdar oluyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Yaşar Üniversitesi, ABD Houston Clear Lake Üniversitesi ve Dünya Kenti İzmir Derneğinin paydaşlığında düzenlenen bilgi şöleninin, kent genelinde daha geniş bir yer tutması, karşılık bulması beklenirdi. Bir ilkti, dahası için bir başlangıçtı, toplantıda da vurgulandığı gibi arkası gelecektir denilebilir. Lakin yeterince “ilk” yaşadığımızı, sürekli başlangıç yaptığımızı, 1. ve 2.'sinden sonra (haydi 3.'sü diyeyim, haksızlık etmeyeyim) nice girişimin buharlaştığını söylemeden geçemeyiz. Bütün bunlara rağmen, önemliydi, değerliydi, itiraz ettiklerim kadar beğendiğim ve çok yararlandığım bir etkinlikti. Sormadan duramam, kuruluşu, amacı, var oluşu bu konular olan ve bu bağlamda uçan kuştan haberli olması gereken kurumların, akademik bölümlerin, kişilerin nasıl haberi olmadı da, toplantı salonunda yoktular? Bunu yalnızca davetiye almadıklarıyla açıklayabilir miyiz, sanmıyorum. İnsan işi, sorumluluğu, muhatabı olduğu alanlar için, davete gereksinim duyar mı?

Başkan Tunç Soyer’e, incelikli davranışlarını sevgiyle anımsadığım Uğur Sayınbatur başta olmak üzere, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Sürdürülmesini, “tematik” başlıklarla daha derin, yüksek ve geniş boyutlara ulaştırılmasını diliyorum. Bir “arama konferansı” olarak adlandırmak belki de hepimizi rahatlatacak, geleceğe dair umudumuzu pekiştirecek, rotamıza ışık tutacaktır.

***

Homeros’un İzmir için taşıdığı değeri, uzun uzun anlatmak gerekir mi? Akdeniz’in kültür merkezi olma iddiasında olan, kimliğini ve birikimlerini anımsama-anımsatma-geliştirme çabasına giren, bunun için kapılar açmaya çalışan bir kentten söz ediyoruz. Bunu yapmanın birinci koşulu, önyargılı, şoven, bağnaz, kültürün ve sanatın bir zincirleme eklemelerle var olduğunu bilmeyen cehalet safralarından kurtulmak, hiçbir koşul ve kaygıyla yüz vermemektir. 24 bin dizeyle mitolojiyi konumlandıran, işlediği dönemin fotoğrafını her açıdan çekerek “sanatın tanıklığı” bağlamında eşsiz örnekler sunan hemşerimizi anmak-anlamak-anlatmak ve kentle bütünleştirmek, disiplinler arası bir yaklaşımı ve derinleşmeyi zorunlu kılmaktadır. Turizmden ekonomiye, kent bilincinden sanata, tarihten toplumbilime uzanan, sabır ve inat isteyen bir yolculuğu göze almak zorundayız. Öncelikle kentlide bir farkındalık ve aidiyet yaratmadan, Melesin Oğlu Homeros’u görünür, okunur, izlenir, dokunulur hale getirmeden, bunu başarmamız mümkündeğildir. Etkinlikte söz verilerek onurlandırıldım. Orada söylediklerim ve söyleyeceklerim de bir başka yazıya kalsın.